<%@ Language=VBScript %> MİMAR SİNAN-1 Sayfa 3

 

| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Turizm | Medya | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |

BÖLÜM>| 1 | 2 |    Sayfa> | 1 | 2 | 3 |   

Hakkın bir lütfü imiş kabiliyet
Kılup cehd eyledim tekmili sanat

Huda şad eyleye ruh-i revanın
îde firdevs-i â'lâda makamın
Benim üstadımın kim aferin bad
Beni neccarlıkta lıkdu üstad
Yoluyla, sanatımla,hidmetimle
Çalıştım ta tufûliyyet çağında
Dahi akran içinde gayretimle
Yetişdim Hacı Bektaş ocağından

 

Sinan'a ilişkin bütün yayınlarda kendi tezkirelerinden alına­rak yenilenen yaşam hikâyesi, devşirme çocukları içinde yükse­lenlerinin ortak özelliklerini taşır.

Sinan'ın yaşamına ve ailesine ilişkin belgeleri bulup yayım­layan, ayrıntılı olarak inceleyen ve tartışan İ. H. Konyalı'nın kullandığı belgeler, hiçbir yoruma gerek kalmadan Sinan'ın Anadolu'dan devşirildiğini açıklar. Sinan'ın Kayserili olduğu­nu kesin olarak gösteren en önemli belge II. Selim döneminde Kıbrıs fethedildikten sonra Kayseri Bölgesindeki "zimmi"lerin adaya yerleştirilmeleri sırasında hassa mimarbaşı olan Sinan'ın sultana bir mektup göndererek akrabalarının affedilmesini iste­diğini bildiren ve Akdağ Kadısı'na gönderilen Aralık 1573 ta­rihli bir hükümdür. Bu hükümde "kendi sakin olduğu Ağırnas nam karye halkı ve ahar karyede sakin olan akrabası Kiçi (kü­çük) Bürüngüz'den Sarı oğlu Düğenci ve Karye-i Üskübü'den Ülise ve Kudnişan adlı zimmilerin Kıbrıs'a sürgün olunmaktan affolunmaları istida eylemeğin müşarünileyhin sabıkan sakin olduğu zikrolunan karyesi ve akrabasından olan mezkûr zimmiler Kıbrıs'a sürgün olmaktan affolunmak emredip büyürdüm ki" denilerek başmimarın Ağırnaslı, akrabalarının da "zimmi" olduğu belirtilmiştir.

Karaman Beylerbeyi o sırada Karaman'a bağlı olan bu böl­gedeki hangi zimmilerin Kıbrıs'a sürülmeyeceği konusunda da­ha aydınlatıcı bilgi isteyen bir mektubu İstanbul'a göndermiş. 20 Haziran 981'de (Aralık 1573) kendisine verilen yanıtta özellikle Sinan'ın köyündekilerin affedildiklerini bildirmiştir. Konyalı, Ağırnas'ın hiç Ermenisi olmayan bir Rum köyü oldu­ğunu ve bu Rumların bu köyü bırakmadan önce Taşçıoğlu adlı bir Rum ailesinin Sinan'ın kendi ailelerinden geldiğini söyledik­lerini nakleder. Konyalı, Sinan'ın köyüne ilişkin belgeler içinde 1584 yılında yapılan bir tahrirde köydeki 189 vergi mükellefi­nin sadece 5'inin Müslüman olduğunu, köyün üç mahallesinde yaşayan bu Hıristiyanların Türk ve Müslüman adını taşıdığını ve Sinan'ın mektubunda sözünü ettiği akrabalarından Düvenci adını taşıyan dokuz Hırıstiyanın bu tahrirde yazılı olduğunu saptamıştır. Bu belgede Hıristiyan yerine Gebr (ateşe tapan), Zerdüşt, Mecûsi sıfatı kullanılmıştır. İlginç Selçuk adları taşı­yan bu halkın Hıristiyan Türk mü, ya da Türk etkisinde adım değiştiren Hıristiyan mı olduğu anlaşılamamaktadır. Fakat Si­nan kardeşinin çocuğunu İstanbul'a getirerek Müslüman yaptı­ğına göre, Sinan'ın da Rum devşirmesi olması gerekir. Sinan'ın bu bölge ile ilişkisi yaşamı boyunca sürmüş, köyünde bir çeşme yaptırmış, Gergeme köyünde bir değirmen sahibi olmuş ve Ağırnas civarında bir çiftlik almaya da teşebbüs etmiştir.

Sinan'ın birinci vakfiyesinde, Sinan'ın "efendisi ve mutiki" olan merhum İbrahim Paşa'dan söz edilmektedir. Sinan bu vakfiyesinde İbrahim Paşa vakfına mütevelli-i kebir olan kim­senin kendi vakfına da mütevelli olması koşulunu koymuştur. Bu İbrahim Paşa'nın 'Kanunînin ünlü veziri damat Maktul İbra­him Paşa olduğunu kanıtlayan Konyalı, Sinan'ın Ağırnas'a son­radan geldiğini, daha önce İbrahim Paşa tarafından satın alınmış ya da esir edilmiş, azad edildikten sonra Ağırnas'a yerleş­miş olabileceğini söyler. Bunu kanıtlamak olanağı yoktur. Bü­tün bu serüvenlerin Sinan'ın çocukluğunda olup bitmiş olması gerekir. Bir Hıristiyan delikanlısı olarak Ağırnas'dan devşiril­miş olduğu anlaşılmaktadır.

Ordu hiyerarşisinin basamaklarında yükselirken yapıcılıkla (ya da istihkâmcılıkla) ilgili çalışmalar yapmış olduğu kesindir. Van Göl'ünü geçmek üzere yaptığı teknelere ilişkin bilgiler ma­rangozlukta usta olmaktan öteye strüktürel tasarım konusunda da yaratıcı bir sanatçı olduğunu düşündürüyor. Sinan, Acemi-oğulları yayabaşısı olmuştu. Acemioğulları, büyük inşaatların gedikli işçileriydi. Büyük bir olasılıkla Sinan yayabaşılığı sıra­sında özellikle yapı işlerinde çalışmıştır. .

Marangozluk onun ordu için köprü yapma etkinliklerine te­mel oluşturmuş olmalıdır. Ordunun Korfu, Puglia (1537) ve Karaboğdan (1538) seferlerine katılıp Prut üzerine, tarihimizde ünlü bir köprü kurduktan sonra, otobiyografideki değimle "Re-is-i Mimaran-ı Dergâh-ı Âli", başka bir deyişle Hassa Mimar­başı tayin edilmiştir. Böylece Orta Anadolu'nun bir Hıristiyan köylü çocuğu, ulusları, ırkları ve inançları kozmopolit düzeni­nin potasında eriten İmparatorluğun sadrazamları, vezirleri gi­bi devşirmelikten yetişen katıksız bir Osmanlı sistemi ürünüdür. Osmanlı devlet örgütünün basamaklarını, o günkü devlet düze­ninin verdiği olanaklar ve kendi yetenekleriyle tırmanarak Türk-islâm uygarlığının en başta gelen temsilcilerinden biri olmuştur. Sinan'ın yaşamında devletin kendi yapısı içindeki in­san gücünü seferber eden, bir bakıma toplumun sunduğu bütün olanakların sentezini yapan güçlü yapısı ortaya çıkmaktadır.

Sinan'ın doğum tarihini bilmiyoruz. Yüz yaşına kadar yaşa­dığı söylencesi vardır. 1521'de yeniçeri olarak seferlere katıl­maya başladığı ve acemioğlanlık dönemi göz önüne alındığın­da, yüzyıl dönümünde doğmuş, on beş yaşlarında devşirilmiş ve öldüğü tarihte (1588) doksan yaşını bulmuş belki de geçmiş ol­duğu söylenebilir. Mimarbaşı olduğu zaman 40 yaşlarında ol­malıdır. Fakat yüz yaşını geçmiş olduğu rivayetini kabul etmek zordur. Bu yaş tahmini, ünüyle birlikte artmış olmalıdır. Eğer bu doğru olsaydı kendisinin hiç olmazsa yirmi yaşından sonra devşirilmiş olması gerekirdi. Bu yaş devşirme için geç sayıla­bilir. Risale-i Mimariyye'de 107 yaşında, Evliya'nın alışılmış abartmasıyla 170 yaşında öldüğü söylenmesi, daha o zamanlar hakkında efsane üretildiğini kanıtlamaktadır. Fakat ölünceye kadar Mimarbaşı olarak kaldığı kesindir. Kanunî Sultan Süley­man'a mimarbaşı olarak yirmisekiz yıl, ILSelim'e sekiz yıl, III. Murat'a on dört yıl hizmet etmiş olan Sinan'ın türbesinde Sai'nin yazdığı ölüm tarihi H. 996'dır. (1587/88). Hazirenin mezar anıtının başucundaki dua penceresi üzerinde hattat Ka-rahisarî tarafından yazılan kitabede tarih mısraı şudur:

Geçdi bu demde cihandan pir-i mimaran Sinan (996)

Kendisine yazılan en son hüküm 26 Safer 996 (28 Aralık 1587) olduğuna göre 1588 kış aylarında öldüğü söylenebilir. Sinan'ın kendisine yaptırdığı türbe ve hazire Süleymaniye kül­liyesinin kuzeydoğusundadır. Fakat özgün biçimi restorasyon­larda değişmiştir.

Sinan'ın biyografilerinde resmî yaşamına ilişkin bu bilgiler vardır, ama özel yaşamına ilişkin bilgi azdır. Konyalı'nın ya­yımladığı belgeler bir Osmanlı büyük memuru olarak Sinan Ağa'nın sosyal yaşamına ışık tutan bazı bilgiler içermektedir. Sinan'ın soyağacını çıkaran Konyalı, vakfiyelere dayanarak, beş kızı, iki oğlu olduğunu yazar. Torunu Derviş Çelebi ikinci vak­fiyesinde vakıf mütevellisi olarak belirtilmiştir. Sinan H. 971 (1563) tarihli vakfiyesinde o sırada sağ olan karısı Gülruh'a bazı gelirler bırakmıştır. İkinci vakfiyesinde Mihri adlı ikinci karısının da adı geçmektedir. Konyalı, Sinan'ın türbesindeki ikinci mezarın bu karısına ait olduğu kanısındadır. Torunu Mehmet Bey'ın kızı Fatma Hanımın mermer mezarı da Edir­ne'de Nazır Çeşme'si mezarlığında bulunmuştur. Çok güzel ve az bulunur bir tasarımı olan bu mezar, Sinan ailesinin Osman­lı toplumunun itibarlı, üst katlarında bulunduğunu belgeleyen bir yapıttır.

Sinan'ın 971 tarihli vakfiyesinde 25 yıl kadar hassa başmimarlığı yaptıktan sonra hatırı sayılır bir mal varlığına sahip olduğu görülüyor. Bu vakfiyede 23 ev, 34 dükkân,! 1 değirmen, 1 bostan, 1 kayıkhane, 2 menzil, 5 çeşme, 3 mektep ve 1 mescitten söz edilmektedir. Köle ve cariyelerine ilişkin bir vakfiyesi daha vardır. Bunların sayısı anlaşılmıyor. Fakat kendisi öldükten sonra azad edilmelerini vasiyet etmiştir. Sinan'ın vakfiyelerinde sahip olduğu ev­lerin arasında Süleymaniye'de türbesinin yanında olan büyük evi özellikle yeğlediği vakfiyesinden anlaşılmaktadır. Bu, onun kendi­sine yaygın ün kazandıran büyük külliyeye duygusal bağının ifa­desi olarak görülebilir. Yaptırdığı mescit ise eski İmaret Camisi'nin yanında kışlık ve yazlık bölümleri, küçük fakat özgün bir mimarisi olan ve bugün mevcut olmayan bir yapıdır. Sonradan, kendisinin vasiyetine göre bir minber konularak camiye çevrilmiştir.

23.09.2001

Devamı

 



 SAYFA> | 1 | 2 | 3 |

YUKARI

 

| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Turizm | Medya | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |