<%@ Language=VBScript %> KADER VE İRADE Sayfa 3

 

| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Turizm | Medya | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |

SAYFA> | 1 | 2 | 3 |   

Değişiklik her zaman tek, tek bireylerin düşüncesinde başlıyor. Bu bireyler, büyük olasılıkla, girişimcilik x statükoculuk olarak adlandırılabilecek, insana özgü bir değer ikiliğinin aşırı uçlarından birinde, girişimcilik ucunda durup da daha önce akıl edilmemiş bir takım yenilikleri akıl eden ve hayata geçirebilen insanlar oluyorlar. Söz konusu yenilikler diğer insanların da işine yarayacak gibiyse, mekiğin girişimci kesimleri, bir ya da birkaç birey tarafından önerilen bu değişikliği, en ortalama insana ulaşıncaya kadar ağır, ağır soğuruyorlar. Bu arada statükocu kesimin aşırı uçları da, yeniliğe kesin olarak karşı koymaya başlıyorlar. Bu tepki de, en ortalama insana ulaşıncaya kadar o uç boyunca ağır, ağır yayılıyor.

Böylece ortada, yani çoğunluğu oluşturan ve bir bölümünün az da olsa girişimci, diğer bölümünün ise az da olsa statükocu yanı ağır basan ortalama insan bazında bir buluşma ve bir çatışma oluyor.

Eğer değişiklik kalıcı ve yararlı sayılan ve mekiği oluşturan diğer özelliklerle uyumlu bir değişiklikse, mekiğin statükocu yarısının direnişini aşmayı başarıyor; değilse, toplumum tamamı tarafından benimsenmiyor.

 Bu noktada, Mustafa Kemal Atatürk’ün Devrimlerini bir de bu çerçevede algılayıp yorumlamaya çalışmanız, bu düşünce sistematiğini anlamanız için iyi bir egzersiz olabilir. Aslında insan topluluklarında sağduyu diye tanımlanan özellik de işte, girişimci/statükocu karşı uçları arasındaki bu denge durumu oluyor. Bu denge durumudur ki, insanların her yeniliğin peşinden koşturup telef olmasını engellediği gibi, hiç değişmeden kalmalarına da olanak bırakmıyor. İşte toplum için yukarıda anlatılmaya çalışılan bu akış bir kişi içinde rahatlıkla modellenebilir ki, bu akış veya modelin sonucunda gelinen denge durumu o toplumun veya insanın kaderini bu dengeye gelme sırasındaki eylemler ise iradeyi remz ediyor.

Bütün bunları sonucunda eğer kader ve irade sorunsalını stokastik ya da rast gelecilik yaklaşımı çerçevesinde savunan bir bilim insanıyla konuşursanız, kader ve iradeye ilişkin görüşleri olarak büyük bir olasılıkla “Tek bir insan, evrenin uzam/zamansal büyüklüğü içinde bir hiç. Ama insanlık giderek hem uzam hem zaman içinde büyüyor. Evrenin büyük sayılarda anlamlı olan yasaları bağlamında, bu büyüklüğün günün birinde kaderine hakim olması ve onu değiştirmesi olası”. Yeter ki tek, tek insanlar bu gerçeği; yani yalnız ve yalnız insanlığın tamamı bağlamında sonuç alınabileceğini bilerek görece kısa yaşantıları boyunca ellerinden geleni yapmayı sürdürsünler. Yeter ki insanlık, “tek bir insan gibi ilkel benlik ve benlik aşamalarını, kendi kendisini ve üstünde yaşadığı dünyayı yok etmeden geçmeyi başararak insanlıkla uyumlu bir üst benlik ya da bilinçli toplumsallık aşamasına ulaşsın” sözlerini sarf edecektir.

Burada belki de ilave edilmesi gereken son bir nokta ise deizim ve teizim’in kader ve iradenin bilim felsefesi bakımından ikinci modellemesinin yani stokastik ya da rast gelecilik yaklaşımının varlığını külliyen ret ettikleri noktasıdır.

            Yukarıdaki değişik görüşlerin her biri içindeki bazı görüşler gelişen insana yakın, bazıları ise dogmatik ve bağnaz olmaları dolayısıyla  uzaktırlar. Yukarıdaki görüşlerden akla yakın ve dogmatik olmayanlar insanlığın potasında eriyerek bir senteze varmıştır veya varacaktır.  Düşünce özgürlüğüne inanan ve aynı zamanda ruhun ölmezliğine inanan insanlar olarak, tabii ki insanın özgür iradeye sahip olduğuna, yaptığı iyi ya da kötü eylemlerden sorumlu olduğuna inanmak durumundayız. Aksi durumda  yeryüzündeki milyonlarca insanın insanlık sevgisini yüceltme çabaları anlamsız bir çaba haline dönüşecektir. Bir insan önce kendisiyle savaşmak ve kendi ihtiraslarını ve kötülük yapma eğilimlerini yenmek zorundadır. Bunun için gerekli özgür irade, her birey gibi insanda da mevcuttur. Yeter ki insan özgür iradesini, kendini iyiye, güzele yöneltmekte kullansın. Özeleştiri yapabilsin. Yapıcı eleştirilere açık olabilme erdemini göstersin. Bütün bunları yapabilen insan bu dirayetini, yukarıda anlatmaya çalıştığım modeller içinden dogmatik olanlar hariç, hangi model içinde gösterirse göstersin iradesini hakkıyla kullanmış yani özgürleşmiş ve kaderini belirlemiş yani özgürlüğünün sınırlarına ulaşmış olacaktır.

Hasan SAYGIN
07.08.2001

 

YARARLANILAN KAYNAKLAR

·        B.Ö. Düzgören, Cogito, Sayı: 11, 1997.

·        Y. Kökdamar, “Denemeler”, 1995.

·        A.Denkel, “Düşünceler ve Gerçekler, Felsefe Yazıları I”, 1997.

·        A. Denkel, “Düşünceler ve Gerçekler, Felsefe Yazıları II”, 1997.

 



 

 SAYFA> | 1 | 2 | 3 |

YUKARI

 

| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Turizm | Medya | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |