%@ Language=VBScript %>
| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Seferler | Hisler | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |
Galiba
artık sözü ona bırakmanın zamanı geldi.
Mevlana
bütün sözünü insana söylemiştir. Onun için insan en yüce yaratıktır.
İnsan Allah’ın ruhundan üflediği özel olarak yarattığı ve dünya üzerindeki
nimetleri kullanımına tahsis ettiği bir varlıktır.
"Sen
cihanın hazinesisin, cihan ise yarım arpaya değmez. Sen cihanın temelisin,
cihan senin yüzünden taptazedir. Diyelim ki, alemi, meşale ve ışık kaplamış,
çakmaksız ve taşsız olduktan sonra o, iğreti bir rüzgârdan başka nedir,
(rubailer, rubai 226)".
"Tanrı'nın
adlarından biri El-Mümindir. İman eden kula da mümin denir. Mümin, müminin
aynasıdır demek, Tanrı onda, o aynada tecelli etti demektir.
(Eflaki
1/461)" diyen Eflakiye bakın nasıl katılıyor Mevlana: "Gözümüze
bak da hakkın cemalini gör, çünkü bu, gerçeğin kendisi ve katıksız
bilginin ışığıdır. Hak da kendi güzelliğini bizde seyreder. Sakın bu sırrı
açıklama, kanını yerlere dökerler (rubailer 1272)".
"Murat
sensin. Neden oradan - buraya koşuyorsun? O, sen demektir. Ama sakın sen, ben
deme, hep sen diye söyle. Senlik, Oluk şaşkınlıktan ileri gelir. Göz dürüst
görürse, Sen, O olursun, O da sen olur (rubailer, 1272)".
"Büyük
alim, kainat, kudretle bir sihir yaptı da; Cismini küçücük bir suret içine
gizledi. Güneş insan şekliyle yüzünü örttü, insan şeklinde gizlendi,
(Mesnevi C.1.)".
"İnsan
bir hamur teknesi boyundadır, ama, gökten de üstündür.
En güzel şekil olan insan şekli,
Aslandan da yücedir, üstündür. Düşünceye sığmaz.
Bu paha biçilmez şeyin değerini söylesem, bende yanarım, duyanda yanar
(Mes.C.VI)".
İşte
Mevlana'nın böyle tasvir ettiği Tanrının en güzel yaratığı insan Kutsal
kitaplara göre kainatın yaratılmasının son gününde yani altıncı gün dünya
üzerine Tanrı tarafından gönderilmiştir.
Demek
oluyor ki insanoğlu yeryüzüne geldiğinde hava, su, toprak, bitkiler ve
hayvanlar yeryüzündedir. Güneş doğmakta, ay geceyi ışıklandırmaktadır.
Hava
zaman zaman sıcak, zaman zamansa soğuktur. Dünya üzerinde bir çok renk vardır
Siyah ve beyaz renk en dikkat çekici iki renk olarak insanın ilgisini çekecektir.
Tanrı
istese idi her şeyi tek renk yaratabileceği gibi, canlıların boylarını,
renklerini, kilolarını aynı olarak yaratır. Her şey diğerinin eşiti
olurdu.
Oysa
ki Kainat Tanrı tarafından zıtlıklar manzumesi olarak yaratılmıştır.
Hava hep sıcak olsa idi insan oğlu soğuk kavramını algılamayacak, hep gündüz
olsa, gece tarif edilemeyecekti.
Her
canlı aynı boyda olsa idi kısa ve uzun kavramları temelsiz kalacaktı.
Dünya
hep iyilikler ile dolu olsa idi kötü tarif dışı kalacak belki de o durumda,
iyi de anlamını yitirecekti.
İşte
bu zıtlıklar dünyasında, Tanrının özene bezene yarattığı insanoğlu da
zıtlıkları bünyesinde toplayarak yeryüzünü şereflendirmiştir.
Yüce
Allah Kur'anı Kerimin MEARİC Suresinin 19 uncu ayetinde :
”İşin gerçeği şu ki insan; aceleci, sabırsız, tahammülsüz yaratılmıştır."
20
inci ayetinde :
"Kendisine kötülük - hoşnutsuzluk dokununca, basar bağırır."
21
inci ayetinde ise :
"Kendisine hayır ve nimet ulaşınca ondan başkalarının yararlanmasına
engel olur."
Demekte
ve yaratmış olduğu insanoğlunun bazı zaaflarını böylece ona duyurmaktadır.
Öncelikle
şu noktayı belirtmekte fayda olduğu inancındayım, Tanrının bu özel varlığı
gene Tanrı tarafından önce bir kalıp yani beden olarak yaratılmış sonra
bu bedene Tanrı ruhundan üfleyerek ona can vermiştir. Kutsal kitaplar böyle
anlatıyor yaradılışı.
Demek
ki insanoğlu dünyada kalıbı ve Tanrı vergisi ruhu ile beraber yaşamaktadır.
Yukarıda belirtmiş olduğumuz gibi Tanrı yarattığı her şeyde zıtlıklara
yer vermiştir İnsanoğlunun ruhu da zıtlıkları ve yukarıda söylediğimiz
ve bizzat Tanrının Kur'anı Kerimde bildirdiği zaafları bünyesinde taşımakta,
insan kalıbı içerisinde bu zıtlıklar ve zaaflar ile beraber hayatını
idame ettirmektedir.
İşte
ruhumuzdaki en büyük zıtlık iyilik ve kötülük kavramlarında kendisini göstermekte
olup daha sonra insanoğlu, günah ve sevap kavramları ile tanışmaktadır.
Gene
burada bir sual akla gelebilir. Tanrı hep iyi yaratamaz mı idi. Pek tabii ki,
yaratabilir ve her şey iyi olurdu belki. Ancak Tanrı insandaki iyi ve kötü,
güzel ve çirkin zıtlıklarını onun ruhunda oluştururken, Ona bir taraftan
da sesleniyor:
Ey
kulum ben sana akıl verdim diyor.
İşte
yeryüzündeki insanoğlu o mükemmel varlık, iyiyi, güzeli, kötü ve çirkinden
ayıracak ve kendisi doğruyu bulacaktır.
Pek
tabidir ki doğru aranırken yol göstericilere de ihtiyaç vardır. Ancak yol
doğru, yol gösterici uygun olmalıdır. İşte Hazreti Mevlana bu yol göstericiler
içerisinde bütün dünya için çok önemli bir kilometre taşıdır.
Şimdi
gene bu yol göstericiye dönelim :
İnsana
ilk yapması gereken iş olarak kendini tanımasını öneriyor.
"Bir
can var canında o canı ara!
Beden dağındaki gizli mücevheri ara!
Ey yürüyüp giden dost bütün gücünle ara!
Ama dışarıda değil, aradığını kendi içinde ara!"
Demek
ki insana ancak kendisi yardım edebilecektir doğruları bulmakta.
Onunda
yolu kendini bilmekten geçmekte olup yeryüzünün en zor uğraşı olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Her
saban aynaya baktığımızda kendimizden acaba ne kadar memnun görünüyoruz.
Kendimizden
olan şikayetlerimizi azaltabildiğimiz miktarca kendimizi bilme yolunda bir adım
daha atmış olacağız.
Hz.
Mevlana yol göstericiliğini eserlerinde dile getirmeğe çalışmış;
genellikle anlatılarını hikayelere bina etmiştir.
İnsanın
kendini tanımasının bir önemli adımı da bilgili olmasıdır.
Mesnevi
de bilgi konusunda bakın neler diyor:
"Cahil,
yolda daima eğri gider, daima yampiri yürür.
Sevgi bilginin sonucudur,
Noksan bilgide fark ve temyiz yoktur.
Şimşeği, güneş sanır.
Taklitten doğan bilgi, canımıza vebaldir, eğretidir.
Can, tecrübe ile sabittir ki, bilgi sahibi olmaktan ibarettir. (Mes.
C.II.)"
"Bilgili
adamın uykusu ibadetten üstündür.
Hele insanı gafletten uyandıran bilgi olursa.
Bilgi, uçsuz, bucaksız ve kıyısız bir denizdir.
Bilgi isteyense, denizde dalgıçlık edene benzer. (Mes. C.VI.)"
"Uykuya
dalmış bilgisiz kişiye öğüt vermek, çorak yere tohum saçmaktır.
Aptallık
ve bilgisizlik YIRTIĞI, yama kabul etmez.
Ey öğütücü, ona hikmet tohumunu saçmadan önce,
Onu yamasız, yırtıksız hale getir. (Mesnevi 2264-2265 beyit)"
"Ne
mutlu o göze ki; Akıl, onun başında buyruktur.
İşin
sonunu görür, her şeyi bilir, aydındır, nurludur.
Çirkinle
güzeli, gözle değil, görünüşle değil akılla ayırt edin.
Göz
pislikte biten yeşilliğe aldanır.
Fakat
akıl; Onu birde bizim mehengimize vur der. (Mes. 2966-2969)
İşte
insanın kendisini tanıması yolunda böyle ışık tutan Mevlana kendisini
tarif ederken de:
"Yetmiş
iki millet sırrı bizden dinler, biz ney gibiyiz iki yüz mezhep ehli ile bir
perdede konuşuruz."
"Ben
hacetler kıblesiyim,
Gönlün kıblesiyim ben.
Ben Cuma mescidi değilim,
İnsanlık mescidiyim ben."
"Bir
canım ama yüz bin bedenim var.
Canım, canına karışmıştır. Birleşmiştir.
Seni incilten herşey beni de inciltir," demektedir.
Sonra
insanlara seslenir:
"Gel,
gel yine gel. Her kim olursan yine gel.
Kafir ya mecusi, puta tapan yine gel.
Yoktur kapımızda hiç ümitsizlik bil.
Yüz kere tövbeni bozsan da yine gel."
Galiba
hâlâ bunca yıl sonra, bütün dünyada yol göstericiliği devam eden büyük
insanın sırrı yukarıdaki sözlerinde gizlidir.
Hiç
eskimeyen ve eskimesi mümkün olmayan satırlarla seslenmiştir, yol göstermeğe
çalıştığı insanoğluna.
"Ne
mutlu o kişiye ki kendi, kendinin ayıbını görmektedir.
Kim ki birisinin ayıbını görürse, o ayıbı kendisinde bulur.
Sen de o ayıp yoksa yine emin olma olabilir ki;
O ayıbı sende yaparsın günün birinde, O ayıp sende de çıkabilir. (Mes,
beyit 3037)"
"Akıllı
o kişidir ki çekilen beladan, dostların ölümünden ibret alır. Eğer
ululanmayı bırakmaz, ibret almazsa, onun azgınlığından başkaları ibret
alır. (Mes.beyit3123)"
Mümkün
mü bu sözlerin eskimesi, güncelliğini yitirmesi, Kıyamete kadar; insanoğlu
var oldukça, üzüntü yok olmayacak, insanoğlu var, oldukça dostları
olacak, insanoğlu var, oldukça ölümler yaşanacaktır.
Gene
bunlardan ders alanlar olacak. Gene bunlar bir kısım insana hiç bir şey
ifade etmeyecektir.
"-
Işık görünmeden renk görünmez.
- Her şey zıddı ile anlaşılır.
- Noksanlar kemalin aynasıdır.
- Benliklerinden kurtulanlara, felek de secde eder, ayda, güneş de.
- Okuyan aklı miktarınca anlar.
- Atlaslara, ipliklere bürünen kişinin aklını o atlas, o ipek elbise hiç
fazlalaştırır mı?"
Yıllar
önce söylenmiş bu sözler bugün taptaze değil mi? Yıllar sonra tazeliğinden
kaybeder mi?
İşte yol gösterici galiba böyle olunuyor. Eskimeyen sözleri söyleyebilenler galiba, dünyanın aydınlanmasına yardım edebiliyor.
| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Seferler | Hisler | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |