<%@ Language=VBScript %> YÜRÜNMEMİŞ YOLLAR Sayfa 1

 

| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Turizm | Medya | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |

SAYFA> | 1 | 2 | 3   

Sn. Güngör Kavadarlı'ya gönülden teşekkürlerimizle,

 

YÜRÜNMEMİŞ YOLLAR

Bir başlangıcı ve sonu olduğu gibi iki mutlak nokta dışında hiçbir kesinlik taşımayan hayat, belirsizlikler içinde daima seçeneklerden birinin yeğlendiği, durmadan kararların alındığı bir süreçtir. İdealde tercihlerimizin optimizasyon sağlaması, başka deyişle, zaman içinde alınan kararlar silsilesinin veya tercihler toplamının bir “optimum” a ulaşması istenir. Çoğu insan optimumu minimumun zıt anlamlısı ve maksimumun eşanlamlısı olarak kullanır. Halbuki optimum kelimesinin anlamı bu sanıdan farklıdır. “Maksimum”, bir olgunun olabilecek en yüksek, “minimum” ise olabilecek en düşük değeridir. Oysa optimum, “içinde bulunduğu şartlar altında” bir olgunun olabileceği “en iyi, en uygun” değerdir. Başka bir ifadeyle, optimum kavramı, bir şartlar zinciri veya çerçevesinin bütünlüğü içinde bir mana ifade eder. Şartlar bütününü oluşturan etkenlerden birinin değişmesi durumunda, yeni koşullar altındaki optimum değer de değişir.

----------------------------------------

Hayatınızda gidilmemiş ne kadar yol olduğunu  düşündüğünüz olur mu zaman,zaman? Seçebilecekken seçmediğimiz, tutabilecekken tutmadığımız yollardır bunlar. Yani yeğlemediğimiz seçenekler, kullanmadığımız tercihlerdir söylemek istediğim. Moliére’in “Sadece yaptıklarımızdan değil, yapmadıklarımızdan da sorumluyuz,” özdeyişini yıllar önce ilk kez okuduğumda, bu değişik bakış açısı beni etkilemiş, hayata ve olaylara böyle bakmayı daha önce akıl edemediğime hayıflanmıştım. Kişiyi bugünkü kendisi yapanın, yaşamının bu dönemine kadar yaptığı ve söylediği şeyler olduğunu kabul etmek zor değil. Çünkü bu doğrudur; ama doğrunun sadece bir yüzüdür. Düşünce kalıplarımızın dışına çıkarak bakınca, bir insanın belirli bir andaki kimliği ve konumunun, sadece eylemleri ve söylemlerinin bileşkesi olmadığını, eylemedikleri ve söylemediklerinin de kişiliğinde, bugün ne olduğundaki etkisini görebiliriz.

Hepimizin hayatında mutlaka var olan seçilmemiş, yürünmemiş  yollar üzerinde birlikte bir ufuk turu yapmayı arzuladım. Aklımın ve duygularımın beni götürebildiği yerleri sizlerle paylaşmak istedim. Temel amacım ahlâkî bir yaklaşımla, doğruyu yanlıştan ayıralım, iyiyi yapalım, kötüden kaçınalım öğüdü vermek değil. Yapabilmeyi istediğim şey, bilinçle bakıldığında, her bireyin yaşamında düşünemediğimiz kadar önemli etkisi olduğuna inandığım bu konuyu, farklı açılardan yaklaşarak başarabildiğimce irdelemek.

Arjantinli ozan, Nobel ödüllü Jorge Luis Borges (1899-1986) “Anlar” adlı şiirinde bakın ne demiş:

            Eğer yeniden başlayabilseydim yaşama,
            İkincisinde, daha çok hata yapardım.
            Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.
            Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar,
            Çok az şeyi
            Ciddiyetle yapardım.
            Temizlik sorun bile olmazdı asla. Daha çok riske girerdim.
            Seyahat ederdim, daha fazla.
            Daha çok güneş doğuşu izler,
            Daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim.
            Görmediğim birçok yere giderdim.
            Dondurma yerdim doyasıya  ve daha az bezelye.
            Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.
            Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım ben.
            Elbette mutlu anlarım oldu ama,
            Yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu.
            Farkında mısınız bilmem. Yaşam budur zaten:
            Anlar, sadece anlar. Siz de anı yaşayın.
            Hiç bir yere yanında termometre, su, şemsiye ve paraşüt almadan
            Gitmeyen insanlardandım ben.
            Yeniden başlayabilseydim eğer, hiç bir şey taşımazdım.
            Eğer yeniden başlayabilseydim, ilkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.
            Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.
            Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,
            Çocuklarla oynardım, bir şansım daha olsaydı, eğer.
            Ama işte 85’indeyim ve biliyorum...
            Ölüyorum...

İleri, hatta genç yaşlarında, benzer düşünceleri aklından geçirmemiş kişi olabileceğine ihtimal vermiyorum.  Kimi zaman bazı şeyleri neden yaptığına, kiminde niçin hiç yapmadığına, bazen de neden yeterince yapmadığına pişmanlık duyarak. Bu şiirde, tecrübeden ders alıp, bir dahaki sefere hata yapmama kaygısı yok. Tersine, hayat yolunu tamamlamış özgür bir ruhun, doğru ve yararlı olanlar yerine, insanı daha mutlu edecek olanlara özlem duyması ve yönelmesi egemen. İçten, her türlü iddiadan uzak duygu ve düşünceleri dile getiriyor. O güne kadar yürüdüğü yollarda yeterince haz almadığını düşünen ve yürümediği yollara hasret duyan bir yolcuyu dinliyoruz bu satırlarda.

Bir de şu var. Kişi acaba hangi yolu tutmasının daha doğru olacağını her zaman kestirebilir mi önceden? Düşünen, duygulanan, sorular soran bir dostum var. Kendisi Umut Bilge edebî adıyla şiir yazar. Bir dörtlüğünde bakın nasıl yanıtlamış bu soruyu:

            Çok yol varsa seçilecek, menzile varmak için,
            Sen en kısasını bulamazsın öncün olmadan.
            “Yolun kısası mı, güzeli mi yeğlenir?” diye sorsalar,
            Bilmezsin hangisi seçilmelidir menzile varmadan.

 

Amerika’nın en önemli şairlerinden Robert Frost “Seçilmeyen Yol” şiirinde konuyu daha soyut biçimde işlemiş:

            Bir güz ormanında yol çatalına vardığımda
            İki yola birden giremediğime hep yandım
            Tek yolcu olmanın çaresizliğinde o gün
            Yollardan ilkine derinlemesine baktım
            Çalıların arasında dönüp kaybolduğu yere kadar.

            Nedense ikinci yolu seçtim birden
            Belki de daha az çiğnendiğini zannettiğimden
            Sanki o daha çimenli, daha aşınmamış görünüyordu
            Oysa dikkatli bir gözle baksaydım eğer
            Anlardım her iki yolun da çok yolcusu olduğunu.

            O sabah sakinliğinde her iki yol da önümde
            Ayak izleri olmadan uzanıp gidiyordu
            Ben birinci yolu başka bir güne bıraktım kendimce
            Bilmeden bir yolun bittiği yerden başkasına geçildiğini
            Ve yola çıkıldı mı bir kez artık dönülmediğini.

            Bundan böyle bu seçimi ben derin bir ah ile anacağım
            Yıllar yılı her yerde ve her zaman:
            Bir ormanda yol ayrımına geldiğimde ben
            Üzerinden daha az geçilmiş yolu seçtiğimi
            Ve bu seçimle kaderimi kendi elimle çizdiğimi.

Bu şiirde, çoğu zaman öyle olduğunu bilinçaltımızda sezinlediğimiz bir gerçeğe değinmiş şair. Karar verme noktalarında, seçeneklerden birini seçip diğerlerini bir başka sefere bırakınca, bir gün aynı noktaya dönüp, bu kez diğer seçeneklerden birini yeğleme şansımız teorik olarak varsa da, pratikte yok. Çünkü biliyoruz yol yola çıkar, ve her yol başka yollara götürür. Bu fikrin bir benzerini eski İyonyalı filozof Heraklitus, “Aynı ırmakta iki defa yıkanılmaz,” diyerek ifade etmemiş mi? Yani, bir gün aynı noktaya dönmek mümkün olsa bile, geçen zamanla birlikte koşullar da değişmiştir. Bu nedenle, aynı gözüken nokta ve aynı gözüken seçenekler aslında aynı değildir artık. Akıp giden zaman içinde sadece kişi değil, akan nehir de değişmiştir. Sonraları yeğlenen aynı seçenek, ilk defasında seçilmesi halinde doğuracağı sonuçtan olasıdır ki daha farklı bir neticeye götürür bu kez. Böyle olması doğal değil mi zaten? Çok sayıda etkenin bir dinamik dengesinde olan evrendeki veya dünyadaki her bir konum, zaman okunun ilerlemesi paralelinde değişikliğe uğrar. Aynıymış gibi duruyorsa da sadece görünüşte öyledir. Özünde farklıdır, zira kendi iç dengeleri de, çevresindeki dengeler de değişmiştir. Demek ki temelde, hangi seçeneğin tercih edileceği yanında, onun zamanlaması da önemli. Bundan şüphesi olan, Heraklitus’u yadsıyıp “aynı nehirde iki kez yıkanabileceğini” savlıyor demektir.

Devamı

 



SAYFA> | 1 | 2 | 3 |

YUKARI

 

| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Turizm | Medya | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |