<%@ Language=VBScript %> TAO VE KONFUCYUS FELSEFELERİ Sayfa 1

 

| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Seferler | Hisler | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |

SAYFA> | 1 | 2 | 3   

 

Sayın Fikret Hızlıalp'e gönülden teşekkürlerimizle.

 

TAO VE KONFÜÇYÜS FELSEFELERİ
(TAOCULUK VE KONFÜÇYÜSÇÜLÜK)
TAOİZM (TAOISME) - KONFÜÇYANİZM (CONFUCIANISME)

 

İ.Ö.VI.yy'ın başı ile V.yy'ın sonu arasında ÇİN'de doğan fikir akımlarının kurucuları olarak tanınan LAO TSE (Lao-Tzu) ile Konfüçyüs'ün kurdukları düşünü sistemleri TAOİZM ve KONFÜÇYANİZM'dir. Ancak bu düşünü sistemlerinin açıklanmasına geçmeden, oluşmasına etken olan çağın tarihine kısaca göz atmak yararlı olacaktır.

Oldukça geniş ve büyük bir alanı kaplayan Çin imparatorluğu, ÇEN sülalesi döneminde yüzyıllar boyunca, birleştirici ödevini gören bir hükümdarın otoritesi altında toplanmış derebeylerin meydana getirdiği arazi teşkilatının yarattığı sosyal bir denge içinde yaşadı. Halk, serf ve toprağa bağlı köledir. Fakat daha o zamandan her derebeylik arazisinde, bir prenslik idaresi vardır. Bu idare, öğrenimi tertip eden, ve astrolojik bir takvime göre toprak çalışmalarını ayarlayan bir din ve ibadet şefine; evlerden toplanan askerlerden meydana gelen orduya kumanda edecek bir ordu komutanına; suçluları takip eden bir adalet başkanına ve el işleriyle güzel sanatları idare eden bir endüstri şefine sahiptir. Toprak ve Aristokrasi temeline oturan bu toplumda (beş toplumsal ilişki) üzerine kurulmuş bir ahlak gelişiyor. Bunlar, hükümdar ile uyruğu; baba ile oğul; koca ile karısı; gençler ile yaşlılar ve dostlar arasındaki sosyal ilişkilerdir. Fakat yavaş yavaş prenslerin etrafında okumuş bir sınıf türedi ve kudretini arttırdı. Bölgesel savaşlar, derebeylikler arasında federasyonlar kurulmasına yol açtı. Toprak derebeylerine hükmeden prenslikler meydana çıktı. Nihayet, VII.yy'da imparatorluk parçalandı ve iç savaşların yıprattığı bir feodalite haline geldi. Bununla beraber toplumda serflerin durumunu düzeltme amacına yönelmiş sosyal bir hareket de beliriyordu. Aynı zamanda sosyal ve politik kalkınma da hızlanıyordu. Nihayet VI.yy'da en kuvvetli devletlerin diğerlerini yutması ile gerçek feodal krallıklar ortaya çıktı. İ.Ö. VI. yy 'da doğu dünyasını da içine alan gelişme, çeşitli toplumlar arasında sıkı bir bağlantı yaratmış, büyük olaylar nerede meydana gelirse gelsin derhal uluslararası etkiler göstermiştir. Pers(İran) imparatorluğu Önasyadan, Karadenizden Kafkasya ve Mezopotamya'ya, Ortaasya ile Çin'den doğuya, Hindistan'dan Fırat'a uzanan ticaret yollarının hakimi durumuna geliyor. Keyhüsrev'in batıda İyonya'yı ele geçirmesi, İyonların büyük gruplar halinde Atina'ya göç etmesine neden oluyor ve Atina'ya büyük bir gelişme sağlıyor. Bu arada İyonya'dan büyük Yunan'a geçen PİTAGORAS ile KSENOFANES'in gelişi ile de İyon uygarlığının merkezinin yeri değişmiş ve Yunan uygarlığı adını almış olmasına neden oluyor.

Doğu'da ise, Keyhüsrev siri derya üzerinde Margilan şehrini kurarak Orta Asya ile Çin'e ulaşan kervan yollarını ele geçiriyor. Daha sonra İndüs bölgesini Pers imparatorluğuna katan Darius'un ekonomik politikası Akdeniz ekonomisi ile Ortaasya ve Uzakdoğu ekonomisi arasında bağ kurmak amacını güdüyordu. O zamana kadar Önasya ile doğrudan doğruya ilişki kuramamış olan Çin de ancak bu suretle batı uygarlığı ile ilgilenebilmek olanağını elde ediyordu.

İşte bu dönemde Çin, tarihinin yeni bir devresine giriyor, büyük bir fikir ve ahlak kalkınması gösteriyordu. İki büyük filozof LAO-TSE ile KONFÜÇYÜS bu devreyi fikirlerinin kesin etkisi ile damgalayacaklardır.

Çağın tarifline kısaca ve ana hatları ile değindikten sonra artık esas konumuza geçebiliriz.

Taoizmin kurucusu Lao-Tse'nin hayatı hakkında çok az bilgi var. Bazı kaynaklara göre İ.Ö. 604 yılında doğduğu sanılmaktadır. Yunan filozoflarından Thales, Anaximander ve Pisagor'un çağdaşı olduğu, bunlarla karşılaştırılırsa birbirlerine benzeyen yanlarının çok olduğu görülür. Lao-Tse'nin doğumu ile ilgili, halk arasında yayılmış bir mitoloji de vardır. Buna göre, Lao-Tse'nin annesi nurdan gebe kalmış, 80 yıl sonra da ak saçlı, ak sakallı bir çocuk doğurmuş. İşte Lao-Tse yani (ihtiyar çocuk) adı buradan geliyor. Lao-Tse'nin doğum tarihi kesin olarak saptanamadığı gibi hangi yılda ve nerede öldüğü de belli değildir. Bir iddiaya göre, Chau hanedanının yavaş yavaş çökmeye yüz tuttuğunu gören Filozof, bu fena sonuca tanık olmamak için hükümet merkezi olan Lo-Yang kentini bırakarak batıya doğru gitmiş, Hotan geçitine geldiği zaman buranın koruyucusu ve kendi öğrencisi olan Hsion'a mesleği hakkında ve düşüncelerini içeren bir şey yazmasını istemiş, o da tek yapıtı olarak bilinen (Tao-te-King yada En Yüce Aklın Kitabı yahut Erdem) adlı eseri yazıp vermiş.

Sayın Cemil SENA da Filozoflar Ansiklopedisinde Lao-Tse'nin düşünce sistemini şöyle açıklıyor:

Lao-Tse, varlıkların kaynak ve kaderini inceler ve temel olarak bir ilk neden ve hareket noktası olarak da bir en ilkel (Primordiale) birlik kabul eder. Tao okulu ya da Taokiya adını da alan bu felsefe, bir çeşit mutlak Panteizm yani kamu tanrıcılık ya da Tanrı'yı dünya ile özdeşleştiren bir sistemdir. Bu sisteme göre, duyulur alem, her türlü yetkisizliklerin ve sefaletlerin nedenidir ve beşeri kişilik, tüm varlıkların kaynak ve sonu olan Varlık'ın, büyük birlik'in aşağı ve geçici bir tarzıdır.

Lao-Tse, Tao-te King adlı eserinde, bu ilk ilkenin mutlak ve özel karakterini ve ayrı olanla olmayan, sınırlarıyla sınırsız, helak olanla olmayan, arasındaki derin ve geçilemez alametleri saptamaya çabalar. Alem'de ayrı, sınırlı ve helak olabilen her şey, Tao (yol, akıl) adını verdiği ilk ilkenin olaysal tarzına aittir; tüm ayrı olmayan, sınırsız ve helak olmayan şeyler bu ilkenin deneyüstü varlığının tarzıdır. Ona göre, bu ilk nedenin iki varlık tarzı da, birlikte ebedi değildir. Deneyüstü tarz, olaysal tarzdan daha önceliğe sahiptir. Tüm deneyüstü güçler, kendi ilk varlık tarzını temaşa etmek suretiyle meydana gelirler, ikinci varlık tarzını temaşa etmekle de tüm olaysal tarzlar belirmiş olur.

Lao-Tse, insanın Tanrı ya da ilk neden hakkında tam uygun bir fikir verme gücüne sahip olmadığını ve Tanrı'yı tanımlamak için yapacağımız tüm zihin çabalarının, kendi acizlik ve zayıflığımızdan başka bir şeyi ispat etmeyeceğini pozitif olarak ve açıkça bildiren en eski ve ilk filozoftur. Lao-Tse'nin genel olarak varlık hakkındaki düşünceleri, insan doğası hakkındaki görüşlerini de kavramamıza yardım eder. O, nasıl ki ilk ilkede (cisimsiz) ya da (deneyüstü) doğada bir ilkeyle (cisimli) ya da (olaysal) bir ilke ayırmışsa, insanda da maddesel bir ilkeyle ateşli ya da ışınlı bir ilke ayırır. Bu ikincisi zihinli olup, birincisi bundan yoksundur ve bu, zihinli ilkenin bir taşıt aracıdır.

Lao-Tse, Tao sözcüğünü (zihinli gidiş-doğru yol) anlamında ve yalnız onu anlatmak için kullanmıştır. Bu sözcüğü bazen de Yunanlıların (Kelam-Logos)'u gibi (en yüce yönetici zihin- ilk akıl) anlamında kullanır. Lao-Tse bu terimleri hem özel, hem de mecazlı olarak, hem maddesel hem de tinsel anlamda karmaşık düşünce olarak kabul eder. Özel ad olarak TAO içinde tüm varlıkların hareket ettikleri evrenin (büyük yolu)'dur. Mecazlı anlamı ise, tümel hareketin ilk nedeni ve her şeyin ilk neden ve aklıdır. Yani ideal evren ile gerçek evrenin, cisimsizle cisimlinin, güç hâlindelikle olayın ilk ilkesi ve ilk nedenidir.

Lao-Tse'nin ahlak anlayışına göre, kamu mutluluğu sürekli olarak ve riyazat (dünya nimetlerinden el çekme) içinde Erdem'i işlemekle mümkündür. Ona göre Erdem, hayat eylemlerinin, tüm deneyüstü ve olaysal varoluşların şekilsel ilkesi olan (en yüce akıl'a) uygunluğudur. (En yüce akıl) dan başka bir ahlaksal varlık olmadığı gibi, onun kanunundan başka bir kanun, onun biliminden başka bir bilimde yoktur. İnsan için en üstün (supreme) iyilik, (en yüce akıl)'la özdeşleşmesi, bu kaynak içinde ve bu her varlığın ereği içinde emilmiş olmasıdır. İnsan devamlı bir cisimsiz hale kavuşabilmek için sorunsuz olan tensel şeklinden arınmalıdır. Duyularına hakim olarak, bunları olduğunca güçsüz kılmak yolu ile duygusuz hale erişmelidir. Lao-Tse bu düşünüşü ile tüm ahlakını, hareket etmemek dogmasına dönüştürmüş olur.

Lao-Tse'nin politikası da ahlak kuramına uygundur. Ona göre iyi bir hükümetin amacı, halkın rahatı ve mutluluğudur.

Tao-te-King'i Taoizm adı ile dilimize çeviren Sinoloji uzmanı Dr.Muhaddere Özerdim de, Taoizm'i metafizik yönü ve sosyal-siyasal ve devletçilik yönleriyle ayrı ayrı inceleyerek şöyle diyor:

Metafizik yönü ile, Lao-Tse metafizik alanda ilerlemiş mistik bir düşünür, bir Panteisttir. Eski zamanlarda gök her şeyin hakimi idi, daha sonraları da ahlaki manayı içine almıştı. Lao-Tse ise göğün tinsel ve ideal anlamlarını kesin olarak yadsır. Onun evrenin başlangıcına ilişkin gösterdiği ilk ilke TAO'dur. Tao'nun başlangıcı ve sonu yoktur. O her yerde vardır. Her şey ondan meydana gelir, bütün yaratıkların anasıdır, esasıdır. İnsan duygusu ile faaliyete geçmeden önce hareketsiz olarak (Wu-Wei yapmakla) doğa yasasına (Tao'ya) kendini uydurmalıdır. Bu vaziyette hayat her bakımdan ideal ve güzel olur. Çünkü doğa yasası güçlüdür. İnsan kendi yaratılışının gelişmesi olanağınca her şeye yardım etmelidir. Fakat ona etken olmamalıdır. Tao'ya ilk kez metafizik anlamı veren ve kullanan Lao-Tse olmuştur.

Sosyal, siyasal ve devletçilik yönüne gelince, Lao-Tse insanların (halkın) şikayetlerini, sıkıntılarını yakından duymuş ve dile getirmiştir. O, kişinin ve toplumun yararını, Erdem (Te)'in sıkı ve devamlı olarak kullanılmasında görüyor. Ona göre insan ancak ruhi erdemleri ile insandır. İdeal insan ise; iyi, hoşgörülü, bağışlayıcı, bağlı, dürüst ve herhalde kendini uydurmaya çalışan alçakgönüllü bir kişidir. Lao-Tse'ye göre Tao'yu izleyen kimse ancak iyi bir hükümdardır. Devleti yönetenler, halkın şiddetli tutku ve isteklerini kışkırtmaktan çekinmelidirler. 

Devamı

 



SAYFA> | 1 | 2 | 3 |

YUKARI

 

| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Seferler | Hisler | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |