<%@ Language=VBScript %> YAŞAMA SANATI VE SEVGİ Sayfa 2

 

| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Seferler | Hisler | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |

 SAYFA> | 1 | 2 | 3   

 

Anne  ve  babalar  zaman   zaman  çocuklaştıkça,  çocuklar  daha  bir  güzel  büyür.  Korkmadan  paylaşmanın sevgide, güvende  şefkatte,  dostlukta,  temellenip  kök  salan  diyalogudur  bu.  Yalana,  yanlışa  ne  gerek  var?  Yeter  ki  büyükler  birden  sertleşip  katı  davranmaya  kalkışmasınlar.

Ünlü  Filozof  Bertrand  Russelli;  “Çocuğunuza  eğer  şunu  yaparsan  seni  öldürürüm  derseniz,  öldürünüz....  Yani,  böyle  saçma  konuşmayınız”  diyor.  Çünkü,  ceza  bile  olsa,  çocuğa  verilen  her  söz  tutulmalıdır.  Söz  fikri  de,  diğer  bütün  konularda  olduğu  gibi,  büyüğün  çocuğa  örnek  olmasıyla  kazandırılır.  Doğrular  doğruyu  oluşturur,  asla  yanlışları  değil.

Lâkin  bu  günkü  ortamda  “Yakarım”  “Kırarım”  “Vururum”  “Paralarım”.  Hemen  her  gün  duyduğumuz  güç  gösterisi  sözlerdir  bunlar.  Güç  gösterisi;  fakat  güç  değil.  Güçlü  insan,  gücünü  olumlu  uğraşlara  harcayan  insandır.  Yapıcı  kuvvetiyle  iyilikler  güzellikler  oluşturan  insandır.  Yıkan,  yakan,  kıran  ve paralayan  değil.

Boş  varilin  sesi  gümbürtülü  çıkar.  Söyledikçe,  gümbür,  gümbür;  konuştukça  rahatlar  bu  tür  insan.  Ama  ne  kazanır  ya  da  çevresine  ne  kazandırır?  Kimi  yüreklere  geçici  bir  korku  salar, kimi  de  gülüp  geçer.

İnsanlar  niçin  ters  konuşurlar,  neden  bağırırlar  birbirlerine?.. Yorgundurlar,  hırslıdırlar.  Belki  de  bir  başkasının  ters  ve  kırıcı  davranışlarının  birikimindendir.  Baba,  ağabey,  patron,  müdür  ya  da  yoldan  geçen  adam. “Efendim”  diyecekler,  “Ekonomik  koşullar  öylesine  zor  ki,  sıkılan  her  kişi  bağırıp  çağırarak  saldırgan  olur” 

Saldırganlık  hislerinin  kökeninde  çoğu  kez  cinsel  sorunlar  yatar.  Doyuma  ulaşmamış  cinsel  istekler,  çözülmemiş  cinsel  sorunlar  kişiyi  saldırgan  kılar.  Davranışlara  yansıyan  büyük  saldırganlıklar,  sessiz,  oldukça  kibar  davranışlı  kişilerin  saldırganlıklarıdır.  Bilinen  gerçektir:  aşırı  nezaketin  ardında,  bastırılmış,  hisler  vardır.  Gergindir,  kurguludur.  Planlı  ve  hesaplıdır.  Öylesine  acı  çekmiştir  ki,  acı  çektirmekten  kaçınmaz.

Madalyonun bir  de  öbür  yüzü  vardır;  Hoşgörülü,  sabırlı  ve  sakin  insanlar.  Hemen  parlamayan,  düşünen,  yorumunu  yapan  ve  olumlu  davranan  kişilerdir  bunlar.  Anlayışlı  ve  yardımcıdırlar.  Olumlu  çözümlere  her  zaman  açıktırlar.  Almayı  beklemeden  verirler  çoğu kez.  Gönülden  verebilmek  başlı  başına  bir  mutluluktur  da  ondan.  Bu  yönden  vermek  almaların  en  güzelidir.  Yaşayan  daha  iyi  bilir.

 Vuranlar,  kıranlar,  paralayanlar.  Sakin  kararlı  insanlardan, hoşlanmazlar.  Oysa,  vurup  kırdıklarını,  paraladıklarını  sandıkları  zamanda  bile,  bu  sessiz  ve  kararlı  kişilerdir  onları  yöneten.  Hem de  hiç  fark ettirmeden.  Konunun  reklamını  yapmadan, geri  planda  bir  yönetimdir  bu.  Çoğu  kez  de  olumlu  ve  başarılıdır.

Tüm  kavgaları,  hırsları  bir  yana  bıraksak  da  sevsek  birbirimizi,  art  niyet  gütmeden,  gönüller  dolusu  sevebilsek. Önce  kendimizi  sevmekten  başlasak  işe.  Yanlışlarımızı  söylediklerinde yüzümüz  kızarmadan  düzeltmeye  çalışsak.  Biraz  da  olduğumuz  gibi  sevsek.  Hoşgörüyle  içtenlikle.  Kendimizle,  çevremizle  ve  daha,  daha  başkalarıyla  barış  içinde  olabilsek.  Bu  sonu  gelmez  kavgalarda  yitirdiklerimizi  bir  düşünebilsek.  Yeniliğe,  güzelliğe,  Mutluluğa  sevgiden  gidileceğini  gönül  gözüyle  görebilsek,  bir de  yaşamın  güzelleşmesine,  bir  sanatkâr  düşüncesiyle  ve  görüşü  ile  değerlendirebilsek.

Bir  tablo  yapmak,  yahut  bir  heykele  şekil  vermek.  Sanatkârın  maddeyi  bu  kadar  güzelleştirebilmesi,    harikulâde  kabiliyettir!  Fakat  günlük  hayatın  maddesi  olan  günleri  güzelleştirmek,  daha da  harikulâdedir.  Sanatların  en  güzeli  en  büyüğü  değil midir?

Sanatın  yalnız  resim,  müzik,  heykel  ve  edebiyattan  ibaret  olmadığını  düşünelim  ve  de  bilelim.  Birde  yaşama  sanatı  olduğunu  unutmayalım  ve  görmemezlikten  gelmeyelim.  Bu  anlayışla,  bütün  günlerin  tek  düzeliğinin sıkıcılığını  giderilebileceğine,  inansak  anlayışla.

İşte  böyle sanatkârlar  aramızda  hiçte de  az  değildir.  Yeryüzünde  nice  iyi  niyetli  ve  asil  ruhlu  insanlar,  farkına  varmadan,  mükâfat  kazanmadan  çevrelerine  mutluluk  ve  güven  saçmaktadırlar.

Hepimiz,  hayatımızın  herhangi  bir  anında,  bir  hastanın  odasını,  matemli  bir  evi,  felâkete  uğrayan  bir  aileyi  teselli  ederek, aydınlatan, yahut  yalnızlık  ve  karamsarlık  içinde  olduğumuz  zamanlar, bize  umut  aşılamayı  bilen  dostlara,  veya  yabancılara  rastlamışızdır.  Onlar,  belki de  fazla  bir şey  söylememişler,  ama  benliklerinden  fışkıran  iyiliklerle  bizlere  ferahlık  vermişler,  korkaklara  cesaret  ve  ilgisiz  kimselere  hayat  zevkini  aşılamışlardır.

Hayatın  mutlu  veya  bahtsız  anlarında  rastladığımız  bu  mütevazı  ve  asil  ruhlu  insanlar,  kalplerinden  taşan  cömertlikle,  bize  de  güven  ve  mutluluğu  tattırırlar.  Dünyanın  en  yüksek  sanatkârları  onlardır,  zira  sanatların  en  güzeli  olan  yaşama  sanatını, Tanrı   onlara  vermiştir.

Evrenin yaratıcısı olan Allah, dileyen her insana bu güzel sanatı ihsan eyleye derken, bu sanatın öğrenilmesinde ilk adımın, kendini sevmek, buradan hareketle çevreyi ve tüm insanlığı sevmek olduğuna göre biraz da sevgiyi düşünmek ve de ondan bahsetmek yerinde olur.

Bunun için sevgiye; Gönüller sultanı Mevlâna’nın şu deyimi ile başlamak istiyorum.

“Seviyoruz; Yaşamımızın iyiliği bu yüzden
İnanıyoruz; Yaşamımızın güzelliği bu yüzden
Biz birleştirmek için geldik, ayırmak için değil”.

Diyen Mevlâna, bu yüce duyguya verdiği değeri dile getiriyor.

Bu yüce duyguyu, dünya da kaç birey yaşıyorsa, bunların her birine sevginin tanımını yaptırmak mümkün olsaydı, bulunan birey sayısı kadar da tanım olacaktı. Bundan evvelde tarih boyunca bu kavramın sayısız tanımı yapılmıştır. Hiçbiri bu kavramı tam olarak anlatamamıştır. Benim burada tam anlatacağım diye bir iddiamda yok. Dağarcığımda neler varsa onlardan bir demet sunmaktan ibaret olacaktır. İşte bu duyguyla bende sevginin tanımına, karınca kararınca bir katkı yapmayı düşündüm.

Dünyada sevilmek istemeyecek birey hemen hemen yok gibidir. Biri tarafından sevilmenin vereceği güven ve tatmin duygusu mutlu bir yaşamın temelini oluşturur. Buna karşın sevgi ve sevilmeyi nasıl aramamız gerektiği gibi konularda pek az bilgi sahibi olduğumuz bir gerçektir. Sevginin ne olduğunu bize anlaşılır bir dille ve uygun bir ortamda anlatıldığı pek enderdir. Sevgi hakkında verilen bir kursa katılan yada bu konuda yardımcı olabilecek bir kitap okumuş olanların sayıları da çok azdır. Yaşam için bu kadar önemli ve gerekli olan bir konu ne gariptir ki, eğitimde de ihmale uğramıştır.

Devamı

 



SAYFA> | 1 | 2 | 3 |

 YUKARI

 

| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Seferler | Hisler | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |