%@ Language=VBScript %>
| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Seferler | Hisler | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |
Şimdi
isterseniz biraz da kadınlar için neler söylemiş onu kısaca gözden geçirelim.
Yukarıda
bahsetmiştik Mevlana bütün öğretisini insana hitap ederek gerçekleştirmiştir.
Bu nedenle onun için asıl olan insandır. İnsanın cinsiyeti, milliyeti yahut
dini onu ilgilendirmemektedir. Çünkü bütün insanlar aynı Tanrının kullarıdır.
Bu
nedenle Mevlana için kadın öncelikle insandır. O kadını, yaşamın içerisine
almaya gayret etmiş ve insanlığın ancak kadınla bir bütün olabileceğini
hissetmiştir.
Kadının cemiyet hayatına karışmasından yana olan Mevlana hayatında iki kere evlenmiş ancak hep tek eş ile yaşamıştır. Köle kullanmadığı gibi cariyede kullanmamıştır. İlk eşinin ölümünden sonra ikinci sefer evlenmiş ve bu eşi ile evli iken varlık alemine göç etmiştir.
Mesnevinin 1 nci cildinde bakın nasıl nasihat ediyor.
“Peygamber
dedi ki: Kadınlar aklı olanlara, gönül ehli bulunanlara, iyiden iyi üstün
olurlar.
Bilgisizlere gelince onlar kadına üst gelirler. Çünkü onlar sert ve kaba
muameleli adamlardır.
Onlarda acıma, lütuf, sevgi azdır. Zira yaradılışlarında, tabiatlarında
hırçınlık üstündür.
Sevgi
ve acımak insanlık vasıflarıdır. Hiddet ve şehvetse insanlık dışı vasıflardır.
Kadın Hak Nurudur. Sevgili değil.
Kadın yaratıcıdır. Adeta yaratılmış değil."
Hz.
Mevlana oğlu Sultan Veledi 10 yıl birlikte sohbet ettikleri Selahaddini
Zerkubinin kızı Fatma Hatun ile evlendirmişti.
Bu
düğünden dolayı çok mutlu olmuş ve şiirler söylemiştir Düğün sonrası
oğlu Sultan Veled'e nasihati ise onun kadına verdiği kıymetin değişik bir
yönüdür.
"Bugün
sen oğlumuzun nikahında, sana, seni denemek üzere teslim edilen gönül ve gözümüzün
aydınlığı, Fatma Hatun'un gözetilmesi için şunu vasiyet ediyorum:
Umulur
ki oğlumuz ona haksızlık etmez.
Bir an bile kadının gönlüne; Babamın ölümünden sonra vefasızlık
ediyorlar diye bir düşünce girmez.
O öyle bir kadındır ki cevherinin temizliğinden ötürü şikayette bulunmaz
sabreder.
Fatma hatunu aziz tutasın, her gün ve geceyi bayram günü ve gecesi
bilsin."
Hz.
Mevlana'nın irşadından yararlanmak isteyen devrin kültürlü kadınları,
zaman zaman toplanıp kendisini davet ederek sohbetinden istifade etmişlerdir.
Mevlana,
ileri dünya görüşü ile kadına layık olduğu gerçek değerin verilmesi için
bir psikolog gibi konuyu incelemiş, ve değişlerinde kadın ruhunun
inceliklerine inmeğe çalışmıştır.
İşte
700 yılı aşkın bir süre önce FİH-İ MAFİH de söyledikleri bugün bile
birçok topluluklarda değişik yorumlara neden olabiliyor.
"Gece
gündüz uğraşıyor kadının huylarını güzelleştirmeğe çalışıyorsun.
Kadının pisliğini kendin ile temizlemedesin;
Kendini onunla temizlersen daha iyi olur.
Çünkü onu da kendin ile beraber temizlemiş olursun.
Kendini onun için temizle; ona doğru git,
Sence olmayacak bir söz bile söylese doğru söylüyorsun de.
Kıskançlığı bırak.
Tanrı
Peygambere ince gizli bir yol gösterdi. Nedir o yol? Kadınların cefasını çekmek,
olmayacak sözlerini dinlemek, onlara üst olmak, kendi huylarını temizlemek,
güzelleştirmek için evlenmek.
Kadın
nedir? Dünya ne?
İster
söyle, ister söyleme. O neyse odur. Yaptığını bırakmayacaktır O.
Hatta söyledikçe daha beter olur.
Meselâ bir somun al. Koltuğunun altına koy sakla.
Bunu kimseye vermeyeceğim de. Vermeyeceğim; vermek şöyle dursun, göstermeyeceğim
de.
Ekmek
bolluğundan, ucuzluğundan yerlere dökülüp, saçılmıştır. Köpekler bile
yemiyor ama, vermemeğe, göstermemeğe kalkıştınmı bütün halk ona düşer
sakladığın, göstermediğin o ekmeği mutlaka göreceğiz diye yalvarmağa,
seni kınamaya, sana sövmeğe koyulurlar.
Hele
koltuğuna, yenine sakladığın, vermemeğe, göstermemeğe savaştığın o
ekmeğe öylesine düşerler ki bu düşkünlük haddi; sınırı aşar gider.
Çünkü "İnsan menedildiği şeye düşer."
Kadına
gizlen diye emredildikçe onda kendini gösterme isteği çoğalır durur.
Halk
da da o kadın ne kadar gizlenirse, onu görmek isteği o kadar artar. Şu halde
sen oturmuşsun, iki tarafında isteğini kızıştırıyorsun. Sonra da bunu doğru
düzen bir iş sayıyorsun. Oysa ki, bu iş bozgunculuğun ta kendisi.
Mayasında
kötü bir işte BULUNMAMAK varsa, yapma desende demesen de, iyi huyuna, temiz
yaradılışına uyacak ve ona göre hareket edecektir.
Bırak
ilgilenme sen. Yok, tersine mayası pisse, gene kendi yolunu tutacaktır. Gerçekten
de yapma, etme, görünme demek isteği arttırır sadece, başka şeye
yaramaz."
İşte
700 yıldan uzun bir zaman önce söylenenler, her halde 700 yıl sonra da güncelliği
devam edecektir. Erkek, kadın ilişkilerinde toplum ne kadar ilerlerse
ilerlesin galiba kıskançlık egosu çok törpülenemiyor.
Her
konuya insan boyutundan bakan Mevlana için, hürriyetin de hayatta çok önemli
bir yeri var. İnsanlara hürriyetin önemini bu sefer kendi üzerinden şekillendirerek
açıklamaya çalışır.
"Alemin
bal şerbetinden bana ne,
İşte önümde benim ayran tasım.
Ne malım, mülküm var ne azığım.
Ben gene de senin azığın olsun diye çalışırım.
Senin başını sokacak bir yerin,
Olsun diye bir dikili ağacın.
Ama hürriyeti kulluğa taş çatlasa satmam."
Yukarıda
zıtlıklardan bahsetmiştik; Şimdi sizlere zıtlıklar çerçevesinde, güçlülük,
şöhret, iyilik ve kötülükle ilgili sözlerinden bir bölüm nakletmeğe çalışacağım.
Günümüzdeki geçerliliklerine sizler karar veriniz.
Mesneviden
Deyişler:
"-
Bilgi, mal, mevki ve hüküm kötü kişilerin elinde fitnedir.
-
Bilgisiz, kötü buyruklar veren bir padişah oldu mu, bütün ova yılanlarla,
akreplerle dolar.
-
Adam olmayanın eline bir mal, bir mevki geçti mi, herkesten önce kendi
rezilliğini dileyen kendisi olur.
-
Hüküm bir sapığın eline geçti mi, onu mevki sanır, ama gerçekte kuyuya düşmüş
demektir.
-
Yol bilmeyen kılavuzluğa kalkdımı, kötü ruhu cihanı yakar, yandırır,
-
Yokluk yolunun çocuğu pirlik etmeğe girişince ardına düşenler,
devletsizlik gulyabanisine çatarlar.
-
Gel de sana ayı göstereyim der ama, onursuz, pirsiz kendisi hiç ay görmemiştir
ki..
Mevlana
insanların birliğinden yana çaba sarf etmiş bir düşünürdür, O'nun için
insanların din, ırk gibi farklılıkları aynı Tanrının kulu olmak fikrinde
erimiştir.
"Biz
ayırmak için değil, birleştirmek için geldik." diyor. Ve devam ediyor.
'Bir
buğday tanesine binlerce harman sığmada..." "Bir canım ama yüz
bin bedenim var."
"Ey
dost : Sevgiyle eşsiz, canız seninle. Her nereye ayak basarsan yeryüzü
kesiliriz sana."
İşte
bu fikirlerinden hareketle birlik ve beraberlik konusunda Mesnevi de insanlara
sesleniyor.
"Hacca
gideceksen bir hac arkadaşı ara, ha Hintli olmuş, ha Türk, ha Arap. Şekline,
rengine bakma, azmine maksadına bak. Rengi kara bile olsa değilmi ki seninle
aynı maksadı güdüyor ona beyaz de."
"Can
bilgiyle, akılla dosttur. Onun Arapçayla, Türkçe ile işi ne."
"Yüz
kitap olsa hepsi bir bab dan ibarettir.
Yüz taraf da tek bir mihraba dönülür.
Yüz binlerce çeşit yemek var. Hepsi de yemek ve bu bakımdan hepside bir.
Hintli, Kıpçak ve Urum ülkesinin halkı ve Habeş hepsi de mezarlarında aynı
renkte.
Bütün bu keyfiyetler köpük gibi denizin üstünde oynar durur."
"Her
gün bir yerden göç etmek ne iyi
Her gün bir yere konmak ne güzel,
Bulanmadan, donmadan akmak ne ala,
Her
şey dünle beraber gitti, can cazım
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım."
Hayatın devam ettiğine, dinamik olduğuna her gün yenilenmenin gerekliliğine bundan daha güzel söz. bulunabilir mi?
Yukarıda sadece satırbaşlarına değindiğimiz görüşleridir ki O'nu içimizde 729 yıldır, taptaze yaşatmaktadır.
Bakın ne diyor Büyük Sevgi Ustası:
"Şu
üç sözden artık değil
Bütün ömrüm,
Şu üç söz.
Hamdım, Piştim, Yandım."
Tanrıdan dileyelim ki O'nun gibi yanmak mümkün değil, ancak hiç olmazsa O'nca Pişmek nasip etsin.
Yazımı büyük mana taşıyan bir rubaisi ile bitiriyorum.
"Her
sırrı bilen o ihtiyar alimden,
Hiç bir şeyi gizlemesin isterdim ben...
Sessizce dün akşam gelerek "SORMA" dedi,
"Söylenmeyecek şeyleri hisset, öğren..."
Derleyen
A.Gürkan Aktoluğ
01.01.2003
| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Seferler | Hisler | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |