<%@ Language=VBScript %> YAŞAMA SANATI VE SEVGİ Sayfa 3

 

| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Seferler | Hisler | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |

 SAYFA> | 1 | 2 | 3   

 

Sevgi türleri kimileri tarafından, pek çok olduğu ileri sürülse de, bu ileri sürülen sevgi türlerini bir ayırıma tabi tuttuğumuzda, üç türlü düşünce şekliyle sevgi oluştuğunu görürüz. Bu üç tür sevgiyi, inceleyip, biraz açarsak her halde faydalı olacaktır. Kişinin mutluluğu, bu sevgi türleri arasında kendisi için hangisini aradığına da bağlı olabilir.

A – Menfaate dayalı sevgi.
B – Egoya dayalı sevgi,
C – Karşılıksız sevgi. (gerçek sevgi)

Bu üç düşünce şekliyle meydana gelen sevgiyi  örneklerle biraz incelersek, faydalı olur kanısındayım.

A – Menfaate dayalı sevgi (Bencil sevgi); Bu türde, istenilen belli bazı beklentileri yerine getirilirse veya karşılanırsa o zaman verilecek olan sevgidir. Buna şöyle bir örnek vererek açıklayayım. Anne çocuğuna, eğer uslu olursan ve  yaramazlık yapmazsan Baban seni sever. Bir başka örnek. Koca olarak benim beklentilerimi karşılarsan, sana sadık bir eş olurum. En çok rastlanan tür sevgide budur ve bazı kişiler bu sevgiden başka bir sevgiyi bilmezler. Bu adeta bir karşılık bekleyen ve şarta bağlı bir sevgi olup, sevenin istediği bir şeyin temini veya sağlanması karşılığı olarak vaat edilen sevgidir. Nedeni ve şekli bakımından bencildir. Amacı ise, sevgi karşılığında bir şey kazanmaktır.

B – Egoya dayalı sevgi; Bu tür sevgide kişi, “bir şey olduğu” ya da “bir şeye sahip olduğu” ya da “bir şey yaptığı” için sevilmektedir. Başka birinin onu sevmesi, sahip olduğu bir niteliğe veya bir koşula bağlıdır. Burada da örnek verirsek; Seni çok seviyorum, çünkü çok güzelsin. Seni çok seviyorum çünkü mevki sahibisin. Bu tip sözcükleri daha da çoğaltabiliriz. Bu tür sevgi yaşamımıza rekabet ve sonsuz sevgi kazanma gayretkeşliğine girmiş olur. Bu durumda bu tür sevgide bir güven duygusundan söz edilemez. Bu güvensizlik mevzuuna ileride yine değineceğim.

C – Karşılıksız sevgi;  bu tür sevgi bir koşula bağlı olmadığı ve karşılığında bir şey beklenmediği için bu tür sevgi farklıdır.

Yüreklerimizin en çok susadığı sevgi türü de budur. Bu sevgi bir yumaktır. Bu yumakta; İyilik, Doğruluk, Alçak gönüllülük, Saygı, Dayanışma, Bağlılık, Görev duygusu, Bilinç, Özveri, İçtenlik, Onur, Tolerans, Sabır ve sevecenlik gibi erdemlerin tümü noksansız olarak sevgi yumağında bulunur, bu sevgi insani sevgi olup  Ademi;  Kâmil İnsan yapar.

Sevgi, “seven”den “sevilen”e yönelen bir duygusal akım veriştir. Dolayısıyla, hem bir “seven”in hem de “sevilen”in varlığını gerektirir.

Burada “seven” insan ile özdeş tutulacak olursa, “sevilen”in niteliğine göre burada da karsımıza üç ayrı tür sevgi çıkar;

a – Bir başka insana olan sevgi;
b – İnsan dışında, doğanın bir varlığına ya da genel olarak doğaya olan sevgi;
c – Bir Tanrısal güce ya da doğa üstü olarak nitelenen bir varlığa yöneltilen sevgi.

Sevgi, dostluğun bağı ve toplumsal birliğin temelidir. Kötülükleri, çekişmeleri. Çatışmaları, kini, kıskançlığı, bencilliği ve umursamazlığı giderir.

Ancak insan, yaratılıştan sevgi dolu olmasına karşın, yaşamı boyunca karşılaştığı çeşitli olay ve olguların etkisi altında kalarak, başkalarından almayı beklediği sevgiyi zamanla ego etkisiyle menfaat olarak kullanır ve sevgi verenlerden kendi sevgisini ego gereği onlardan esirgemeye yönelebilir. Bu durum, insanların genelde vermekten çok alma eğiliminde bulunmalarından ileri gelir. Sevginin önemini ve değerini anlayamayan bir insan bunu kötüye kullanınca, beriki sevgisini yavaş, yavaş esirgemeye başlar. İnsanın sevgi verebilmesi için, almanın mutluluğunun yanı sıra, vermenin de mutluluk getirdiğinin bilincine varması, hatta belki de bunu yaşamında deneyimle duyumsayarak kavraması gerekir.

  Sevgi zorla, buyrukla, baskıyla, ödüllendirme umutları ya da cezalandırma korkusu verilerek oluşturulamaz ve yerleştirilemez. İnsanın, duygularını olumlu yöne çevirerek gerçek bir sevgi oluşumu canlandırabilecek en etkili yöntem, onun kendi kişiliğini, öz varlığını bilinçli olarak tanımasını sağlamaktır.

  Dolayısıyla, gerçek sevgi, ancak bireysel özgürlük ortamında ve bireysel buyrultu gücüyle yaratılabilir ve yaşatılabilir. İnsanın öz varlığını tanıma çabası, doğal olarak “öz eleştiri” ile başlar.

Kendi kendini eleştirebilen insan, sevgi almayı önemsediği oranda sevgi vermenin önemini ve değerini de kavrar. Sevildiğinde mutlu olduğu gibi, severek mutlu olmayı da başarır. Bu olumlu sonuç, bilinç altındaki sevginin bilinç üstüne çıkarılarak, sevginin bireysel istenç ve beceriyle kontrol edilebilmesidir.

 Sevebilmek, yalnızca öz eleştirisini yapabilen bilgili ve olgun kişilere özgü bir yetenek de değildir. Bilgisizlik ve bağnazlık içinde yaşayanlar, batıl inançlara ve dogmalara saplanmış olanlar da sevgi oluşturabilirler. Fakat onların sevgisi ya bilinç dışı (içtepisel) ya da fanatiktir. Böylesine bir sevgi, kişilere, insanlar arasında ayırım yapma ve ayrıcalık gütme eğilimi getirir. Bu da sevginin sınırlı kalması, ön yargılara ve koşullara bağlanması, egoya dayalı sevgi demektir. Bu tür veya buna benzer sevgi gerçek ve sağlam bir sevgi olamaz: Buna başka bir açıdan bakarsak, bu tür sevgi güvensizlik doğurur. Bununda iki nedeni vardır. Birincisi, bizi seven kişinin düşündüğü gibi gerçekten sevilebilecek biri olmama korkusudur. Tüm insanların kişiliklerinin iki yanı vardır. Bunlardan biri diğerlerine gösterdiğimiz yanımızdır, diğeri ise, yalnızca kendimizin bildiği tarafımızdır. İşte bizi sevenlerin, kişiliğimizle düş kırıklığına uğrayıp bizi reddetmeleri korkusuyla ikinci yanımızı gizleyebilmek için sürekli tetikteyizdir.

 İkincisi; Bu tür sevginin bir diğer güvensizlik duygusu da ileride kişiliğin değişikliğe uğrayabileceği  ve bir gün artık şimdiki gibi sevilmeme korkusudur. Bu tip sevgi sahip oldukları; mevki, yetki, servet, güzellik ve benzeri  ortamların üstüne bina edilmiş olduğundan, bir gün yok olabilir, işte o zaman sahip oldukları ortam kalmayınca sevgi de kalmayacaktır.

  Toplumdaki sevgilerin çoğu bu türdendir ve bizi devamlılığının sağlamlığı konusunda kuşkuya düşürür. İşte burada; Kâmil insan bu sevgiden sıyrılıp gerçek sevgiye sahip olmayı; yukarıda bahsettiğim sevgi yumağındaki  İlim, irfan ve akıl yolu ile öğrenir ve de sevmenin hazzına ulaşır. Bu hazla insanı, çevresini, doğayı ve insanlığı sevmenin huzuruna kavuşur.

İnsan sevgisinin, “İnsanlık sevgisi”nin yüceliği, ön yargılardan arınmış ve koşulsuz olmasındadır.

Böylesine bir sevgi ise, bireysel buyrultuyla yönlendirilen ve denetlenen bir “bilinçli sevgi” dir. Kâmil insan da sevgi duyarak, düşünerek, anlayarak verilen ve aynı şekilde alınan bir duygu selidir. Sevginin hiçbir karşılığı beklenmez. Özden öze ve içten içe uzanan böylesine bir sevgi, güzellikleri oluşturur. Gerçek sevginin olmadığı ve yadsındığı bir yerde, acımasızlıklara düşmanlıklara ve haksızlıklara varan, temelden yoksun bir düşünce egemen olmuş demektir.

 Kâmil  İnsanda sevgi  ise; Gönülde gelen bir akım olup, hiçbir kan ya da aile bağına dayanmadığı için, tümüyle bilinçli bir sevgidir. İşte bu gerçek sevgi, güven, dayanışma, bütünleşme ve birlik içinde güçlenmeyi sağlar, huzur ve güven verir.  İşte bu Yaradan’ın bizden istediği sevgidir...

 Hasan Hüseyin Ural
06.12.2002

 



SAYFA> | 1 | 2 | 3 |

 YUKARI

 

| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Seferler | Hisler | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |