<%@ Language=VBScript %> ESKİ UYGARLIKLARDA BİLİM: MISIR ve MEZOPOTAMYA Sayfa 2

 

| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Turizm | Medya | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |

"MISIR" Ana Sayfa   
SAYFA> | 1 | 2 | 3 |   

ESKİ MISIR'DAN BİLİM DAMLALARI

Tarihçi Heredot'a göre, geometri Mısır'da doğdu. Bu, Nil'in taşmasıyla deltada su altında kalan tarım arazilerinin sık sık yeniden ölçülmesi ihtiyacından ve kaybolan ya da zarara uğrayan arazilerin her seferinde yeniden ve dikkatle tespiti ve vergi miktarının buna göre yeniden belirlenmesi gereğinden kaynaklanmıştır.

Mısırlılar kare, üçgen, yamuk gibi alanların yüzölçümlerini bulabiliyor, en zoru olan dairenin alanını hesaplayabiliyorlardı. Bununla da kalmıyor üç boyutlu şekillerin, örneğin silindirin, dikdörtgen prizmanın, piramidin, kesik piramidin hacimlerini hesaplıyorlardı.

Dünyanın 7 harikasının, günümüze kadar ayakta kalmayı başaran tek örneği olan piramitler M.Ö. 2778 - 2263 yılları arasında inşa edilmişti. Bunlardan Keops piramidinin inşasında, her biri 2.5 tonla 30 ton arasında değişen 2.5 milyon civarında taş blok kullanılmıştı. İnşaat alanının yakınında taş yoktu ve bunlar bir hayli uzaktaki ocaklardan getiriliyordu. Üstelik o tarihte. Mısırlılar henüz tekerleği bilmiyorlardı (1800 - 1600 arasında Hititlerden öğrendiler). İnşaatı 100 bin işçinin 20 yıl çalışmasıyla tamamladılar.

Bir örneğini İstanbul Sultan Ahmet Meydanı'nda gördüğümüz obelisklerin ağırlıkları ise 200 ile 1000 ton arasında değişmekteydi. 1879 yılında New York' a götürülen bir obeliskin uzun yolculuğunun son iki millik mesafesi, eski Mısır'da varsayılan şartların aynen uygulanmasıyla kat ettirildi. Obelisk topu topu bu iki millik yolu günde ortalama 30 metre kat ederek 112 günde tamamlayabildi.

Mısırlılar, piramitlerde kullanılan taş blokların hazırlanması için en basit âletlerden başka bir araca sahip değillerdi. Çekiç ve taşçı kalemi veya keskisi ile ana kayadan ayrılacak taşın etrafında gerekli derinlikte yuvalar açıyor, bu yuvalara yerleştirilen çift kat takozların arasına bronz kazıklar çakmak suretiyle, blokları yataktan koparıyorlardı. Bu iş için bir diğer yöntem olarak, tahta takozların ıslanınca şişmelerinden yararlanıyorlardı.

Gene o devirde demiri cevherden elde etmeyi bilmiyorlardı (M.Ö. 600 yılında Hititlilerden öğrendiler). Sert olmasını istedikleri âletleri bronzdan imal ediyorlardı. Daha sert ve keskin âletleri ise doğada hazır şekilde bulabildikleri nikelli demirden yapıyorlardı. (Nikelli demir ise hazır şekliyle sadece gökten düşen meteorlarda bulunmaktadır).

Piramitlerin tabanları kare şeklindedir. Bunlardan Keops piramidinin taban kenarları ortalama 230 metredir. Kenarlardan ikisi karşılaştırıldığında sadece 2.5 cm'lik bir farklılık göze çarpmaktadır. Hata payı sadece ve sadece yüz binde birdir (Keops piramidinden 4.500 yıl sonra inşa edilen bizim evin 3-5 metrelik oda duvarları arasında 7-8 cm'lik sapmalar bulunmaktadır). Piramidin yanları ile taban yüzeyi arasında 51 derece 51 dakikalık bir açı bulunmakta olup, bu açı tabandan en üst noktaya kadar bozulmadan korunmuştur.

Mısır'da anıtlar ve özellikle piramitler daima belirli yönlere dönük olarak inşa edilmiştir. Piramitlerin tabanları doğu, batı, kuzey, güney yönleri gösterecek şekilde oturtulmuştur. Bu doğrultuların belirlenmesinde hata payı ise hiç bir zaman bir derecenin üzerine çıkmamıştır.

M.Ö. 2000 yıllarında yağmur mevsimi sellerinden, kuraklık yıllarında yararlanabilmek için, Aşağı Nil Vadisi'ndeki dar ve kayalık boğazlara barajlar inşa etmişlerdi. Bunlar arasında 76 metre genişliğinde, 10 metre yüksekliğinde, taban kalınlığı 45 metreyi bulanlar vardı.

M.Ö. 1900-1500 yılları arasında Nil ve Kızıl Deniz arasında Süveyş üzerinden bir kanal açmayı başarmışlardı.

Mısırlılar takvimlerinde yılı 30'ar günlük 12 aya bölmüşlerdi. Bu 12 ay dışında her yıla 5 gün ilâve ediyorlardı. Böylece Mısırlıların takvimi şimdi olduğu gibi 365 gündü. Takvimlerini Siriyus yıldızına göre ayarlamışlardı. Takvimlerinde güneş yılına göre tedrici bir kayma bulunmasına ve güneş yılını da bilmelerine karşın, takvimlerini güneş yılıyla ayarlamamışlardı. Tam tersine, güneş yılını kendi takvimlerine uydurmuşlardı. Neden Siriyus yıldızını seçmişlerdi de güneşi değil? Bu sorunun açıklaması bugüne kadar yapılamamıştır. Tek açıklama Siriyus’un helyak doğuşunun, Nil'in taşması sırasına (Temmuz ayı) rastlaması ve bir nevi taşkının habercisi olmasıdır.

Mısırlıların ayrıca bir de dinî takvimleri vardı. Ay yılına dayanan bu takvimi, dinî bakımdan önemli günleri belirlemek için kullanıyorlardı.

Mısır uygarlığında zaman birimi olan saat, bugün olduğu gibi, dünyanın kendi etrafında dönüşünün 24’de biri değildi. Mısırlılar, dinsel bazı inançlarla gündüzü 12 ve geceyi de yine 12 eşit parçaya bölmüşlerdi.

Gece ve gündüz uzunluklarının mevsimlere göre değişmesi, bir gün önceki zaman aralıklarını ertesi gün geçersiz kılıyordu. Mısırlıların saat düzeni, yılda sadece iki kez, gece ve gündüzün eşit olduğu gün dönümlerinde bugün kullandığımız saat düzeniyle aynı oluyordu.

Zaman aralıklarının her gün değiştiği bir sistemde, zamanı doğru olarak gösterecek bir saatin tasarım ve yapımı ancak bugün ulaşılan teknolojik olanaklar çerçevesinde düşünülebilecekken; Mısırlılar, çok değil daha 20-30 sene öncesinin teknolojisiyle bile olanaksız gibi görülebilecek bu çok zoru, bundan 35 asır önce gerçekleştirmişlerdi.

Bu bir su saati olup, bir örneği M.Ö. 1408 - 1372 yılları arasında yaşayan 3. Amonhotep zamanında inşa edilen Amon tapınağında bulunmaktadır.

Netice olarak, günün 24 saate bölünmesi Mısırlılardan başlayarak bugünlere kadar gelmiştir. Helenistik Çağ’da bu saatler Yunanlıların elinde, Mezopotamya sayı ve kesir sistemlerinin yardım ve etkisiyle 60'ar kısma, yani dakikalara, dakikalar da saniyelere bölünmüştür.

Gökyüzüyle bu kadar ilgilenmelerine, çeşitli gök cisimlerini tanrıları olarak kabul etmelerine, yıldız kümelerini bilmelerine karşın, çok ilginçtir, eski Mısır'da astroloji yoktu.

Eski Mısır'da tıp bilimi de çok ileri gitmişti. Tıbbî papirüslerin incelenmesiyle meydana çıkan tıp bilgileri ve cerrahî alandaki geniş ve sağlam bilgileri tıp tarihçilerini günümüzde bile hayrette bırakabilmektedir. Eski Mısır'da doktorlar uzmanlık alanlarına ayrılmışlardı. Bu ülkede her türlü tedavi ücretsiz yapılıyor, doktor ve diğer gerekli giderler devlet tarafından karşılanıyordu. Bu ülkede, hastalıkların tedavisinde kullanılan pek çok ilâç, günümüzde de kullanılmaya devam etmektedir.

Devamı

 



SAYFA> | 1 | 2 | 3 |

YUKARI

 

| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Turizm | Medya | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |