%@ Language=VBScript %>
| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Seferler | Hisler | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |
Anne ve babalar zaman zaman çocuklaştıkça, çocuklar daha bir güzel büyür. Korkmadan paylaşmanın sevgide, güvende şefkatte, dostlukta, temellenip kök salan diyalogudur bu. Yalana, yanlışa ne gerek var? Yeter ki büyükler birden sertleşip katı davranmaya kalkışmasınlar.
Ünlü Filozof Bertrand Russelli; “Çocuğunuza eğer şunu yaparsan seni öldürürüm derseniz, öldürünüz.... Yani, böyle saçma konuşmayınız” diyor. Çünkü, ceza bile olsa, çocuğa verilen her söz tutulmalıdır. Söz fikri de, diğer bütün konularda olduğu gibi, büyüğün çocuğa örnek olmasıyla kazandırılır. Doğrular doğruyu oluşturur, asla yanlışları değil.
Lâkin bu günkü ortamda “Yakarım” “Kırarım” “Vururum” “Paralarım”. Hemen her gün duyduğumuz güç gösterisi sözlerdir bunlar. Güç gösterisi; fakat güç değil. Güçlü insan, gücünü olumlu uğraşlara harcayan insandır. Yapıcı kuvvetiyle iyilikler güzellikler oluşturan insandır. Yıkan, yakan, kıran ve paralayan değil.
Boş varilin sesi gümbürtülü çıkar. Söyledikçe, gümbür, gümbür; konuştukça rahatlar bu tür insan. Ama ne kazanır ya da çevresine ne kazandırır? Kimi yüreklere geçici bir korku salar, kimi de gülüp geçer.
İnsanlar niçin ters konuşurlar, neden bağırırlar birbirlerine?.. Yorgundurlar, hırslıdırlar. Belki de bir başkasının ters ve kırıcı davranışlarının birikimindendir. Baba, ağabey, patron, müdür ya da yoldan geçen adam. “Efendim” diyecekler, “Ekonomik koşullar öylesine zor ki, sıkılan her kişi bağırıp çağırarak saldırgan olur”
Saldırganlık hislerinin kökeninde çoğu kez cinsel sorunlar yatar. Doyuma ulaşmamış cinsel istekler, çözülmemiş cinsel sorunlar kişiyi saldırgan kılar. Davranışlara yansıyan büyük saldırganlıklar, sessiz, oldukça kibar davranışlı kişilerin saldırganlıklarıdır. Bilinen gerçektir: aşırı nezaketin ardında, bastırılmış, hisler vardır. Gergindir, kurguludur. Planlı ve hesaplıdır. Öylesine acı çekmiştir ki, acı çektirmekten kaçınmaz.
Madalyonun bir de öbür yüzü vardır; Hoşgörülü, sabırlı ve sakin insanlar. Hemen parlamayan, düşünen, yorumunu yapan ve olumlu davranan kişilerdir bunlar. Anlayışlı ve yardımcıdırlar. Olumlu çözümlere her zaman açıktırlar. Almayı beklemeden verirler çoğu kez. Gönülden verebilmek başlı başına bir mutluluktur da ondan. Bu yönden vermek almaların en güzelidir. Yaşayan daha iyi bilir.
Vuranlar, kıranlar, paralayanlar. Sakin kararlı insanlardan, hoşlanmazlar. Oysa, vurup kırdıklarını, paraladıklarını sandıkları zamanda bile, bu sessiz ve kararlı kişilerdir onları yöneten. Hem de hiç fark ettirmeden. Konunun reklamını yapmadan, geri planda bir yönetimdir bu. Çoğu kez de olumlu ve başarılıdır.
Tüm kavgaları, hırsları bir yana bıraksak da sevsek birbirimizi, art niyet gütmeden, gönüller dolusu sevebilsek. Önce kendimizi sevmekten başlasak işe. Yanlışlarımızı söylediklerinde yüzümüz kızarmadan düzeltmeye çalışsak. Biraz da olduğumuz gibi sevsek. Hoşgörüyle içtenlikle. Kendimizle, çevremizle ve daha, daha başkalarıyla barış içinde olabilsek. Bu sonu gelmez kavgalarda yitirdiklerimizi bir düşünebilsek. Yeniliğe, güzelliğe, Mutluluğa sevgiden gidileceğini gönül gözüyle görebilsek, bir de yaşamın güzelleşmesine, bir sanatkâr düşüncesiyle ve görüşü ile değerlendirebilsek.
Bir tablo yapmak, yahut bir heykele şekil vermek. Sanatkârın maddeyi bu kadar güzelleştirebilmesi, harikulâde kabiliyettir! Fakat günlük hayatın maddesi olan günleri güzelleştirmek, daha da harikulâdedir. Sanatların en güzeli en büyüğü değil midir?
Sanatın yalnız resim, müzik, heykel ve edebiyattan ibaret olmadığını düşünelim ve de bilelim. Birde yaşama sanatı olduğunu unutmayalım ve görmemezlikten gelmeyelim. Bu anlayışla, bütün günlerin tek düzeliğinin sıkıcılığını giderilebileceğine, inansak anlayışla.
İşte
böyle sanatkârlar
aramızda
hiçte de
az değildir.
Yeryüzünde
nice iyi
niyetli
ve asil
ruhlu insanlar,
farkına
varmadan,
mükâfat
kazanmadan
çevrelerine
mutluluk
ve güven
saçmaktadırlar.
Hepimiz, hayatımızın herhangi bir anında, bir hastanın odasını, matemli bir evi, felâkete uğrayan bir aileyi teselli ederek, aydınlatan, yahut yalnızlık ve karamsarlık içinde olduğumuz zamanlar, bize umut aşılamayı bilen dostlara, veya yabancılara rastlamışızdır. Onlar, belki de fazla bir şey söylememişler, ama benliklerinden fışkıran iyiliklerle bizlere ferahlık vermişler, korkaklara cesaret ve ilgisiz kimselere hayat zevkini aşılamışlardır.
Hayatın mutlu veya bahtsız anlarında rastladığımız bu mütevazı ve asil ruhlu insanlar, kalplerinden taşan cömertlikle, bize de güven ve mutluluğu tattırırlar. Dünyanın en yüksek sanatkârları onlardır, zira sanatların en güzeli olan yaşama sanatını, Tanrı onlara vermiştir.
Evrenin yaratıcısı olan Allah, dileyen her insana bu güzel sanatı ihsan eyleye derken, bu sanatın öğrenilmesinde ilk adımın, kendini sevmek, buradan hareketle çevreyi ve tüm insanlığı sevmek olduğuna göre biraz da sevgiyi düşünmek ve de ondan bahsetmek yerinde olur.
Bunun için sevgiye; Gönüller sultanı Mevlâna’nın şu deyimi ile başlamak istiyorum.
“Seviyoruz;
Yaşamımızın iyiliği bu yüzden
İnanıyoruz; Yaşamımızın güzelliği bu yüzden
Biz birleştirmek için geldik, ayırmak için değil”.
Diyen Mevlâna, bu yüce duyguya verdiği değeri dile getiriyor.
Bu yüce duyguyu, dünya da kaç birey yaşıyorsa, bunların her birine sevginin tanımını yaptırmak mümkün olsaydı, bulunan birey sayısı kadar da tanım olacaktı. Bundan evvelde tarih boyunca bu kavramın sayısız tanımı yapılmıştır. Hiçbiri bu kavramı tam olarak anlatamamıştır. Benim burada tam anlatacağım diye bir iddiamda yok. Dağarcığımda neler varsa onlardan bir demet sunmaktan ibaret olacaktır. İşte bu duyguyla bende sevginin tanımına, karınca kararınca bir katkı yapmayı düşündüm.
Dünyada sevilmek istemeyecek birey hemen hemen yok gibidir. Biri tarafından sevilmenin vereceği güven ve tatmin duygusu mutlu bir yaşamın temelini oluşturur. Buna karşın sevgi ve sevilmeyi nasıl aramamız gerektiği gibi konularda pek az bilgi sahibi olduğumuz bir gerçektir. Sevginin ne olduğunu bize anlaşılır bir dille ve uygun bir ortamda anlatıldığı pek enderdir. Sevgi hakkında verilen bir kursa katılan yada bu konuda yardımcı olabilecek bir kitap okumuş olanların sayıları da çok azdır. Yaşam için bu kadar önemli ve gerekli olan bir konu ne gariptir ki, eğitimde de ihmale uğramıştır.
| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Seferler | Hisler | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |