<%@ Language=VBScript %> ATATÜRK'E ÖZGÜ EVRİM FELFESİ Sayfa 3

 

| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Turizm | Medya | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |

 "ATATÜRK" Ana Sayfa   
SAYFA> | 1 | 2 | 3 |   

Atatürk’ün yön verdiği gelişim çabasının çağdaş kültürdeki yerini yorumlamada aynı duyguyu biraz değişik açıdan gösteren batılı düşünürlerden ünlü psikolog Wilhelm Wundt (1832-1920), kültürü şöyle yorumlamaktadır:"... Kültürde erişmişlik, insanoğlunun her şeyini olduğu gibi, kanı ve yargı güçlerini de gereğince işleyip geliştirme yolunda, önce kendini bilmesi, kendine egemen olması, tabiatı tanıması ve daha ileri aşamalarda tabiatı insanlığa yararlı olma yolunda etkilemesiyle mümkündür...".

Pozitivist-Humanizmaya dayalı Naturalist-Monist bir tefekkürü ve dolayısıyla akılcı bir din anlayışını benimseyen ünlü düşünür Friedrich Jodl (1849-1914) ise, kültürün olağanüstü etkinliğine olan inancını, bir bakıma Atatürk'ü kanıtlar nitelikte açıklamakta ve şöyle demektedir:"... Biz insanları, bu güçlü harekete (kültüre) sevgi besleme yolunda eğitmeliyiz; işte böylesine bir uğraşıdır ki, insanları... duygulu bir toplum düzeyine, ilkel bir düşünden, sınır­sız bir düşün gücüne... ulaştırmıştır. Binlerce yıllık birikimin zen­ginliğidir ki, yalnız kültürle elde edilmiştir ve gene kültürle dün­yamıza mal edilecektir. Biz ki o kültürün içinde yaşayıp kaynaşı­yoruz, onun dışında kalınca da bir hiç oluveriyoruz...". Şimdi gene Atanın, müzik sanatımızla ilgili evrimsel çabanın yorumu olma­nın önemini taşıyan, -yukarda da değindiğimiz- o kesin kanısına yönelelim. Ata'ya göre, "bir ulusun yeni değişikliğine" katkıda bulunacak temel ilke, ulusal müziğin, teknikte ve biçimde olduğu kadar anlatım güç ve estetiğinde de gelişip olgunlaşmasını kesintisiz sağlayacak yenilenmedir; kısacası ulusal-çağdaş yapıya, her şeyden önce anlatımda ve yorumda ışık tutacak olan çok sesliliktir; ve böylesine bir yenilenmenin özellikle sanat müziğine kazandırdığı taze ve değişik görünüm ise, esere yer, yer egemen olan gölge-ışık gel-git lerinden, yani dinamik bir ruh zenginliğinden beslenen çok sesli dokunun, alabildiğine sağlam bir yorum sembolizmi içinde yarattığı canlılıktır; simgesel yapıyı tümüyle etkileyen, müziksel sembolizme sınırsız boyut kazandıran yepyeni bir hayatın dina­mizmidir. Hayata, akılsal ve ruhsal anlatıma, müziğin dilinde de boyut verme estetiği, dünyanın, çağdaş uygarlığa ulusal özellikle­riyle erişmiş her ülkesinde, ancak böylesine bir uygulama ile ba­şarılı sonuçlara ulaşmıştır. Nitekim Ata, bu yoldan elde edilen çok sesli ulusal Türk sanat müziğine duyduğu özlemi dile getirirken, Dünyanın ünlü düşünürlerinden biri olan Friedrich Hegel'in (1770-1831), önemini her zaman koruyan sanat anlayışını, ideal-pozitivist tefekkür açısından yenilercesine arınmış bir yargıya dönüştürmüştür. O halde araştırmamızı önce, Ata'nın, ulusal-çağdaş bir müziği elde edebilme yolunda oluşturduğu başka bir yorumu­nu, sonra da Hegel'in, Atanın görüşüne -idealist açıdan- paralel bir görüş olmanın önemini taşıyan inancını inceleyerek, yaşadığımız çağın gerçeklerine uygun bir anlayışla noktalayalım; ve şimdi Ata'yı dinleyelim: "... Bugünkü Türk kafası, musikiyi düşündüğü zaman. .. insanlara basit ve geçici heyecan verecek musikiyi aramıyor. Musiki dendiği zaman, yüksek duygularımızın, hayat ve hatıralarımızın ifadesini bulan bir musiki murat ediyoruz. Bugünkü Türkler, musikiden diğer yüksek ve hassas cemiyetlerin beklediği hizmeti bekliyor..."

Atanın, yukarda açıklanan çağdaş Türk sanat musikisi görüşünün, Hegel estetiği açısından yorumuna gelince:

Hegel de Atanın inancına oldukça paralel bir plânda oluşturduğu sanat ilkesini açıklarken şöyle diyor:"... Sanat, hayatın yoru­mu olduğu kadar, tarihin açık felsefesidir de. Çünkü sanat, insan ruhunu en derinden titreten şeyin ne olduğunun habercisidir; ve gerçeğe erişme yolunda göze alınan savaşlardan başarıyla çıkan, temiz ve yüce bir sevgiyi, ya da Tanrısal varlığı, saf bir deyişle dile getiren de sanattır...".

Kültür tarihinde, yukarda açıklanan güçte uyarıcı yargılar yer alırken, ciddi bir sanatın ancak bu tür gerçeklerin gereği gibi bi­lincine varmakla elde edilebileceğine ve çok sesli Türk sanat müziğinin de uluslararası kültür karşılaşmalarında lâyık olduğu yere, gene çağdaş bilimin evrensel nitelikteki ortak teknik ve estetiğin­den yararlanarak erişebileceğine şüphe etmek mümkün mü?. Ulu Önder Ata, güzel sanatların, yaşanılan çağın anlamına her bakım­dan uyum sağlamaları gerçeğine ne derece gönülden bağlanmış olacak ki, özellikle ulusal-çağdaş bir müzik sanatında yenilenmenin, bir ulusun yenilenme çabasına ölçü olacağı prensibi üstünde önemle durmuş ve sanat tarihine -yukarda da değinilen- şu eşsiz yargıyı armağan etmekten kendini alamamıştır:

"... Bir ulusun yeni değişikliğinde ölçü, musikide değişikliği alabilmesi, kavrayabilmesidir! .."

10.11.1983
C. Memduh ALTAR

20.10.2001

 



 

 SAYFA> | 1 | 2 | 3 |

YUKARI

 

| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Turizm | Medya | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |