<%@ Language=VBScript %> GELECEK VE INSAN Sayfa 2

 

| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Turizm | Medya | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |

SAYFA> | 1 | 2 | 3 |   

 

Şu anlarda insanlık tarihinin yeni bir dönemine girdiğimiz düşünülüyor. Kozmik, kimyasal ve biyolojik aşamalardan sonra insanlığın yeni perdesi açılıyor. İnsanlık yeni bir bilinç düzeyine yükseliyor. İnsanlık bilinci artık kolektif bir bilinç olma yolunda. Yeni bir yaşam biçimi geliştirmekte olduğumuz söylenebilir. Gezegen çapında bir makro-organizma: İçinde hem canlı dünya hem de insan üretimi nesneler var. Bu makro-organizma da bir evrim içinde ve hücrelerini bizler oluşturuyoruz. Adına şimdilik Internet dediğimiz bir sinir sistemi gelişmekte ve maddeleri ayrıştırıp yeniden devreye sokan bir metabolizması var. Bu küresel beyin karşılıklı bağımlı sistemlerden oluşuyor, insanları ışık hızına yakın hızlarda birbirine bağlıyor.

            Doğal evrim sürecinde gördüğümüz seçilim ve ayıklanma artık kültürel bazda gerçekleşiyor. İnsanların buluşları doğadaki mutasyonlar ile eşdeğerli. Bu teknik ve toplumsal evrim, Darwin’in biyolojik evriminden daha hızlı ilerliyor. İnsan, telefon, televizyon, otomobil, bilgisayar, uydular gibi yeni türler yaratıyor. Serbest ekonomilerde pazar, bazı buluş türlerini seçen, eleyen, şişirip yayan büyük bir Darwin’ci ayıklama sistemi gibi çalışıyor. Biyolojik evrimle arasındaki en büyük fark, teorik olarak insanın istediği kadar yeni tür yaratabilmesinde yatıyor. Bu yeni evrim artık maddeden yavaş yavaş sıyrılıyor. Gerçek dünya ile düşlerin dünyası arasında bir sanal dünya yerleşiyor. Sanal gerçeklik olanağı ile hem yapay evrenleri araştırmak hem de henüz var olmayan nesne ve makinaları üretilmiş gibi deneyip sınamak artık olası. Bir anlamda, bu kültürel ve teknik evrim de, doğal evrimle aynı mantığı izliyor. Yalından karmaşıklığa doğru gelişme sürüyor. Maddenin örtüsünden yavaş yavaş sıyrılmaya başladıkça, bir bakıma Büyük Patlamaya tersten tekrar ulaşıyoruz.

            İnsan gittikçe artan bir bilgi hazinesi biriktiriyor. Daha büyük bir bilgiye, daha büyük bir özgürlüğe, daha karmaşık bir kültüre, hatta daha karmaşık bir doğaya doğru ilerliyor.

            İnsanların gittikçe daha çok yetkinleşeceği söylenebilir. Hücreler birleşip topluluk oluşturunca, tek başına olduklarından daha büyük ve etkin bir yapıya kavuşuyorlar. İnsanlar için gezegen çapında bir makro-organizma yapısı düşündüğümüzde benzer gelişme öne sürülebilir. Şüphesiz bu durum beraberinde bir tekdüzeleşme, monotonlaşma riski de taşımaktadır, fakat içinde var olan çeşitlenme tohumları bunu önleyebilir. Gezegenimiz küreselleştikçe, yerelden küresele doğru bir farklılaşma ve çeşitlenme görülüyor. Yerel özellikleri, kültürü, küresel boyuta en iyi taşıyabilenler seçiliyor. Yaratıcılık yeni düşünce yapıları kazanmak zorunda kalıyor.

            Biyolojiden yola çıkılarak bir toplum görüşü veya gelecek tablosu çıkarmak çok doğru bir yaklaşım olamaz. Buna karşılık, biyoloji, düşüncemizi besleyip sulayarak ona yardımcı olur. Yakın geçmişte, insan toplumuna ilişkin benzetmeler çoğunlukla saat ve dişli çarklar gibi mekanik öğeler ile yapılıyordu. Bütünüyle gerçek saymak yanlışına düşülmezse, bugün artık canlı organizma benzetmeleri en öğretici olanlardır. Yaratmakta olduğumuz gezegensel boyuttaki süper-organizma, insanların duyularını ve yeteneklerini dışa dönük hale getiriyor. Televizyon görme duyumuzu çok uzaklara aktarıyor, bilgisayarlar belleğimizi ve işlem yapma gücümüzü arttırıyor, gittikçe gelişen ulaşım araçları bizi uzaklara taşıyor. Şimdi insanların yanıtlaması gereken bir soru ortada:   Bu büyük organizma ile ortak-yaşam halinde mi olacağız, yoksa üstünde yaşadığımız bu ev sahibi gezegeni yok edecek asalaklara dönüşecekmişiz? Eğer ikincisi olursa, ağır bir ekonomik, ekolojik ve toplumsal tablo ile karşılaşmamız kaçınılmaz olur.

            Şu anda tüm enerji kaynaklarını, bilgileri ve maddeleri kendi çıkarlarımız yönünde kullanıyor, artıklarımızı genelde sorumsuzca çevreye boşaltıyor, böylece bizi hayatta tutan bu büyük eko-sistemi yoksullaştırıyoruz. Bazı gelişmiş endüstri toplumları, ötekilerin gelişmesini frenliyor, kendi kendimize asalaklık ettiğimizi söylemek bile mümkün. Bu yolda devam ettiğimiz sürece Dünya’nın asalakları haline gelmemiz kaçınılmaz olur.

            Bu arada kuşkusuz unutmamamız gereken bir husus var; evrimin insan olmadan da sürebileceği gerçeği. İnsanın evrenin tek kahramanı olduğunu söylemek oldukça zor. Dünyada yaşam bütünüyle yok olmadan sadece insan soyunun sönmesi de olası. Örneğin bazı böcekler bizden çok daha dirençli, radyasyona rağmen yaşayabiliyorlar. Biz bir akıl ve zeka kavramı içinde olaylara bakmak, bir bilinç düzeyi yakalamak istediğimiz için herşeyi insan ağırlıklı ve onun boyutunda değerlendirmek istiyoruz. Bunda kendi türümüzün bencilliğinin de rolü olabilir. Bugün kendimizi yok etmenin iki yolunu bulduk: Aşırı nükleer silahlanma ve çevrenin bozulması. Yalından karmaşıklığa evrimde ulaşılan düzey bu mu olmalıydı?

            Bu kadar gelişmeden sonra, insanların ahlak ve davranış düzeylerinde gerçekten bir gelişme oldu mu? Köleliğin kaldırılması ve İnsan Hakları Evrensel Bildirisiyle tanınan hak ve özgürlükler önemli ilerlemeler olarak görülebilir. Fakat unutmayalım ki, kölelik büyük uygarlıklarla beraber ortaya çıkmıştır. Özgürlüklerin benimsenmesi konusunda örnek alınan Amerikan Anayasası, neredeyse yok edilmeye çalışılmış yerlilerin yaşadığı kıtada açıklanmıştır. O yerliler ki, o zamana göre hayranlık duyulacak bir insanca davranış düzeyine ulaşmışlardı. Hatta Amerikan Anayasasını geniş ölçüde etkileyen toplumsal davranış kurallarında onlardan esinlenilmiştir. Biz bu Dünyayı çocuklarımızdan ödünç aldık diyebilen bilgelik aşamasına o yerliler ulaşmışlardı.

            Sevdiğim bir sözü burada hatırlatmak istiyorum: ‘’Artık gökyüzünde kuşlar gibi uçabiliyor, uzayda gezebiliyor, denizlerin altında balıklar gibi yüzebiliyor, fakat yeryüzünde insan gibi yaşamayı beceremiyoruz’’. O halde ne yapacağız veya ne yapmalıyız?

            Bu konuda herkese olduğu gibi aydınlara da önemli düşünme ve gerçekçi çözüm yolları yaratma görevi düşüyor. Örneğin, klasik çevreci yaklaşımda, doğal veya kültürel koruma alanları yaratıp, canlılardaki çeşitliliği bu alanlarda  hapsedip sanki konserve edip müze gibi saklamak öneriliyor. Fakat bunun tek doğru olmadığını düşünenler de var. Sanırım bizim bunlara kafa yormamız gerekiyor. En uygunu Dünya ile teknoloji, ekoloji ile ekonomi arasında bir uyum sağlamaya çalışmak gibi görünüyor. Bu söylemesi kolay gerçekleştirmesi çok zor işlerden biri.  Bugüne kadar süregelen yalından karmaşıklığa doğru evrim hakkındaki bilgilerden gereken dersleri çıkarmak, bizi bunalımlardan uzak tutabilir. Evrim tarihimizi iyi anlamak, biraz geri çekilip olup biteni daha iyi görmemizi sağlayabilir. Bu da yapacağımız eylemlere bir yön ve anlam verir, ve bize de daha çok bilgelik getirir. İnsanlığın kolektif aklının gelişmesi, ve yeni bir teknolojik hümanizma yaratılmasına inanmak zorundayız. İnsanlar isterse bunu başarabilir ve geleceği de rahatlıkla karşılayabilir.

            Atomu parçalayıp, güneş sistemi içinde gezerek dehasını ispatlayan insanlara, geçmişte başardıklarından daha zor görevler düşmektedir. Sürekli ekonomik büyüme fikrinden, kalıcı gelişme kavramına geçmek, atılacak adımlardan biridir. Bir diğeri gezegen düzeyinde bir uyarı ve iyileştirme sistemi kurulmasıdır. Her canlı organizmada böyle bir sistem vardır, bir yerde bir yaralanma varsa, vücudun bütünü iyileştirme için seferber olur oraya onarıcı hücreler gönderilir. Kurulmakta olan gezegen çapındaki süper organizmada,  Birleşmiş Milletler ve uluslararası insancıl yardım kuruluşları bu konudaki ön adımlar olarak görülüyor. Bunların işlerlik kazanabilmesi için daha fazla çaba ve katkı gerekli. Karşılaşılan önemli güçlüklerin bir kısmı, hala birçok insanın dünya hakkında çok sınırlı bir bilgi sahibi olmasından ileri geliyor olabilir. Yaygın bir öğretim ve eğitim sistemi, gelişen iletişim olanaklarını kullanarak, bilgilenme ve bilinçlenmede yardımcı olabilir. Kişilerin teker teker bilinç düzeyinin yükselmediği toplumlarda hiçbir örgütün, ne kadar iyi niyetli olsalar da, istenilen başarıyı göstermesi kolay değildir.

            Şimdi şu sorular aklımıza gelebilir. Bütün bunlar iyi de, bazı ülkelerdeki insanların çoğu için bu söylenenler soyut birer bilgiden başka bir şey ifade etmemektedir. Doğrudur. Gelişen bu süper organizma içinde bütün insan topluluklarının katkısı eş düzeyde değildir. Acı olan da budur. Uygarlıkların beraberinde köleliği getirdiğini söylemiştik. Bugün gelişen yeni uygarlık düzeyinin, ‘yeni kölelik biçimleri’ yaratması riski vardır. Bu köleliğe düşmemenin tek yolu gelişme akımının içinde olmaktan, ona katkıda bulunabilecek düzeye ulaşmaktan geçmektedir. Bu çok zor bir süreçtir. Bazı ülkelerin insanları için, kaybedilen zamanın yerine konabilmesi daha çok çaba gerektirmektedir. Ayrıca, günümüzün yarışmacı, rekabetçi dünya koşullarında, bu çabalar engellenecektir.

            Yeryüzünde yaşanan sosyal çalkantıların bir kısmı bu gerçeğin farkına varan kimi insanların, kurtuluşu başka fakat yanlış yollarda aramasından, çaresizlikten tutunacak dalı doğru seçememekten kaynaklanıyor olabilir. Bir kısım insanlarda bu çaresizlik duygularını kendi kısa vadeli amaçları için kullanıyor olabilirler. Bazıları ise daha ne olup bittiğinin hiç farkında olmadan yaşamakta ve yakın gelecekte bu şansa sahip olacak gibi görünmemektedir. 15 milyar yıllık evrimden sonra insanlığın içinde bulunduğu tablo aslında hiç de iç açıcı durumda değildir. Bu çelişki ve uçurumsal farklar yeni tehlikelere gebe olabilir. Kaybedecek şeyleri az olanların ne yapacakları, hangi riskleri kolayca üstlenebilecekleri belli olmayabilir. Gücüne fazla güvenenlerin de en ufak bir çıkar veya güç kaybı ihtimalinde dahi, elindeki gücü kullanmakta hiç özenli davranmadığını yakın tarihimiz bize açıkça gösteriyor. Çıkarların ve çıkar savaşlarının, doğru ve yeni bir vektörel bileşkede dengelenmesi, gerçek çıkarların ne olduğunun yeniden belirlenmesi gereği var. Evrimin geldiği bu aşamada hala en ilkel yöntemlerin geçerli olması ancak insanların ayıbı olarak değerlendirilebilir.  Kolektif akıl buna çare bulmak zorunda olduğunun bilincine varmalıdır.

Devamı

 



SAYFA> | 1 | 2 | 3 |

YUKARI

 

| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Turizm | Medya | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |