<%@ Language=VBScript %> TAO VE KONFUCYUS FELSEFELERİ Sayfa 2

 

| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Seferler | Hisler | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |

SAYFA> | 1 | 2 | 3 |   

Konfüçyüs'e gelince asıl adı (Kung-Fu-Tse)'dir. Kısaca Kung-Tse (Üstat Kung) diye anılır. İ.Ö.551 de doğmuş ve 479'da ölmüştür. Çin tarihinin en büyük düşünürü ve siyaset kuramcısıdır. Düşünceleriyle, Asya'nın doğusundaki bütün uygarlıkları derinden etkilemiştir. Çin halkının iki bin yıl boyunca bağlandığı yaşam biçimi, değerler bütünü ve dinsel inançlar (Konfüçyüsçülük) adıyla anılır.

Konfüçyüs büyük olasılıkla yoksul düşmüş soylu bir aileden gelmektedir. Çok küçük yaşta babasız kalmış ve çocuk yaşta çalışmaya mecbur olmuştur. Yedi yaşında okumaya başlamış, on beş yaşında iken tüm eski bilgelerin eserlerini okumuş bulunuyordu. Yirmi bir yaşında artık ünü büyümüştü. Bu dönemde (Lu) da bir okul açtı. Meslek sahibi olmak isteyenleri okutmaya başladı. Konfüçyüs bir bilgin, bir devlet adamı, bir reformcu olduğu kadar da büyük bir öğretmendi. O, has metotları ile öğretimi halka indiren ve öğretmenliği bir meslek haline getiren ilk kişidir. Konfüçyüsten önce de Çin'de öğretim vardı. Fakat ne şekilde olduğu pek bilinmiyor. Hükümdarların ve asillerin çocuklarının özel öğretmenleri olduğu biliniyor. Devlet memurları da kendi büyükleri tarafından, o zamanki metotlara göre eğitilirlerdi. Konfüçyüsün asıl özelliği öğrencilerini seçmesindeydi. Kendisinden bir şey öğrenmek isteyenin kişiliğine bakmaz, ne ücret verirlerse onu alırdı. Soylu veya halktan kim olursa öğrenmek için başvuran kişiyi geri çevirmezdi. Böylelikle en fakirlerin bile kendisinden yararlanmalarını sağlardı, O'nun tek isteği iyi niyet ve zeka idi. Konuşmalarının toplandığı (Lun-yü-Felsefe Sohbetleri) adlı kitapta bu hususta şunları söylüyor: (Öğrenim için sınıf farkı yoktur.) (Birisi sadece bir topak kuru et getirmiş bile olsa ona ders vermekten kaçınmadım) ve devam ediyor, (Kim çalışıp çabalamaz ise ona peşin yardım etmeni, kim bir deyimi bulmak için uğraşırsa onu kendisine açıklamam, eğer ben bir köşeyi gösteririm de o, bunu öteki üç köşeye uygulayamaz ise bunu tekrarlamam). (Kim bunu nasıl yapabilirim demez ise onunla da ben bir şey yapamam) ve nihayet (Susmak ve anlamak araştırmak ve bırakmamak, insanlara öğretmek ve yorulmamak. Bunlardan başka ne yapabilirim) diyordu.

Konfüçyüs eski geleneklere çok bağlıydı, ödevinin yenilik getirmek değil, eski bilgileri yeni kuşağa aktarmak olduğunu söylemişti.

Ama bu söz belki sadece üzerine güvensizliği çekmemek için söylenmiştir. Çünkü genç soylular da yalnız bunu istiyorlardı, her türlü yenilik onlara tehlikeli ve kötü görünmekte idi.

Konfüçyüs'ün hayatı çok renkli geçmiştir. Pek çok hükümdara siyasal ve sosyal yardımları olmuştur. Tüm yaşamınca akıl ve adaletin egemenliğini kurmaya çalışmıştır. İnsanların mutluluğu için sonsuz bir fedakarlıkla çalışmış ve iyilik tutkuları içinde yaşamış bir bilgedir. Ne eski ve ne de yeni filozof ve ahlakçılar arasında hiç kimse onun kadar ün ve saygı kazanmış değildir.

“İlkbahar ve Güz” adlı eserini yazan Konfüçyüs, öğrencilerine söz ve doktrinlerini toplayıp yazmalarını vasiyet ettikten sonra yetmiş üç yaşında öldü.(479) Öğrencileri, bu vasiyeti tuttular ve onun söz ve doktrinlerini bir araya getiren şu üç kitabı yazdılar:

1. Tao-Ltio (Büyük okuma)
2. Tchoung-Young (Çevrede değişmezlik)
3. Zung-You (Lun-Yü-Felsefe Sohbetleri)

Bu kitaplar Konfüçyüs'ün derslerini dinlememiş, fakat onu Üstat tanımış olanlarından Meng-Tse (Mencius)'un kitabıyla birlikte, imparatorluğun tüm okullarında çocuklara öğretilmiş ve ezberletilmişti. Bunlar, Çinlilerin ahlak politika ve uygarlıklarının kuralı, kanunu olup kral tarafından bile değiştirilemezdi. Birçok yazar ve tarihçilerin görüşlerine karşın Konfüçyüs, bir din kurucusu olmaktan çok bir ahlakçıdır. Onun ahlakı: (Sonsuzcasına yüce, basit, duyulur, akıl ve doğanın saf kaynaklarından çekilmiş (süzülmüş) bir ahlaktır.) Konfüçyüs bu ahlak ilkelerini şu üç kanunda toplamıştır:

1. Ödevler kanunu
2. İnsan kanunu
3. Gökyüzü kanunu

Konfüçyüs'e göre bir insanın en büyük erdemi bilgisidir. Bilinmesi gereken şeylerin en değerlisi de (ÖDEV)dir. Ödevin gökyüzüne değecek kadar yüce bir derecesi vardır. (Burada gökyüzü deyimi ulusal Çin dininde salt (mutlak) varlık olarak kabul edilen gökyüzü tanrısını anlatır.) İnsan hayatı ödeve bağlıdır. Umulan ve istenilen her şey ödevden doğmuştur. Mutlu bir insan ödevini bilen ve her hareketinde ödevini kendisine kılavuz yapabilendir. Bir insan ancak ödevle ve ödeve baş eğmekle olgunlaşır. Bir insanın kendini olgunlaştırmasına (insan kanunu), ulaştığımız olgunluğu kavramamıza da, (Gökyüzü kanunu) denmektedir. Konfüçyüs, tüm eski Yunan Filozoflarından önce, ahlak ve politika doktrinlerine temel olarak (insanın kendini yetişkin bir duruma getirmesini) bir ilke olarak saptamıştır. Kendini ve üzerlerinde etkisi olan kişileri yetkin bir duruma getirmekten ibaret olan (Ödev kanunu)'nda keyfi ve değişici bir öğe yoktur. Zira insan organik hayatın olduğu kadar ahlaki hayatın ilkelerini de gökten almıştır. Konfüçyüs, olgun ya da ermiş bir insan için her şeyden önce kuvvetli, adil ve ılımlı bir irade önerir. Kuvvetli ruh, seven ve ödevi bilendir. Adalet doğrulukla ve hele kendimize yapılmasını istemediğimiz bir şeyi başkasına yapmamakla sağlanabilir. İnsani erdem, insanlığı sevmekle olanak kazanır. Bu sevgi hissi aileden, toplumdan, hükümete dek karşılıklı olarak uzamalıdır. Zaten yaratılışın temeli bu sevgi ve bunun doğurduğu olgunluktan ibarettir. Bir baba ile çocuğa, bir hakan ile ulusu, bir tanrı yani gökyüzü ile yarattığı varlıklar karşılıklı olarak aynı sevgiyi duymalıdırlar. Zira ( Bu alemin çıktığı biricik kaynak kendi aslında olgunluk bulunan gökyüzüdür. Tüm atalar gökyüzünden çıkmıştır. Bugünkü kuşağın kaynağı da atalardır.) Öyle ise birinci ödev gökyüzüne, ikici ödev de atalara sevgi ve saygıdır.

Konfüçyüsün özetlediği ahlaki ilkeler şu beş temel erdemden ibarettir:

1. En geniş bir şefkat (sevecenlik) anlamında kullanılan İnsanlık
2. Herkese eşit muamelede bulunmak ve herkese hakkını vermek olan Adalet.
3. İnsanlığı her çeşit gerilemelerden ve bozukluklardan kurtaracağı için, din ve törelere uymayı sağlayan Bilgelik.
4. Ruhun kurtuluşu ve tehlikeden korunmasını sağlayan Doğruluk.
5. İnsanı ikiyüzlülüğe ve yalancılığa götüren yapmacık tavır ve hareketlerden çekinmeyi emreden Sadakat ve İyi niyet'tir.

Genel çıkara hizmet amacını güden bu ahlak kuralları, herkesin anlayabileceği kadar açık, geniş kapsamlı ve insanidir. Dinsellik ile hiçbir bağıntısı yoktur. Konfüçyüs'ün metafizik sorunlarla pek uğraşmadığı anlaşılmaktadır. Çin felsefesinde Fou-Hi ve Lao-Tse'nin açtığı çığırdan sonra Konfüçyüs de metafizik sorunların insan zekasından üstün ve ulaşılmaz konular olduğunu telkin etmiş ve insan için daha yararlı olacağına inandığı ahlak öğretimine önem vermiştir. (Felsefe Sohbetleri) adlı kitabında öğrencisi Tseu-Lou der ki: (Üstadımızdan erdem ve yetenekleri ile seçkin bir adamın oluşumu için gereken nitelikler dinlenmiştir, fakat kendisinden insanın eksikliği (mahviyet, tevazu) ve göksel yol hakkında bir şey dinlenmemiştir.) Aynı kitabın bir başka yerinde de: (Ki-Lou ruhlara ve cinlere nasıl hizmet edilebilir? diye sordu. Üstat dedi ki, henüz insanlara hizmet edecek bir halde değilken ruhlara ve cinlere nasıl hizmet edilebilir? Öğrenci; öyleyse diyor, ölümün ne olduğunu sormama izin veriniz, üstat dedi ki, hayatın ne olduğu nasıl bilinebilir?

Konfüçyüs'e göre öncelikle hükümdarın kişiliği ve davranışları, ülkeyi iyi yönetmek açısından doğru olmalıydı. Zira toplumun hizmetinde olan üstün insanın ahlaki nitelikleri ona önderlik sıfatını kazandırıyordu. Erdem, sevgi, yüce gönüllülük gibi ahlaki nitelikleri kişiliğinde birleştirmiş olan hükümdarın yönetimindeki devlet, okuldan pek farklı değildi; hükümdar öğrencilerinin daha iyi birer insan olmalarına yardım etmeyi amaçlayan bir öğretmendi.

Devamı

 



SAYFA> | 1 | 2 | 3 |

YUKARI

 

| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Seferler | Hisler | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |