<%@ Language=VBScript %> KİMİZ VE NEDEN VARIZ Sayfa 1

 

| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Turizm | Medya | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |

SAYFA> | 1 | 2 | 3   

Sokrat'tan günümüze kadar geçen zaman içinde insan ırkı, yaşamın en önemli iki sorusunu araştırdı:

KİMİZ VE NEDEN BURDAYIZ?

Daniel J. Booristin

Bu iki ölümsüzlüğün yani bilinmeyen gelecekle kaybolmuş geçmişin arasın­daki insanoğlu kendi davranışlarını araştırmaktan hiç vazgeçmedi. "Kolomblar ve "Leonardo'lar gibi büyük kaşiflerin ve yaratıcıların çalışmaları sayesinde sanatın ve bilimin mirasına sahibiz. Fakat araştırmalarımız hiç sona ermiyor. Çünkü insan, soran bir hayvandır. Galli ozan Dylan Thomas çalışmaların­dan birinde, yılbaşında ona yaban arılarıyla ilgili herşeyi anlatan güzel bir kitap verildiğini anlatır, hayal kırıklığına uğramıştır ve sorar; "Niçin" Üniversitelerimizdeki tüm bilgiler ve müzelerimizdeki tüm hazineler bizi memnun etmemektedir. Batı kültürü araştırmayı yaklaşık 3 tarihsel döneme ayırarak gözlemektedir. Her dönem, üstün bir ruh, güçlü bir söylev ve ayırt edici problemler vardır. Amacı ve nedenlerini araştırırken daima "Neden?"den "Nasıl?”a doğru gidiyoruz. Öncelikle bimeliyiz ki, kurtuluş yollarını ararlarken peygamberlerin ve düşü­nürlerin yolları kahramanlıklara doluydu. Ardından liberalizm ruhuyla beraber, kitlesel araştırma çağı geldi. Ve geçen yakın çağ sosyal bilimler çağıydı ve insanın, tarihin güçleri tarafından yönetiliyordu. Amacı bulmak için kişisel arayışımızda tüm bu araştırma yollarını kullanabilir ve aramanın anlamını bulabiliriz.

 

 

 

"..ben de budalayım ve bana atılan iftiralar hakkında diğerlerine sorular sordum ve onlardan açıklamalar istedim, Tanrı'nın beni bir arayıcı olmam konusunda zorlamasından korkuyordum. Fakat beni öyle yapmadı.." Sokrates

 

Peygamberler Ve Filozoflar

Antik mirasımız olan ilk çağ, peygamber ve filozoflardan esinlenilen cesur araştırmacıların çağıydı. Tanrı'dan gelen mesajlar, nedenleri de içeriyordu. Gerçekte peygamber (nebi) sözcüğü, Tanrı adına söz söyleyen ya da Tanrı'dan ilham alan kişi anlamına gelir. Peygamberler, geleceği önceden haber veren kişiler değildiler fakat Tanrı'nın amacını ve insanın "neden"sorusuna Tanrı'nın cevabının açıklayıcılarıydılar. Peygamberliğin ilk belirgin örneği olan Musa, geleceğin tasarımını değil Tanrı'nın kendi insanlarına olan emirleri açıkladı. Böyle yapmasındaki amaç insanın yaşam yolunda Tanrı'ya itaat etmesinin sınanmasıydı. Böylece 10 Emir gerçek inananın itaatinin göstergesidir. Bu düşünceler bin yıl sonra Tanrı'nın isteklerine boyun eğmek için Arap dünyasından doğan İslam'ın kalbi haline geldi, emrin dili değişmiş, Tanrı bu kez İbranice değil, Arapça konuşmuştu. Tanrı'nın emredici sesi pey­gamberleri aracılığı ile insana ve topluma açık bir yön veriyordu. Araştırıcının sorunları, Peygamber Eyüp'ün yaşamında belirginleşir. Eyüp Sendromu kendisine güvenen her araştırmacı için bir uyarıdır, öyküde insanın amacı doğrultusunda kendi yarattığı kişisel sorunlar anlatılır. Tevrat'da bir şiir olarak yer alan Eyüp Kitabı, güçlü bir edebi eserdir. Bu bilinen hikaye masumluğun ve insan kaderinin klasik destanı haline gelmiştir. Eyüp Tanrısına sadık, ibadet eden, iffetli ve başarılı biridir. Güzel bir ailesi vardır ve komşularından saygı görmekte ve var­lıklı bir yaşam içinde erdemliliğinin karşılığını almaktan hoşlanmaktadır. Ve ortaya çıkan Şeytan Tanrı'ya Eyüp'ün erdeminin ve dindarlığının dünyevi amaçlar ve ödüller için olduğunu iddia ederek Eyüp'ün Tanrı'ya olan inancının sınanmasını ister. Şeytan'a göre, eğer Tanrı Eyüp'ün herşeyini alırsa, Eyüp Tanrı'ya lanet edecektir. Ve Tanrı Eyüp'ün inancının sınanması için Şeytan'a izin verir. Eyüp'ün sığırları çalınır. Koyunu bir şimşek tarafından çarpılır ve çocuğu bir çöl fırtınasında ölür. Ve son olarak Şeytan Eyüp'ün tüm bedeninde yaralar oluşturur. Fakat Eyüp hala Tanrı'ya karşı gelmemekte ve şikayet etmemektedir. Aksine Tanrı'nın hikmetini övmektedir. Tanrı Eyüp'e cevap verir, kendi gücüyle övünmemekte sadece kendi onurunu ve yaratışını hatırlatarak Eyüp'e Yaratıcı'nın kimliğini hatırlatır. Sonunda Eyüp, Tanrı'nın çok güçlü olduğunu doğrular: "Tüm gücünüzle, istediğiniz her şeyi yapabilirsiniz." der. Tanrı, Eyüp'ün itirafını kabul eder ve öncekinden daha fazla refah ile Eyüp'ü kutsar. Şimdi Eyüp'ün 7 çocuğu vardır ve hiçbir kadın üç kızı kadar güzel değildir.

 

 

 

Marx'ın yeni tarihçiliği, sınıflara ayrılmış insanların güçlerini açıklayan bir ideolojiyi yaratarak Batı toplumunun kaderini planladı. Fakat maddesel güçleri yola çıkarmak için insanoğlu  özgürlüğünü terkediyor ve kısıtlanıyordu.

 

Tanrı'nın paradoksu

Eyüp neden acı çektiğini söylemedi? Neden Güzel ve iyi Tanrı, Seylan'ın yaptıklarına izin verdi? Bu sorun, inancı için yaratıldığına inanan bir Musevi-Hıristiyan'ı, bin yıldan bu yana şaşırtırken Batı dü­şüncesini de usandırmaktadır, olay açık bir şekilde monoteizmin bir ürünüdür. Yardımsever, güçlü ve bilgili bir Tanrı'nın itiraz kabul etmeyen nitelikleri tarafından oluşturulan bir sorundur bu. İngiliz yazar C. S. Lewis'in de dediği gibi "Tanrı mükemmel ise insanlarını mutlu etmeyi isteyecektir ve Tanrı herşeye kadirse istediği şeyi yapacak güçte olacaktır. Fakat insanlar mutlu değiller. Bu nedenle Tanrı'nın da iyiliğe, güce ya da her ikisine de ihtiyacı vardır." isteksiz olsak da, Tanrı’ya olan inancı terketmek Batılı araştırmacıların sık denedikleri bir şeydir, ustalıkla ve hayaller kurarak Eyüp'ün paradoksunu çözmek için harekete geçtiler. Bu, John Milton'un "Kaybolmuş Cennet inde vurguladığı "insanı yargılamak için Tanrı'nın yolları" konusunun ta kendisiydi. Leibniz 18. Yüzyıla kadar bu sıkıcı soruna bir isim verdi; "Teodicy" (Tanrı'nın tedbirlerini haklı çıkaran felsefe). Sözcük, Yunanca Theos (Tanrı) ve dike (adalet) kelimelerinden gelmektedir. Eyüp ve diğerleri yardımsever Tanrı'ya olan inançlarıyla yaşarlarken, masumluklarına rağmen çektikleri acı onları şaşırtmamış mıydı? Ama bu soru tüm insanları ayrı düzeyde rahatsız etmemektedir. Doğudaki dinler örneğin Kali'nin (Hinduizmde dört kollu tanrıça), olumlu tanrısal özelliklerini yok ederek farklı bir Tanrı görüntülediler. Yanısıra da Karma inancındaki (önceki yaşamdan kalan suçlar) günah ve tanrısal ceza kavramlarını ilahiyatçı makul açıklamalarla sundular.

Diyalogun başlangıcı, peygamberin diyalogsuzluğuna karşı

Peygamberleri araştıranlar, genel ortak ecdatlardan, kültür ve liderliklerden oluşan bir kabile toplumdan söz ederler. Atalarından bildiklerine ve inandıklarına göre Tanrı'nın Ahdi vardır ve şudur; Tanrı ve O'nun insanları beraberdirler, Tanrı'nın insanları Kanun Tabletlerinde belirtilen yasalara uyarken, Tanrı seçtiği insanları korumak ve yol göstermek zorundadır. Bu yolda insanın ve toplumun amaçları daima anlatılmış ve ilan edilmiştir. Orta Doğu çöllerinde yaşayan insanlar doğal olarak yol gösterildiği gibi amaçları doğrultusunda yukarıya yani cennete doğru baktılar. Fakat Tanrı'ya yakarı ve O'nun emirlerine uymak tek yol değildi. Birileri farklı düşünüyorlardı. Aşağı yukarı aynı dönemlerde "Antik Yunan Mucizesi" başlıyordu. Doğu Akdeniz'in çevresinde yaşayan Eski Yunanlılar kendi yollarını buldular. Dağlar ve denizler tarafından doğal olarak bölünen kent-devletlerden meydana gelen Yunanlılar'ın meclisleri (Ecclesia) yüz yüze görüşerek, tartışarak yönetilen küçük insan topluluklarıydılar. Bu küçük insan toplulukları, birbirlerine akıl danışırlar, sözü idealize ettiler nedenselliğin olağanüstü aracı haline getirdiler, izledikleri yolun adi diyalogdu. Bu yolun azizi Sokrat'tı. Sokrat, cennetten atılmanın anlamını araştırdı. Sokratın etkisi bir felsefe okulu anlatısı değildi. Kişiliğinde, yaşamında ve ölümünde de devam etti. İsa'dan farklı olarak Sokrat, Aristophanes, Kenophon, Plato, Aristo gibi edebi kişilikler, inançları öğütüp, ufaladılar. Sokrafın araştırma yolunun hakim ruhu hala Eflatun'un dialoglarmda şüphe götürmez bir şekilde görülür. Sokrat, öğretmen olmadığını söylüyordu ve onun sallanan öğretici parmağı hiçbir zaman can sıkmadı.

Devamı

 



SAYFA> | 1 | 2 | 3 |

YUKARI

 

| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Turizm | Medya | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |