<%@ Language=VBScript %> KİMİZ VE NEDEN VARIZ Sayfa 2

 

| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Turizm | Medya | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |

SAYFA> | 1 | 2 | 3 |   

 

 

 

Voltaire, dinsel ve kiliseye ait korkuları, sanatı, edebiyatı, bilimi, hukuku, sosyal ve mali kuruluşları araştırdı. Yüzyıllardan beri kan dökülmesine neden olan Hıristiyan kilisesini kınayarak kitabına son verdi. Bu tavır korkutucu ve cesurcaydı.

 

Sözün önemi ve yazının ruhsuzluğu

Diyordu ki; "..ben de budalayım ve bana atılan iftiralar hakkında diğerlerine sorular sordum ve onlardan açıklamaları istedim, Tanrı'nın beni bir arayıcı olmam konusunda zorlamasından korkuyordum. Fakat beni öyle yapmadı" Sokrat, konuşmalarında, kafasında sorular kalan her insanın içinde doğruların keşfedilmemiş olarak yattığını öne sürüyordu: Tüm insandaki bilgeliğin ima edilmesi Sokrat'a ait teknikti. Sokrafın mantığa aykırı gibi görünen olağanüstü tekniği, her insanın içindeki bilgeliğin bu­lunması için evrensel potansiyelin ve cehaletin aydınlığa çıkarılmasını amaçlayan bir diyalog türüydü. Gerçeğin aranması, konuşulan ve yaşanan kelimede yer alan akıcı bir yoldu. Plato, yazılan kelimelerle öğrenim dünyasını ihlal ettiğinde Atina'nın geçiş çağında yaşıyordu. Bu açıklama, yazının mucidi Mısırlı Tanrı-kral Thamus'dan Thoth'a kadar yapılan uyarılarda ifade edilen yazılmış kelimenin tehdid edici olması anlamına geliyordu. Plato, "Yazının keşfi, öğrenenlerin ruhlarında unutkanlığı oluşturacak çünkü hafızalarını kullanmayacaklar. Yazı karakterlerine güvenecekler ve kendilerini harlamayacaklar. Keşfettiğiniz bu özellik, anlamak için değil hatırlamak için bir yardımcıdır, icatlarınızı hakikat için değil, gerçeğin benzerliği için yapıyorsunuz." Diyalogun tarzı konuşulan kelimenin değerini arttıran ve yazmaya ikincil bir yol veren özel bir yoldu. Bugünkü düşünür önce bir yazar sonra bir konuşmacıdır. Sokrat, yazıların sorulara cevap veremeyeceğini yazılan kelimenin cansız olduğunu söylüyordu. Fakat konuşulan kelime, ruhun içini oyar akıllıdır ve kendini muhafaza eder. Ve ne zaman konuşup ne zaman sessiz kalacağını bilir. Bilginin yaşayan kelimesi, hayalden başka bir şey olmayan yazılan kelimenin ruhuna sahiptir. Böylece düşünür, ne onlar için konuşmayı ne de diğerlerine layıkıyla gerçeği öğretmek için kelimeleri yayan, kalem ve mürekkeple yağmur altında kendi düşüncelerini ciddi olarak yazmaya eğilimli olmayacaktır. Sokrat, bir yazar ya da bir mezhebin üyesi olmakla suçlanmadı. Fakat sesler duydu ve Atinalı gençlerle görüşmelerinde geleneklere göre eğitim vermemekle suçlandı. Sokrat'ın deneyi ve ölümü hala bize meydan okuyor. Sokrat, Büyük Mora Savaşı'nda Atinalılar için hayatını savaş alanında tekrar tekrar riske sokmuştu, iddia edilen şey; bilgelik üzerindeki üstünlüğüydü ve küçük halkının kanunlarına uyarak yaşamını verdi.

PLATO, “YAZININ KEŞFİ, ÖĞRENENLERİN RUHLARINDA UNUTKANLIĞI OLUŞTURACAK ÇÜNKÜ HAFIZALARINI KUL­LANMAYACAKLAR. YAZI KARAKTERLERİNE GÜVENECEK­LER VE KENDİLERİNİ HATIRLAMAYACAKLAR. KEŞFETTİĞİ­NİZ BU ÖZELLİK, ANLAMAK İÇİN DEĞİL HATIRLAMAK İÇİN BİR YARDIMCIDIR. İCATLARINIZI HAKİKAT İÇİN DEĞİL, GERÇEĞİN BENZERLİĞİ İÇİN YAPIYORSUNUZ.”

İçten ve dıştan gelen ses

Sokrat, Atinaların cehaletlerini uyandırmak için ölürken, Eyüp Tanrı'nın amacını yargılamak ve anla­mak için yeteneksiz olduğunu itiraf etti. Fakat Eyüp kendi cahilliğini kabul ederken Sokrat, araştırma gerçeği içinde ölmüştü. Ve Sokrat, son sözlerinde kendi kararları adına dileniyordu. "Arkadaşlarım, oğullarım büyüdüğünde onlara ceza vermenizi rica edeceğim. Oğullarım gerçekten hiçbir şey olduklarında bir şey yapar gibi görünürlerse, zenginlik ya da doğruluktan başka bir şeyden hoşlanıyor gibi görünürlerse sizin canınızı sıktığım gibi sizlerin de oğullarımı rahatsız etmenizi istiyorum... Ayrılış vakti yaklaştığında herkes kendi yoluna devam edecek. Ben öleceğim ve sizler yaşayacaksınız. Her şeyin en iyisini sadece Tanrı bilir." Bu bir kinaye idi. Sokrafın editörü, ölümsüz hayalet yazarı Plato, tamamlanmış toplumun son hali olan tüm ütopyaların en etkilisi ve ilk örneği olan Cumhuriyetin yazarı oldu ve değişmeyen saf düşüncelerin azizi haline geldi. Ve Plato'nun Cumhuriyeti araştırmacılar için bir ihtiyacın ve araştırmanın dengeli bir sonu olduğunu iddia ediyordu. İngiliz matematikçi ve filozof Bertrand Russel buna karşı çıkıyor ve "Tüm yöneticiler filozof ise hiç bir yenilik olmaz. Tüm zamanlarda bir filozof Plato'yu anlayan ve onunla anlaşan kişidir. Plato'nun Cumhuriyeti'nde Sokrat, Atinalılar'ı daha fazla hoşnut edemez." diyordu. Anlamı anlamak için araştırılan hikayeyi anımsadığımızda mesaj veren kişilerin mesajlarını unutmak, hayali öncelliği ve cesareti hatırlamaya eğilimliydik, ibrani peygamberler bizim için dokunaklı öğütler ve feryatlarla yaşıyorlar. Yunanlı filozoflar, Sokrafın dramasmda ve bilgeliğinde yaşıyorlar. Peygamberler Tanrı'nın sözündeki amacı araştırdılar, filozoflar herkesin içindeki nedenselliği özgür bırakmak için araştırma yaptılar. Hepsinin sesleri kahramanlık doluydu; Peygamberlerin iletişim kanalları yukarıdan geliyordu, filozoflar ise içlerinden gelen saklı sesi dinliyorlardı.

Toplumun Yolları

Batı'daki araştırmanın bir sonraki büyük dönemi, peygamberlerin görüşlerini ya da tüm insanlar için açığa çıkan kişisel nedenlerdeki amacı araştırmaktı. Amaç toplum içindeki insandı 15. yüzyılın başlarında keşfin büyük devrinde, deneyler paylaşılmaya başlandı ve böylece güç dramatize edilerek, komünyel olasılıklar başladı. Avrupalıların Amerika'yı keşfi, Avrupalılar dünyanın ne kadarını bilmediklerini ve keşifsel yatırımların uluslar ve bireyler için fırsatları nasıl açabileceğini gösterdi. Bu deneyimin dışında ve Rönesans'ın canlılığında insanın ve dünyanın keşfi ile toplumsal bir çaba olarak araştırmanın yeni bir yönü meydana geldi. Böylece başarılı olan ülkelerde büyük etki yaratan toplum­sal araştırmanın yeni bir yolu ortaya çıktı. "Uygarlık" toplumun maksadını ve anlamını söyleyecekti. 23 Mart 1772'de James Baswell, ingiliz söz-bilimci Dr. Samuel Johnson'u kendi ingiliz Dili Sözlüğü'ne "uygarlık" kelimesini kabul ettirmek için ikna etmeye çalıştı ama Johnson'u kandıramamıştı ve sözcük "kibarlık" (civility) kelimesi yerine geçti. Fakat Voltaire'in Fransızca sözlüğündeki "uygarlık" kelimesi yetenekli tüm insanların aydınlanmasını ta­nımlayan bir ad haline geldi. Fransa'da Voltaire uygarlığın zirvesini görmüştü. Kendi tarihini ve 14. Louis çağındaki tarihi araştırarak yazdı. Rusya'da Büyük Peter, diğer ülkelerin biraraya gelmesiyle uygarlığın oluştuğunu zannetti.

Uygarlığın üç mutlu dönemi

Voltaire'e göre uygarlık, Fransa'nın, dilin ya da herhangi bir insanın tekeli değildi. Uygarlık, toplumdaki insanların mükemmelliğinin ve başarılarının araştırılmasıydı. Voltaire uygarlığın üç mutlu devresini gösterdi, ilki, Philip ve iskender zamanındaki klasik Yunan dönemi ve geri kalanı barbar olarak bilinen dünyaydı. Sezar ve Augustus devresi olan ikinci dönemde Vitruvius, Varro, Ovidius, Horace, Virgil, Livy, Cicero ve Lucretius'un isimleri ayırt ediciydi. Üçüncü devir ise italya'nın şanı olan Rönesans devriydi. Yu­nanistan'dan italya'ya geçen ve yerleşen sanat çok çabuk geliştiği uygun bir yere düştü. Fransa, İngilte­re, Almanya ve ispanya bu meyveleri almayı arzuladılar. 14. Louis devri olarak adlandırdığımız dördüncü devir, mükemmelliğe daha çok ulaşılan bir devirdir. Keşiflerin zenginleşmesiyle 14. Louis devri diğer üç devreden daha çok şey başardı. Tüm sanatlar Medici, Augustus ya da iskender'den daha ileriye gitmediler. Bu doğrudur. Fakat genelde insansal ne­denler mükemmelliği getirir. Ve sonunda "mantıklı felsefe" lütufkar etkisini İngiltere, Almanya, Rusya ve yeniden hayata dönen italya'ya yaydı. 14. Louis'in çağında Voltaire uygarlığın ilk tarihçisi unvanını kazandı. Voltaire, 1738'de hiçbir insanın 14. Louis'den daha iyi olamayacağını ve 17 Yüzyıl'da ulaşılan uygarlığın en üst düzey olduğunu söylüyordu. Voltaire uygarlığın en geniş tanımı için askeri ve siyasi olaylara baktı. Dinsel ve kiliseye ait korkuları, sanatı, edebiyatı, bilimi, hukuku, sosyal ve mali kuruluşları araştırdı. Yüzyıllardan beri kan dökülmesine neden olan Hıristiyan kilisesini kınayarak kitabına son verdi. Dogmanın ruhu insanların kafalarında dini savaşların deliliğini meydana getirir, diyordu.

Devamı

 



SAYFA> | 1 | 2 | 3 |

YUKARI

 

| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Turizm | Medya | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |