<%@ Language=VBScript %> GELECEK VE INSAN Sayfa 1

 

| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Turizm | Medya | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |

SAYFA> | 1 | 2 | 3   

Sn.İbrahim ERENTAY'a gönülden teşekkürlerimizle,


 

GELECEK VE İNSAN

 

Bu çalışma Evren Dünya ve İnsan başlıklı yazımın devamı olarak hazırlandığından, oradan bir tabloyu ele alarak başlamak istiyorum.

İNSANIN TARİHÇESİ
5-15 milyon yıl önce 
insanların ilk atası olan bir primat türü Afrika’da görülür
7 milyon yıl önce 
Doğu Afrika’da Rift Vadisi boydan boya çöker
6.000 km uzunlukta, 4.000 m derinlikte bir fay çukuru oluşur
Oluşan bu duvar gibi yapının doğusu kurak ve bozkır hale gelir
Bu duvarın doğusunda ön-insanlar gelişir
Afrika’nın doğusu bizim beşiğimiz.
3,5 milyon yıl yaşında bir ön-insan fosili olan “Lucy” buralarda bulunur
3 milyon yıl önce 
ilk insan oluşmaya başlar.
İnsan evrimin değişik aşamaları:
Homo habilis
Homo erectus
Neandertal insanı
Homo Sapien
Cro-magnon insanı
500.000 yıl önce
Ateş yakma yaygın olarak uygulanır
100.000 yıl önce
Homo Sapiens ortaya çıkar
İnsan nüfusunun artışı
3 milyon yıl önce   : 150 bin kişi
2 milyon yıl önce   :     2 milyon kişi
10 bin yıl önce      :    20 milyon
200 yıl önce          :      1 milyar
Günümüzde          :      6 milyar

4,5 milyar yıllık Dünya yaşını 24 saate indirgersek:
00:00 - Dünyanın oluşumu
05:00 - canlılık başlar
23:00 - dinozorlar görülür
23:40 - dinozorlar yok olur
23:55 - ilk insanlar ortaya çıkar
23:59 - Homo sapien veya Cro-Magnon insanı gelişir
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi    : Yalnızca saniyenin yüzde biri kadar bir süre önce
Dünyanın kalan ömrü                     : Koca 1 gün daha
Evrenin kalan ömrü                        : Kocaman 1 hafta daha
Tek bir Soydan geliyor, Kültürel bazda bir Evrim yaşıyoruz

            Evrenin geleceği
           
Önce evren ile başlayalım. En son gözlemler, evrendeki sürekli genleşme senaryosunu destekler görünüyor. Buna göre, evrenin genleşmesi ve zaman içinde sürüp gitmesi bakımından sonsuz gibi geliyor. Mutlak sıfır derecesine, yani eksi 273 C dereceye doğru yavaş yavaş soğuyor. Hesaplar bunun en az 40 ila 100 milyar yıl daha süreceğini gösteriyor. Fakat bilim bu konuda kesin konuşmayı reddediyor. Bütün öngörülerin, sadece fiziğin dört kuvvetinin varlığına dayalı kuramlar üzerine olduğunu, daha başka kuvvetler keşfedilmeyeceğini kimsenin hiçbir zaman iddia edemeyeceğini söylüyor. Böyle buluşlar olursa, bütün bu tahminler de değişmek zorunda olacaktır.

            Evrendeki genleşme galaksiler arasında etkili, galaksilerin içinde değil. Bir başka deyişle, geceleyin gökyüzünü aydınlatan yıldızlar bu genleşmeye katılıp bizden uzaklaşmıyorlar. Zaman içinde galaksiler teleskoplarımızda daha sönük görünecekler. Fakat bu durum birkaç milyar yıldan önce fark edilemeyecek.

            Bunların yanında, bizim güneşimizin kalan ömrü yaklaşık 5 milyar yıl. Güneşimiz hidrojen yakıtının yarısını yakmış durumda. Kalan ömrünün sonunda, hepsini tüketmiş olacak ve kırmızı bir dev kütleye, süpernova'ya dönüşecek. Merkezindeki çekirdek gittikçe büzülürken, atmosferi tam tersine genleşerek 1 milyar kilometre çapına ulaşacak, bu arada rengi de sarıdan kızıla dönüşecek. Yeryüzünde sıcaklık birkaç bin dereceye çıkacak, yaşam yok olacak. Dünyamızın kendisi de bir süre sonra buharlaşacak. Bu süreç birkaç yüz milyon yıl alacak. Merkür, Venüs ve hatta Mars gezegenleri de bu şekilde dağılıp parçalanacaklar. Jüpiter ve Satürn gibi daha uzak gezegenlerin etrafındaki hidrojen ve helyumdan oluşan atmosfer yok olacak, çıplak kayadan oluşan çekirdekleriyle kalacaklar. Güneşimiz bu süreçte içindeki maddeleri sakin bir şekilde uzaya püskürtüp, yaklaşık ay boyutlarında bir cüceye dönüşecek, birkaç milyar yıl boyunca gittikçe soğuyarak, sonunda ışıksız bir yıldız cesedi olarak uzayda dolaşacak.

            Dünyamız ve güneşimizi oluşturan maddeler uzaya geri dönmüş olduğundan, bunlar daha sonra yeni yıldızların, hatta gezegenlerin doğuşuna katılabilirler. Bedenlerimizin atomları, belki de bir gün, uzak biyosferlerin birinde, canlı organizmaların oluşumunda yer alabilir.

            Kesin olan, insanın Dünya üzerinde yaklaşık dört milyar yıldan daha fazla kalamayacağı. Fakat bu süreden çok önce, yıldızlar arası yolculuk gerçekleştirmenin çaresini bulmuş olmamız düşünülebilir. Yüz yıl önce ulaşılabilen hızlar saatte 50 kilometre idi. Bugün uzay araçlarımız 50 bin km hızı aştılar. Işık hızına yaklaşmak hiç de imkansız değil. O zamanki kuşaklar yeni bir ışık aramak üzere uzayda yolculuk edebilirler. Rus uzay bilimcisi Konstantin Tsiolkoskiy’in güzel bir sözü var: “Dünya bizim beşiğimiz, ama insan sonsuza kadar beşikte kalamaz ki.”

            Yaşamın ve İnsanın Geleceği
            Bizim oluşmamızı hazırlayan evrim sürüyor. Parçacıklar, atomlar, moleküller, hücreler, organizmalar, organizma toplulukları, böyle topluluklardan oluşan eko-sistemler ve insan. Artık evrim daha çok teknik ve toplumsal bir nitelik kazanmış. Kültür nöbeti doğadan devir alıyor. Bir gün Kuzey Kutbu’ndan dönen bir araştırmacı bilim adamına, bir arkadaşı “Kim bilir oralarda ne kadar üşümüşsündür” diye sormuş. Verilen yanıt çok yalın: “Hayır, çok iyi giyinmiştim, hiç üşümedim”. Kültürel evrimimizin tipik bir göstergesi bu: Kendi bedenimiz ve çevremiz üzerindeki egemenliğimizi her gün daha pekiştiriyoruz. Artık ortamın koşullarına en çabuk karşılık veren doğa değil, kültür.

            Bugünkü bedenimizi adlandıran, homo sapiens insanı kuşkusuz değişiyor, fakat çok yavaş. Artık insanın gerçek bir doğal ayıklanmaya konu olmadığı söylenebilir. Şüphesiz 10 milyon yıl sonra bugünkünden farklı bir bedenimiz olabilir. Kafamızın daha büyümesi, beynimizin gelişmesi, iskeletimizin narinleşmesi, öngörülen tablolar. Fakat bunlar daha önceleri yaşanmış olan Darwin’ci doğal seçilim ve ayıklanma yönünde değil gibi görünüyor. Türümüzün içinde genetik mutasyonlar olabilir, fakat bunları doğurabilecek olan eş-genlilik (homozygotie) azalmış durumda. Bugün insan topluluklarında genlerin karışıp  harmanlanması kesintisiz bir süreç. Genetik sapma yoluyla çekinik (resesif)  özellikleri ortaya çıkarabilecek, ana kütleden soyutlanmış özel gruplar yok. Ancak uzaya dağılırsak bu durum değişebilir. Başka dünyaya yerleşen küçük topluluklar, uzun zaman ana kütleden soyutlanmış kalırlarsa, genetik bakımdan sapma gösterip farklılaşarak, biyolojik yapıları ve kültürleri farklı bir evrime uğrayacak. Uzayda birkaç milyon yıllık bir sürgün hayatından sonra, o topluluklar herhalde bizden hayli farklılaşmış olacaklardır. Belki de insan toplulukları asıl o zaman farklılaşacak, gerçek anlamda ırklar belki o zaman ortaya çıkacaktır.

Devamı

 



SAYFA> | 1 | 2 | 3 |

YUKARI

 

| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Turizm | Medya | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |