<%@ Language=VBScript %> Evrenin ve Hakikatin Araştırılması Sayfa 2

 

| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Turizm | Medya | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |

SAYFA> | 1 | 2 | 3 |   

 

*KÖKEN* sözcüğü zaman içinde yer alan bir olayı göstermektedir. Ama biz burada hala daha o ilk andan bahsediyoruz. Yani o ilk başlangıçtaki patlamadan yani birinci bilinen kökenden. Başka bir deyişle yine ilk başa dönüyoruz. Kendi mikro ve makro evrenimizin başlangıcına. Eğer zaman fiziksel evrene ait ise,Tanrı'nın yaratmış olduğu evreni içine almış olmalıdır. Bu durumda, zamanı, meydana getirmeye Tanrı'nın sebep olduğunu söylemek ne anlama gelmektedir? Sebep olmak zamansal bir etkinliktir. Zaman daima, sebep olunmuş olan şeyden önce var olmalıdır. Dolayısıyla Tanrı'nın naiv imgesi evrenden öncede vardı.

Hakikati arayoruz ve Tanrı'nın yaratıcılık gücünü öğrenmeye ve anlamaya çalışıyoruz.

Evrende madde ve zamanın birbirinden ayrılamaz olduklaranı ve kozmolojik çalışmalarda hep bir arada incelendiklerini biliyoruz. Dolayısıyla eğer evrenin bir kökeni varsa, bu bizim anladığımız zamanın da kökeni demektir. Böylece, daha önce de belirttiğimiz gibi "Büyük Patlamayla" oluşan bir başlangıç vardır.

Bu parametreleri inceleyerek, Hakikatin araştırılması, insan aklanı kullanarak kendi öz evrenini araştırması ve tanımlaması değil midir? Bilimsel araştırmalar da gerçek bir başlangıçtan tam emin olarak söz etmemizi engellemektedir. Çünkü başlangıç anındaki o inanılmaz yüksek sıcaklıklarda zaman, uzay, evren, enerji ve sıcaklık kavramları bilimsel olarak irdelenememektedir. Yani, bu noktada bilim işleyememekte ve Hakikatin ululuğu gözler önüne serilmektedir.

Saat ve Zaman dediğimizde tam olarak ne anlıyoruz? Neye göre zamanı tanımlayoruz? Acaba Hakikat, mantığımıza yargıçlık ederek bizi mikro kozmoloji'nin sınırları içinde düşünmeye mi zorluyor? Yer yüzünde geçerli olan kanıtlar tüm evrende ve içimizde de geçerli mi?

Bütün bu gerçekler ve bilimsel çalışmalar ışığında evrenimizin 15 milyar yıl önce "Büyük Patlama"dan sonra yavaş yavaş yapılaşmaya başlayan o sonsuz ve şekilsiz kaosun içinde başlamış olduğu kabul edilmektedir. Böyle bir kaosun oluşumunu beyninizde canlandırabilir misiniz?

Bu noktada yine aklı selimimizi kullanarak ve aklımızın sınırlarını zorlayarak yüce Yaradanın kuram ve kanunlaranı olduğu gibi kabul etmekten başka bir yolumuz var mı? Başka bir çözüm, başka bir tanım var mı? Kutsal kitaplar da belirtilen "Büyük Patlamayla IŞIK oldu" sözcüğü Tanrı'yı tam olarak doğrulamıyor mu?

Bu bir rastlantı mı? Yoksa sezgisel bir tür "bilgi" mi? Ne olursa olsun, biz "Büyük Patlama"nın tozundan oluşmuşuz. Belki de evrenin belleğini benliğimizde taşıyoruz, kimbilir?

Büyük patlamanan sonunda oluştuğu ispatlanan ve inanılan evren durgun olmayıp, dinamik bir yapaya sahiptir ve bir balonun şişmesi gibi genişlemekte ve böylece soğuyarak seyrelip incelmektedir. Basit maddeler birleşerek karmaşık yapılara dönüşmektedir. Başka bir tanımlamayla "Yalın"dan "Karmaşık"a, daha az etkilden daha çok etkiliye geçilmektedir. Evrenin tarihi, yapılaşmakta olan maddenin tarihidir. Benliğimizin içinde var olduğuna inandığımız, o basit ve saf tekilliğe ulaşmaya çalışmıyor muyuz? Öyleyse ilk yalın, saf ve temiz an.

Eğer özümüzün derinliklerine inebilirsek o yalın ve yapılaşmamış maddeyi yani aklımızı, ruhumuzu dinleyebilir. Çıplak yalın ve tertemiz bir sevgi ışığıyla beraber yaradılış!

Sorun yine o ilk başa dönüş değil mi?

Bizler kendimizin o ilk halini göre bilmek ve kendimizi tanıyabilmek için ruhumuzu basit ve sade durumuna getirmeye uğraşıyoruz. Tanrı tarafindan emanet olarak verilen bedenimizin içinde bulunan ruhumuzla o Yüce varlığı anlamanın yollarını arıyor ve kendimizi o ilk andaki saf ve temiz oluşum noktamıza getirmeye çalışıyoruz.

Öyleyse biz neyiz? Her birimiz, kişisel özdeşliğin güçlü anlamında, bilincimizin içinde derinlere gömülmüşüz. Büyüdüğümüz ve geliştiğimiz gibi, görüşlerimiz ve düşüncelerimiz de değişir, yeni yaklaşımlar içinde olur ve tavırlarımız fark eder. Ama bütün bu değişikliklere rağmen, tamamen aynı kişi olduğumuzdan asla şüphe etmeyiz. Biz bu yaşam boyu yaşadığımız deneyimlere sahip oluruz. Fakat bu deneyimlere sahip olan "biz", bu benliğin taşıdığı ve var olan sırrıdır. Karşımızdaki insanlara ait bir şey söylediğimiz zaman, onları bedenleriyle ve kişiliklerinin az bir kısmıyla özdeşleştiririz. Ama kendimizi farklı görürüz. Bedenimizden ziyade zihnimizin oluşturduğu "Ben"i anlarız. Bu "ben" içinde düşüncelerin odağı olan, duygu ve deneyimlerin sahibi "zihin" vardır. Dolayısıyla değişime uğrayan bedenimizin yaşlanması değil, ruhumuzun tekamül ederek o ilk başlangıç anına dönmeye çalışmasıdır.

Diğer bir söyleyişle ilk başa dönüşü yani devinimi nasil tamamlayabileceği? Bu Hakikati araştırma yollarımızı daha da derinleştirirsek Karadelikler ortaya çıkmaktadır.

 Devamı

 



 

SAYFA> | 1 | 2 | 3 |

YUKARI

 

| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Turizm | Medya | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |