%@ Language=VBScript %>
| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Turizm | Medya | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |
"MISIR" Ana
Sayfa
SAYFA> | 1 |
2 | 3 |
ESKi MEZOPOTAMYA'DAN BİLİM DAMLALARI
Geometrinin Mısır'da doğmasına karşın, cebirin bulucusu da Mezopotamyalılardır. Daha M.Ö. 2000'li yıllarda olağanüstü bir matematik bilgisine sahip bulunuyorlar, çarpma ve ters sayı cetvellerinden başka kare, karekök, küp ve küp kök cetvellerini kullanıyorlar, bileşik faiz hesaplarını yapabiliyorlardı. Pi sayısını bulmuşlar ve 3.125 olarak uyguluyorlardı. Hesaplarında iki tabanlı logaritma kullanıyorlardı. Mezopotamyalılar, klâsik matematiğin esaslarını M.Ö. 700-600'lü yıllarda yaşayan Yunanlı Pisagor ve Tales'den 1400 yıl önce biliyorlardı.
Babil'liler, ünlü Pisagor Teoremi'ni, ondan 1400 yıl önce 15 ayrı çözümde bulmuşlardı. Mezopotamyalıların Tales teoremini Yunanlılardan önce bildiklerini gösteren bir tablet halen Vatikan'da bulunmaktadır.
Mezopotamyalıların takvimi ay yılını esas almıştı. Yılı ortalama 29.5 günlük 12 aya bölmüşlerdi. 354 günlük ay yılını, 365 1 /4 günlük güneş yılı ile ayarlayabilmek için, belirli dönemlerde yıla artık ay ekleyerek 13 aya çıkarıyorlardı.
Bu takvim Yunanlıların ve Jülyen takviminin kabulüne kadar Romalıların kullandıkları takvimin esasını oluşturdu. İslâm dünyasında kullanılmakta olan dinî takvimin esasları da bu takvime dayanmaktadır. Mezopotamyalılar günü 24 kısma değil, 12 kısma bölmüşlerdi ve saatleri, Mısırlılarınkinden farklı olarak sabit zaman sürelerini temsil ediyordu.
Mezopotamyalılar gezegenlere karşı derin ilgi göstermişler, bunların helyak doğuş ve batışlarını, tüm hareketlerini incelemişler, bu olayların çeşitli gezegenlerdeki periyotları konusunda etraflı araştırmalar yapmışlardı. M.Ö. 800'üncü yıldan itibaren güneş ve ay tutulmalarını düzenli bir şekilde rasat etmişler, bununla da yetinmeyip rasat sonuçlarını itina ile kaydetmişlerdi.
Mısırlılar gibi Mezopotamyalılar da gökyüzünün tanrılarla meskûn olduğuna inanıyorlardı. Ancak onlardan farklı olarak astroloji ile yakından ilgilenmişlerdi.
Günümüzde bulunan ve konusu tıp olan en eski tablet M.Ö. 3000'nci yıllardan kalmadır ve Sümerlilere aittir. Hayatla ilgili fonksiyonların en önemli merkezi Mısırlılar için kalp iken, Mezopotamyalılar için karaciğerdi. Daha sonra Yunanlılar, kan damarlı sisteminin merkezini hem kalp hem karaciğer olarak kabul etmişlerdi.
Damlacıklar halinde sunduğumuz bütün bu bilgiler, bugün gövdesini, dallarını, yapraklarını gördüğümüz; gölgesinden -meyvesinden yararlandığımız ve her gün bir önceki günden daha hızla gelişen bilim ağacının köklerinin can suyunu çok eskilerden aldığını ortaya koyuyor.
Bilim ve sanatları aklın rehberliğinde beş duyumuzu kullanarak incelememiz fikir ve düşüncelerimizi aydınlatsın ki, Yaradanın Yüceliğini daha iyi anlayalım..
Nadir Elçi
04.11.2001
| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Turizm | Medya | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |