<%@ Language=VBScript %> GÜZELLİK Sayfa 1

 

| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Seferler | Hisler | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |

İÇİNDEKİLER -  SAYFA> | 1 | 2 | 3   

Prof. Dr. İsmail Özçelik'e gönülden teşekkürlerimizle,

 

GÜZELLİK

Giriş

Güzellik, sosyal hayatın; iş , sosyo-politik ve sipirtüel alanlarında insanın yaratıcı, öğretici, bilişsel (cognitive) güç ve yeteneklerinin, özgürlüğünü ve zenginliğini bir obje, duyusal form içinde ihata eden, insana estetik zevk veren realitenin fenomenleri ile sanat eserlerini yansıtan, değerlendiren bir estetik kategorisidir (Rosental ve Yupin, 1997).Görüleceği üzere, dünyanın hem doğal hem de sanat yanının incelenerek anlamlaştırılması ancak güzel’e ulaşmakla mümkün olmaktadır.Güzel’e ulaşamayan ne estetikten ne de yaşamdan bir sonuç elde edemez. Bunun sonucunda yaşanılan dünyada hazza yer olmaz.

Belirtilen husus uç noktada hazcılığa (eudemonizm, Hedonizm) ters noktada ise, materyalizme dayandırılmaya çalışılmaktadır. Bilindiği gibi Uhrevi hayata ait yönelme içinde olan Hıristiyan dünyasında yaşanılan andan zevk alma ve “Antogonist” toplum düzeninde ahlaki yapılanma esas erektir. Antogonist çabaların dışında kalan “Protagonist” çabalar aklın egemenliği ile güzel’e ulaşmayı önermektedir.Güzel bir yönü ile kendiliğinden ulaşılabilecek haz kaynağı, diğer taraftan ise akıl yürütme ile gerekli olan çabaları içeren bir süreç olmaktadır.

Zıtlıklardan (kontrastlardan) güzel’e giden çabada estetik analiz ve kuramsal değerlendirmeler farklılık göstermektedir. Bu farklılıkların ortak çıkarımı ise, dünyada var olan ruh ve sosyal sağlığı yönünden insanlığın güzele erişme çabaları, ahengi yakalama serüvenleridir. 

 

I- Estetik Yönden Değerlendirme:

İnsan bilinç gücünü kullanarak çevresini algılar ve fark eder. Bu anlamda çevreye kurulan ilgiye “Bilgi” denilmektedir. İnsan bilgiyi olduğu gibi alarak kabul etmez. Önemli bir aşamadan, tabiri caizse süzgeçten geçirerek kullanır. Bu ise akli olarak kavranan bilginin hakikate uygun olup olmadığının sınanmasıdır. İnsan bu ilişki serüveninde bazı nesnelere ilgi duyduğunda onlardan haz duyar veya hoşlanır işte hoşa giden ve haz veren nesnelere “Güzel denilmektedir. İnsanın çevresindeki değerlerin bir kısmı ahlaki, bazısı estetik, diğerleri ise ekonomik nitelikte olabilmektedir. Aslında doğada yer alan bu kavramlara ilişkin değerler, insanlar tarafından atfedilmektedir. Güzel kavramı da bunlardan bir tanesidir. Böylece karşımızda insanlaştırılan bir evrensel değerler manzumesi bulunmaktadır. Bu değerlendirme süreci kapsamında konu üç temel başlık halinde ele alınmaya çalışılacaktır. Bu başlıklar; iyi ve güzel’in, hakikat ve güzel’in düşünürler yönünden, ele alınmasıyla açıklanmaya çalışılacaktır.

a) İyi ve Güzel’i İlişkilendiren Düşünürler:

Kant’a kadar klasik idealist felsefede iyi doğru ve güzel değerleri eş anlamlı ele alınmıştır. Eski Grek düşüncesinde güzel iyi ile aynıdır. Platon bu hususa “Kalokagathia” demektedir. İşte eski Grek eğitiminin ulaşmak istediği insan ideali iyi insandır, yani Paideia’dır. Hümanizm çağına kadar etkin olan düşünüş, Shaftesbury (1671-1713) örneğinde olduğu üzere harmonik insan yani uyumlu insan nitelemesi şeklindedir. Schiller ise iyi ahlaklılık ile duyarlılığı uyumlu bir şekilde birleştiren güzel-ruh’u (Shöne Seele) güzel, olarak açıklamaktadır. Shiller’e göre güzellik bir yönü ile ahlaka diğer yönü ile de akla dayalıdır. Bu anlamı ile güzellik görünüş içerisindeki özgürlük olmaktadır. Burada görünüş duyusallığı, özgürlük ise aklı ve iyiyi ifade eder.

Shaftesbury güzel’in doğruluk ve iyi ile olan etkisine değinmekte, şöyle demektedir: “Dünyada en doğal olan güzellik, dürüstlük ve ahlaksal doğruluktur nasıl doğru ölçüler uyum ve müziğin güzelliğini hazırlarsa, doğru bir yüz doğru bir orantıda bir mimari yapıtı güzel kılar.”. Buradaki doğruluk ontolojik ve ahlaksal anlamdadır. Ontolojik anlamda doğruluk, varlığın, evrenin yapısını, yapı yasasını yani iç sayılarını ifade eder. İşte Shaftesbury güzellik doğruluk derken evrenin bu harmonik (uyumsal) ve yasal yapısını dolayısıyla da onun iç sayılarını anlatmaktadır. Diğer anlamında hakikat ahlaksal bir nitelik taşımaktadır. Erdem ve iyi ile aynıdır. Dünyada en doğru olan güzellik dürüstlük ve ahlaksal doğruluktur. İşte bu hususlar aslında erdem ve iyidir. Bunun sonucunda güzelliğin erdem ve iyilik olduğunu söyleyebiliriz. Bu düşünce aslında Antik Platoncu Kalogtia yani güzel iyiden başka bir şey değildir görüşünün basit bir tekrarıdır.

Aslında bu düşünür söyledikleri ile Kant’a yol göstermektedir. Kant’a göre varlık, bir yanıyla doğaya diğer yanıyla ise akla dayalıdır. Kant bu dünyayı doğada dolayısıyla güzelde bulmaktadır. Kant’ın güzeli hoştan, doğrudan ve iyiden ayrılmaktadır. Kant’a göre birey aklı sayesinde benzetmeler (Anolojiler) yaparak çevreyi algılamaktadır; bunu yaparken duyulmadığı nesneleri aklı sayesinde çeşitli şemalara oturtmaktadır. İşte bu akıl ideleri ile arasında benzerlikler bulunan fenomenlere semboller denilmektedir. Güzelde bir semboldür. Ahlaksal anlamda iyi dediğimiz bir idedir.

 Kant şu analojilere erişmektedir:

  1. Hem güzel hem de ahlaksal iyi hoşa gider.

  2. Güzel hiçbir ilgi olmadan hoşa gider.

  3. Güzelde söz konusu olan özgürlük, hayal gücünün zihin yasalarıyla uygunluğu olarak düşünülmektedir

  4. Güzel hakkında yargı vermenin sübjektivitesi, beğeni kıstasının etkin olarak herkes tarafından kullanılması sonucu gerçekleşmektedir.

Buna göre güzel duygusal, doğadan özgür, ahlak dünyasına, iyinin dünyasına girmiş temel bir niteliktir. Bu anlamda güzel ahlaksal iyinin dünyadaki sembolüdür.

Friedrich Shiller ise güzel ile iyinin beraberliğine “Güzel Ruh” nitelemesini yakıştırmaktadır. Bu ruh yalnız estetik değil aynı zamanda ahlaksal bir biçimde göstermektedir.

b) Hakikat ve Güzel’i İlişkilendiren Düşünürler:

Nefsin tekâmülü ve kemâlât kademesi olarak işlenen tasavvuftaki ceviz sembolizmasında “Zahir’den batına bir çaba vardır” (T.Ayan, ) demektedir. Bu çaba, aklın yettiği yere kadar sürebilir. Yeşil kabuğun altındaki hikmetler kafa gözüyle değil, gönül gözüyle görülebilir. Anlayan için yeşil ceviz kabuğu içinde hikmet saklayan bir semboldür. Cevizin sadece dış kabuğunu algılayana “Nefs-i emmare” yani avam insan denir. Bu tür insan hiçbir şey üretemez sadece temel gereksinimlerini giderebilir. İkinci aşamada tahta kabuk bulunmaktadır. Bu aşamadaki insana “Nefs-i levvame” denilmektedir. Kahverengi damarlı tabakanın bulunmasıyla geçen üçüncü aşama “Nefs-i mulhime” safhasıdır. Bu aşamaya erişenlere “Arif insan” denilmektedir. “Nefs-i mutmanine “ denilen dördüncü aşamada sarımsı ince zara erişilmektedir. Bu aşama, hakikat makamı olan Fena-Fillah’ın başlangıcıdır. Bu aşamaya erişenlere “Veli” denilmektedir. Görüleceği üzere, her üstteki aşama alttakiler için sembol, alttaki ise bir üstündeki sembolün içindeki gizli hikmettir. Zarı soyup cevizi bulan kişi, zahirden batına erişmiştir. Hakikat perdesini aralar. Bu mertebenin adı havastır. Beşinci aşamada Allah’ın Esma’sının seyri başlar. Bu işleme hakikat içinde hakikat arama çabası olan “Hakikat-ül Hakâyık” denilir. Altıncı aşamada ceviz yenilince mutlak enerjiden insan enerjisine transfer olmaktadır. Bu aşamaya “Nefs-i Safiyâne” aşaması denir. Yedinci aşamada Öz’ün bilincine varılarak, varlık içinde yokluğa erişilmektedir. İşte bu anlatılanlara sebep veya yol açan etken Nokta-i Süveyda denilen “basiret gözü”dür.

Burada gerçekten kastedilen (Latince’de Veritas, Fransızca’da Verite, İngilizce’de Verify) değildir. Buradaki hakikat metafizik manalıdır Greekçe’de Alethia’dır. Söz gelişi Platon, şölen (symposion) diyalogunda, mutlak güzelliği kendiliğinden güzelliği (auto tokalon), varlığın özü (ontas on), olarak kavramaktadır. Metafizik güzellik aynı zamanda hakikattir çünkü güzellikte varlığın özü (Eidos) görünüşe çıkmakta ve kavranmaktadır. İşte bu hakikattir.

Hegel güzellik ile doğruluk arasında içten bir uyum (armoni) bulur. Şöyle demektedir “bir güzelliğin ide olduğunu söylüyoruz.”. O zaman güzellik ve doğruluk aynı anlama gelmektedir. Martin Heidegger güzel ile hakikat arasında ilişki bulmaktadır. Ona göre güzellik varlığın bir tür ışıklanışı, aydınlanmasıdır. Bu da hakikatin ta kendisidir. Hakikat Heidegger’e göre var olanın gizlilikten kurtulmasıdır. Hakikat varlığın doğruluğudur. Güzellik hakikatin yanında ortaya çıkmaz. Eğer hakikat sanat yapıtı içerisine girerse o zaman, güzel olarak görülebilir.

c) Yararlı ve Güzel’i İlişkilendiren Düşünürler:

Sokrates güzel ile iyiyi aynı anlamda kullanmaktadır. Bir şeye elverişli olan şey iyidir, yani güzeldir demektedir. Xenophon “Sokrates Anıları” adlı yapıtında Sokrates ile Aristippos arasındaki diyalogda; Sokrates güzel ile iyi aynı ilgi içinde ereğini doğru olarak gerçekleştiren şeydir demektedir. O zaman bir şeye elverişli olan her şey iyi ve güzeldir. Bir şeye el verişli olmayan şey ise kötü ve çirkindir. Görüldüğü gibi Sokrates güzeli kullanışlı ve yararlı olma (ofelimon) ile tanımlamaktadır.

II- Metafizik Açıdan Güzellik:

Bu felsefi bakışta güzelliğin bağlı olduğu obje bir yana bırakılmakta ve güzellik ideal bir varlık olarak düşünülmektedir. Böyle spekülatif-taransendental güzellik anlayışı temelde bir güzellik metafiziği olmaktadır. Öte yandan güzeli yaratan objeye yönelme çabası günümüzde ontolojik güzellik felsefesini yaratmıştır. Kısaca skolastik ve transendalist düşünceyi açıklamaya çalışalım. Bu ekole mensup bireyler, herhangi bir tecrübeden önce sezgiyle bilinen varlığın evrensel ve duyum-üstü yani ideal özelliklerini ifade ederler. Şu hususları temel almaktadırlar:

  1. Varlığın kendi kendine aidiyeti veya özdeşliği

  2. Birlik

  3. Hakikat

Burada kastedilen varlığın Tanrısal akılda kavranmasıdır. Ontolojik yaklaşım ise birincil felsefe olarak nitelenmektedir. Metafizik ile eşdeğerli olup spekülatif ve tümel varlık belirleme sistemidir. 16. yy.dan sonra ontoloji her şeyin duyumsal üstü ve maddi olmayan yapıyı anlamaya yönelik bir doktrin olarak belirlemeye çalışmıştır. Metafizik güzellik, güzelin kendisini gösterdiği doğa ve sanatın dışında bir töz (cevher) ya da bir öz (essential) olarak düşünmektedir.Doğada gördüğümüz güzel şeyler, asıl varlıklar değil, bireysel görünüşlerdir. Güzeli anlamak ise öz güzeli kavramayı gerekli kılmaktadır. Bu ise ideayı düşünmekle olur. Şimdi metafizik güzellik konusunu; Antik metafizik, Alman idealizmi, çağdaş metafizik, başlıklarında ele almaya çalışalım. Bu tür bir sınıflamanın konunun daha iyi anlaşılmasına yardımcı olabileceği düşünülmektedir.

a)      Antik Metafizik ve Güzellik: 

Metafizikte güzellik kavramı ilk defa Platon tarafından ele alınmıştır. Platon’dan önceki dönemlerde güzellik konusu ele alınmamıştır. Platon felsefesinde güzel (tokalon) sübstansiyel bir şeydir ve bu yolla estetik değer kazanmaktadır. Platon felsefesini skolastik-mantıksal-kavramsal ve yaşlılık olarak üçe ayırır. Platon’un büyük Hippias diyalogunda bir dualiteye rastlıyoruz. Burada kendiliğinden güzel ile tek tek güzel olan şeylerin güzelliği söz konusudur. Bu husus ise bir yanıyla metafizik felsefeyi öbür yanıyla ise relativist felsefeyi yaratmaktadır. Platon’un ikinci aşamasında güzelin kendiliğinden güzel (subtance) olarak kavranmaya çalışıldığını görüyoruz. İşte burada çaba Eros’a kavuşmadır. Eros ise güzel olana kavuşmak onda yaratmaya varabilmektir. Burada adeta Eksistansiyel felsefede yer alan ölümsüzlüğü yakalama çabasını bulmaktayız. Mutlak güzel veya öz güzel en tepe noktada yer almaktadır. En sonunda varılan yer ise Tanrısal Güzellik katıdır.

Olgunluk çağında güzellik ontolojik bir anlam kazanmaktadır. Bu özellik bir töz yada cevher halini almaktadır. Güzel artık bir estetik değer değil, bütün varlıklarla var olanlarla ilgili temel bir varlık “ Ousia’dır”. Güzel bütün var olanları belirlemektedir. Bütün varolanlarda bu mutlak güzelliğe karşı eksistansiyel bir sevgi içerisinde yer almaktadırlar. 

b)      Alman İdealizimi ve Güzellik:

 Modern estetikte yer alan sorunları ve güzel sorununu Kant beğeni yargısına bağlamaktadır. Ona göre beğenilip beğenilmeme güzel’i yaratmaktadır. Bu tavır aslında subjektif psikolojik bir tavırdır. Şimdi Kant’tan hareketle güzellik anlayışıyla ilgilenen düşünürleri görmeye çalışalım.

Shiller’de tıpkı Kant gibi güzeli kendisine yakın olan tanımlarla ayırmaya çalışmıştır. Bu kavramlar hoş, iyi ve yücedir. Hoş sanata layık değildir. İyi sanatın ereği değildir. Çünkü sanatın ereği hazdır demektedir. İyi ister pratik ister teorik olsun duyu aracı olamaz. Hoş yalnız duyuların hoşa giden yanıdır. İyi yalnız aklın hoşuna gitmektedir. Güzel ise, duyusal hoşlanma için araçtır. Bu yönüyle iyiden ayrılır iyi yalnız akla uygun biçimi ile hoşa gider. İyi düşünülür, güzel seyredilir, hoş duyumlanır. Ona göre güzel hoş ile iyinin duyulardaki akli sentezidir. Bunu takiben Shiller güzel’e insan şekillenmesi ve kültürlenmesi konusunda eğitsel kimlik vermektedir. İnsanın duygusal yanı maddeye akli yanı ise biçime bağlıdır. Güzellik ise bu iki yanın harmonisinden yani uyumundan ortaya çıkmaktadır. İnsanın bu iki yanına iki adet içtepi karşılıktır. Bu iki içtepi aklın ve doğanın bir birine karşıt olduğu gibi karşıttır. İnsanı bu tepilerin çatışmasından koruyan oyun içtepisidir. Duyu içtepisi insanı yaşama, biçim içtepisi biçime ve akla yöneltmektedir. Oyun içtepisi ise bunları birleştirerek güzeli yaratmaktadır.

Buna göre oyun içtepisinin objesi güzelliktir. Güzellik canlı biçimdir Shiller güzelliğe bu anlamıyla görüş içinde özgürlük demektedir.

Schelling (1775-1854) Alman idealizminin Fichte’den sonra ikinci büyük düşünürüdür. İdealizmi bir identite (aidiyet) felsefesi haline koymaktadır. Felsefesine Transandantal İdealizm adı verilebilir. Bilgiyi suje ile objenin uygunluğu olarak açıklamaktadır. Bilgimizin suje yanını zeka obje yanını ise doğa oluşturmaktadır. Benin bilinç yanı, doğa ise bilinç dışı yanıdır. Aradaki çatışma ise kaçınılmazdır. Bu identitede subje ve objenin hangisi önde gelmektedir? Eğer obje önce geliyorsa bilgiye doğa felsefesi, suje önce geliyorsa zeka ön plana çıkarak transandantal felsefe egemenlik kazanmaktadır. İşte güzelliğin kaynağı bu transandantal felsefededir. İşte suje ve objeyi yani ben; ben olmayanı içine alan görüş estetik görüş olmaktadır. Sanat yapıtı bu karşıtlıkları uyum içinde ortadan kaldırarak güzeli yaratabilmektedir. 

Hegel (1770-1831) felsefesinin çıkış noktası mutlak kavramı ya da tin (geist) kavramıdır. Mutlak kavramı, Tin yada ide dinamiktir. Bu dinamiklik diyalektik yapıya monte edilmektedir. Kendi kendine tez olan kavram; ide, Tin kendi dışına çıkmakla kendine ve özüne yabancı bir varlık olmaktadır. Doğa varlığı idenin, tinin özüne yabancı olan bu varlık idenin diyalektik gelişmesinde anti-tez oluşturmaktadır. Tinin diyalektik gelişmesi sentez şeklinde olur. Bunun sonucunda üç tür tin veya psikoloji şekillenmektedir. Bunlar:

  1. Subjektif Tin: Bireysel tindir. Antropoloji, fenemenoloji ve psikoloji bu kapsamdadır

  2. Objektif Tin: Özgür istemin objektivitesini göstermektedir. Hukuk ve Ahlak bu kapsamda yer almaktadır.

  3. Mutlak Tin: Her iki Tinin sentezidir. Tinin kendi özünü seyretmesi ile Sanat, özün simgelerle ifadesi ile Din, kavram-düşünsel anlamıyla Felsefe doğmaktadır

Sanat güzelliği esas güzellik olup Tinden doğar ve doğal güzellikten farklıdır. Özün görünüşüdür. Güzel Hegel’e göre idedir. Güzellik ise hakikat ile aynı olmaktadır.

Thedor Vicher (1807-1887) estetiği güzel bilimi olarak tanımlamıştır. Güzel bir Tin etkinliği sonucudur. Bu Tin etkinliği üç biçim içinde dışarıya vurulmaktadır. Bunlar Din, Sanat ve Felsefedir. Bu üçü de eşdeğer olup temelinde hakikat yer almaktadır. Sanatta dışlanan şey Tindir, idedir. Güzel idenin görünüşe çıkmasıdır. Güzel ide ile onun görünür biçiminden oluşur ve bunlar arasındaki uyumu gösterir. Thedor Vicher güzeli üç yönden ele almaktadır:

Yalın güzel İde ile görünüş arasında tam bir uyumun bulunduğu güzeldir. Objektif varlığı olan güzel doğada Sübjektif varlığı olan güzel ise hayal gücü güzelliğidir.

c)      Çağdaş Metafizikte Güzellik Anlayışı:

Martin Heidegger’e göre güzellik varlığın aydınlanmasıdır, yani hakikattir. Doğruluk burada mantıksal anlamda değil (veritas) metafizik anlamda (aletheia) şeklindedir. Martin Heidegger’e göre güzellik doğrulukla aynı şeydir. Güzellik doğruluğa katılmaktadır. Dikkat edilirse Martin Heidegger de güzelliği Platon’da olduğu gibi varlığın özüne ait bir nitelik olarak görmektedir. Burada anlatılmak istenen varlığın özünün dışlanmasıdır. Riez’lerde doğruluktan hareket etmektedir. Onunda görüşü diyalektik bir yapıya dayanmaktadır. Doğruluk Birin düzenini göstermektedir. İnsan gözü görünüş dünyasını geçerek bütüne erişemez. Bu birliği ancak sanatçılar görebilir. Bundan ötürü hakikat bu bütünün unsurları arasında bulunur. Bu hakikatte sanatçılar tarafından keşfedilmeyi bekleyen güzellik’tir.

E. Lanndman’da hakikat deyince ne soyut idelerle ne de mantıksal yapılarla ilgilidir. O sadece ve sadece varlık anlayışıyla ilgilenmektedir. Lanndman’a göre varlık dünyasını tanımak hakikat dünyasına erişmektir. İşte bu hakikatte güzelliktir. Th Heacker’e göre varlık ve doğruluk dünyası İlahi ve Tanrısal kimliktedir. Bu dünya görünüş dünyasının arkasında bulunan Meryem, İsa ve Kutsal Ruh üçlemesinin yarattığı dünyadır. Hakikat bu Üçleme dünyasını tanımaktır. Bu anlamda hakikat güzelliktir.

Devamı

 



İÇİNDEKİLER - SAYFA> | 1 | 2 | 3 |

 YUKARI

 

| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Seferler | Hisler | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |