<%@ Language=VBScript %> DOĞA FİLOZOFLARI Sayfa 2

 

| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Seferler | Hisler | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |

SAYFA> | 1 | 2 | 3 |   

 

Anaksimenes :

Ustası Anaksimandros gibi, temel tözün sonsuz olması gereğini savunmuştur. Ancak ona göre arkhe'nin, bir de ruhu (psykhe) vardır. Ruh kavramını felsefeye ilk sokan düşünür olarak bilinen Anaksimenes'e (# İ.Ö. 570-526) göre temel töz, havadır. Ruh havadır. Onun felsefe alanındaki yeniliği ise, ilk kez olarak birlikten çokluğa geçiş süreci üzerinde, varolan herşeyin havadan nasıl varlığa geldiğini açıklamaya yoğunlaşmış olmasıdır. Birlikten çokluğa geçiş sürecini açıklarken, dudaklarımızı birbirine yaklaştırıp avucumuza üflediğimiz zaman, ağzımızdan çıkan havanın soğuk, ağzımızı fazlaca açıp, avucumuza üflediğimiz zaman da, ağzımızdan çıkan havanın sıcak olması gözleminden yararlanarak, sıkışma ve seyrekleşme kavramlarına ulaşmıştır. Ateş süzülmüş / temizlenmiş havadır. Hava yoğunlaştığı anda, önce su olur. Arkasından yoğunlaşma arttıkça toprak ve nihayet taş oluşur. Anaksimenes’teki seyrekleşme ve sıkışma kavramları, birlikten çokluğa geçiş sürecini açıklamaya yaradıktan başka, her tür niteliği, niceliğe indirgeme girişimini temsil eder.

Anaksimenes, yukarda özetlenen görüşleri ile felsefeye, çok önemli iki soluk getirmiş bir düşünürdür;

1-  Felsefî düşünceye ilk defa girdiğini söylediğimiz "ruh kavramı", Anaksimenes'e göre insan vücuduna hayat veren, onu canlı ve ayakta, daha da önemlisi bir arada tutan, cansız bir yığın hâline dönüşüp dağılmasını önleyen nendir. Nasıl ki Evren’i kuşatan hava, onu ayakta tutuyorsa, aynı şekilde içimizdeki nefes, aldığımız soluk olarak ruh da, bize can verir. Buna göre, ruh insan varlığındaki hareket ve canlılık ilkesidir.

2-  Temel töz (arkhe) kavramından, diğer maddelerin nasıl oluştuğu sualine mantıklı yanıtlar getirmeye çalışmıştır. Hava yoğunlaşması ile gevşemesinin, diğer maddeleri ortaya çıkaran süreç olduğu görüşü, bu alandaki ilk nicel teori olarak bilinmektedir.

Xenophanes :

# İ.Ö. 569 - 477 arasında yaşadığı tahmin edilen Xenophanes, Kolophon'da (İzmir - Efes arasında, şimdiki Değirmendere) doğmuştur. İonia'lı olmasına rağmen, yaşamı İtalya'da geçmiş bir düşünürdür. Xenophanes, "Tanrı bilim" konusunda doğruya varmanın olanaksız olduğuna inanmış, tanrılar ve bütün maddeler konusunda kesin doğruları bilen olmadığını ve olamayacağını, her ileri sürülen görüşün, tahminden ibâret sayılması gerektiğini söylemiştir. Bu tezi, şüphecilik akımı ile "agnosticisme" in ilk adımları olarak kabul etmek, uygun bir görüştür.

Halk dininin tanrıları insan biçiminde tasarlamasına karşın Xenophanes, kendi tanrı tasarımını, tamamı ile arınmış bir varlık şeklinde betimler. Bir Tanrı vardır. Bu Tanrı, insanların ve tanrıların en ulusudur. Biçimi ve düşüncesi açısından ölümlülere benzemez. Tanrı, tümü itibariyle bir işitme ve düşünmedir. Her şeyi bu düşünme yetisi ile kolayca yönetir. Bu tanrı tasarımının, "Monotheisme"e doğru atılmış ilk düşünsel ürün olduğu, genel kabul görmüş bir anlayıştır.

Pythagoras :

Sokrates öncesi filozoflar içerisinde, çok önemli diğer bir isim, Miletos okulunun en güçlü rakiplerinden biri olarak bilinen Pythagoras’dır. Çok önemli bir bilim adamı olmasına karşın, ruhun ölümsüzlüğü ile insan yaşamını düzenleyen kurallar üzerinde yoğunlaşarak, felsefenin doğuşuna büyük katkıda bulunmuştur.

Herakleitos :

(# İ.Ö. 540 - 480)  Miletos geleneğine bağlı olmayan bir İonia'lıdır. (Ephessus) Ateşi  temel töz sayar. Ona göre her şey, ateşteki alev gibi, başka bir şeyin ölümünden doğmaktadır. Zıtlıkları (çelişkileri) görerek "her şey akar” (değişir - panta rei) tezini ortaya atmıştır. 

Herakleitos'u, kendinden önceki düşünürlerden ayıran en önemli özellik burada yatmaktadır. Miletos okulu temel tözü, kalıcı, kendi kendisiyle özdeş, doğanın değişmeyen neni olarak betimlemişti. Düşünürümüz bu teze karşın, "her şey akar" prensibinden hareketle, "temel töz, ateş olmalıdır" sonucuna varmıştır. Mevcut maddelerden, başka maddeler çıkartabilen tek nen ateştir. Evren'de, kalıcı bir madde varmış gibi düşündüğümüzde, büyük bir yanılgı içersine düşeriz. "Aynı nehirde iki kez yıkanmak mümkün değildir." Akıp giden suları yüzünden o artık başka bir nehirdir. 

Herakleitos'a göre her şey değişir. Ama bu değişim, bir kurallar manzumesi içerisinde gerçekleştiğinden, biz algıladıklarımızı kalıcı zannederiz. Kalıcı şeyler varmış sanısına kapılmamız, değişimin gelişi güzel değil, belli bir düzene, yasaya ve ölçüye göre olması yüzündendir. Düşünürümüz bu ölçüye ve yasaya, "logos" ismini vermektedir. Herakleitos'un târifinde Logos, Evren'e egemen olan yasa, düzen ve daha önemlisi "tanrısal akıl"dır.

Parmenides :

Parmenides (# İ.Ö. 540 - 480) yalnızca önemli bir filozof değil, ana yurdu Elea'da, saygın bir devlet adamı ve kanun koyucu olarak tanınmış bir kişiliktir.

Öğretisinde, Anaksimenes, Xenophanes ve Pythagoras'ın etkileri açıklıkla görünmesine rağmen, yepyeni düşünsel ürünlerin de sahibidir. Bunların içinde en önemlisi, salt kavramlar ile çalışma ve değerlendirme eğilimi olarak târif edilen "dialektike"yi, felsefî bir araç olarak ilk kez kullanan düşünür olmasıdır. Bu yüzden kadim yunanda mantığın ve dialektik'in öncüsü sayılmıştır.

Parmenides'den önceki düşünürler görüşlerini, "deneylerin düşünce yolu ile işlenmesine" dayandırmışlardı. Düşünürümüz ise felsefe tarihinde ilk kez, "varolanın niteliklerinin, salt düşünme yolu ile irdelenmesi" metodunu kullanmıştır.

Her şeyin değiştiğini savunan Herakleitos'a karşın Parmenides, "hiç bir şeyin değişmediği" tezini ileri sürmüştür. Duyumları aldatıcı saymış, algılanan şeylerin çoğunluğunu "illusion" şeklinde nitelendirerek, "değişmez teklik anlayışı"na varmıştır. Bir madde geçmişte var olduysa, bir zamanlar yoktu. Gelecekte var olacaksa, şimdi yoktur. Düşünülebilecek madde var olmalıdır. Olmayan şeyin, düşüncesi de olmaz. Düşünülmüş, ya da üzerinde konuşulmuş olan şey, her zaman var olan bir şey olmalıdır. Eğer dil bir saçmalık değilse, sözcükler bir anlam taşımalıdır. Üzerinde konuşulsun veya konuşulmasın, var olan şeyleri anlatmalıdır. (Bu görüş doğru olmasa bile, dil bilimi açısından dikkate değer bir mantık içermektedir.)

Parmenides'in Pythagoras'dan etkilendiği anlaşılıyor. Platon'a göre ise Parmenides, Sokrates'i etkilemiştir. Bize göre Platon'da etkilenmiş görünüyor. Zira bu düşüncelerde meşhur "idealar" kavramının ilk kıvılcımlarını, daha da ileri gidersek, modern bilimin (kimyanın Lavoisier prensibi gibi) ilk ışıklarını bile hayâl meyâl görebiliyoruz.

Empedokles :

Parmenides / Herakleitos zıtlığı, felsefeyi uzunca bir süre meşgul etmiştir.

Özetle Herakleitos;

1-  Her şey değişiyor. (Her şey akar)

2-  Bu yüzden duyumsal algılamalara güvenilebilir demekteyken;

Parmenides;

1-  Hiç bir şey değişmez.

2-  Bu yüzden duyumsal algılamalara güvenilemez tezini ileri sürmektedir.

Bu ikilemden (dilemma) felsefeyi kurtaran, Sicilyalı Empedokles (İ.Ö. 494 - 434) olmuştur. Empedokles'e göre Parmenides, Herakleitos zıtlığı, "özde tek bir madde" olduğu inancından kaynaklanmaktadır;

Düşünüre göre, her iki görüş de, kısmen doğru, kısmen yanlıştır.

1-  Her şey değişmez;

2-  Duyumsal algılamalara güvenmeliyiz, zira görüyoruz.

Sicilya adasının güney kıyılarında Akragas (ya da Agrigentum) şehrinin siyasî ortamında, çok sözü geçen bir ailedendir Empedokles. Filozof, bilim adamı ve şarlatan karışımı bir kişiliği vardır. Bilim adamı olarak, havanın ayrı bir töz olduğunu deneysel olarak kanıtlaması, nefes almanın mekaniği hakkındaki görüşleri, merkez kaç kuvvetinin kısmî izahı, ayın yansıyan ışıkla parıldadığı görüşü, bitkilerde cinsiyet olduğunu iddia etmesi, Dünya'nın küre biçiminde olduğunu ileri sürüşü, güneş tutulmasının mekaniği hakkındaki savları, ışığın bir yerden bir yere gitmesi için zaman geçmesi gerektiği konusundaki sözleri, önemli bir bilim adamı olduğunun kanıtlarıdır. Diğer bir enteresan yaklaşımı kan konusundadır. Empedokles'e göre kan, insan hayatının ana taşıyıcısı ve düşünmenin merkezidir. Temel ögeler kanda, en olgun biçimde bir araya gelmişlerdir. İnsanın tüm yetenekleri ise bu karışımın olgunluğuna bağlıdır.

Din üzerindeki görüşleri ise Pythagoras'çıdır. "Orpheic" öğretiden de etkilendiği anlaşılan filozofumuz, sonunda işi, Tanrı olduğunu iddia etmeye kadar götürmüş, bunu kanıtlamak için kendisini Etna dağı kraterine atarak, ölmüştür.

Kendinden önceki doğa filozofları, su, ateş ve havayı temel töz (arkhe) olarak ayrı ayrı belirlemişlerdi. Empedokles bunlara bir de toprağı ekleyerek, ilk defa bir arada kullanan düşünür olmuştur. Ona göre bu dört temel eleman, sevgi ve uyuşmazlık / iticilik gücü ile birleşip ayrılırlar. Bir başka deyişle sevgi ve uyuşmazlık da, maddeyi meydana getiren asal tözlerdendir. Filozofumuzun bilimsel yetenekleri dışında en orijinal tarafı, değişmeyi  açıklamak için sevgi ve uyuşmazlık ilkelerini kullanmış olmasıdır.

Dikkate değer bir diğer yönü, Platon'un ünlü mağara mytos'unu, ilk anlatan kişi oluşudur.

 Devamı

 



SAYFA> | 1 | 2 | 3 |

YUKARI

 

| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Seferler | Hisler | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |