<%@ Language=VBScript %> DEĞİŞİM EVRENİN TOPLUMUN VE BİREYİN ŞAŞMAZ DÜZENİDİR Sayfa 3

 

| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Turizm | Medya | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |

SAYFA> | 1 | 2 | 3 |   

TOPLUMUN GELİŞİM VE DEĞİŞİMİ :

Bir tohumun ve tomurcukların tedricen açılıp gelişmesi gibi, insanlığın da yaradılışından bugüne dek geçirdiği çağların karanlığı içinden çıkıp, gelişme ve değişimin odaklandığı Evrensel Zekânın boyutlarının algılanması çabasındaki insanoğlu, bu gelişim ve ilerlemedeki temel boyutlarından biri Din, diğeri ise İdari Yönetim / Müessese / Kurumdur.

Doğadaki salınımı değiştirmeye, kimsenin gücü yetmediğinden, salınım, gece-gündüz, doğum-ölüm, yağış-kuraklıkta olduğu gibi yaradılıştan itibaren sürer gider. Toplumsal olayların değişiminde ise bu salınım; doğadaki diğer salınımlar gibi belli bir programa göre olmamakta, toplumu oluşturan bireylerin kendi fonksiyon ve görevlerini kendilerinin belirlemesiyle oluşmaktadır. Bu belirlemede kişinin kendi bilgi ve becerisinin etkisi olduğu kadar, toplumdaki yerleşik kültürün, bilgi birikiminin ve verilen eğitimin de etkisi olduğu bilinmektedir. Bu kişisel ve toplumsal düzeydeki birikim ve değişim belli bir düzeye eriştikten sonra, toplum yönetiminde de yansımaları olacaktır. Böylece, başlıca toplumsal kurumlar olan hukuk, siyaset ve ekonomide de bu değişiklikler yaşama geçebilecektir.

Eğer iktidarda bulunan yönetim ve onu orada tutan etkili güçler kendi çıkarları için bu salınımı engeller ve bir süre durdurmaya çalışırlarsa bu toplumda bir sıkıntı yaratacak, bir süre sonra da toplum, bu engeli zorlayarak aşacaktır. Bu olgu hemen her toplumun geçmişinde görülmektedir. Toplum yönetiminin, bir eksende düşünenlerden, bir başka eksende düşünenlere geçmesi olayı, yasalar ve toplumda oluşan görüşler doğrultusunda gerçekleşiyorsa, toplum sağlıklı yolda değişmesine devam ediyor demektir. Eğer değişim gerçekleşmiyorsa, toplumda ya bir değişim gücü eksikliği veya var olan bu gücün baskı altında tutulduğu bir ortam söz konusudur. Her iki durumda da toplum hayatında sorunlar var demektir.

Sağlıksız bir gelişimin göstergesi olarak insan vücudunda oluşan kanser hücreleri gibi, toplumlarda da tutarsız ve keyfi bir yönetim ve bunun sonucu olarak ortaya çıkan olumsuz bir değişim, o toplumun uygarlık ve dünya sahnesinden çekilmesine ve son bulmasına neden olur. Dünya Tarihi, böylesi örneklerle doludur. İşte bu nedenle, bir toplumun hayatiyetini sağlıklı olarak uzun bir süre tarih sahnesinde idame ettirebilmesi için, toplumun uygarlık ve kültürünü oluşturan öğelerin doğru yönde kullanılması, iyi yönetilmesi, ortaya çıkabilecek kanserli oluşumların zamanında ve cesaretle ortadan kaldırılması gerekmektedir. Sonuçta; ilkel toplumlardan günümüz modern toplum yapısına dek gelişim ve bunun doğal sonucu olan değişim göreceli olarak sürekli bir şekilde oluşa gelmiştir.

Kuşaklar arası çatışma, davranış, kural ve eylemlerin aynı potada karıştırılıp, homojenize şekilde yoğurulamaması, toplumun evrim ve değişiminin devam ettiği ve edeceği olgusunun bir yansıması olarak değerlendirilmelidir.

Eski kuşaklar yaşam karşısında kaderci ve kaderlerine razı bir tutum sergilerken, yeni kuşaklar, dünyaya yoksulluk içinde sürünmeye gelmediklerine, dünya nimetlerinin her çeşidini tatmaya hakları olduğuna inanan atılımcı kişilerdir. Duygu, düşünce ve inançları açısından kuşaklar arasındaki bu farklı çizgiler, eski kuşaklarca yenilerin ruhsal bir anarşi içinde olduklarını düşündürmektedir. Gerçekte ise bu, eskilerin yeni durum ve ortamlara uyum sağlayamamalarından kaynaklanmaktadır. Kısacası, ortalıkta bir kargaşa ve bir anarşi olmayıp, bu perspektif dikkate alındığında bir Değişimin, bir Evrimin varlığı yadsınmaz bir gerçektir.

İnsanoğlunu bugünkü tarihle 60 yaşında kabul edersek;

·   7 yaşına kadar          : Hayvandan farksız yaşamıştır. 7 yaşında taşları yontmaya başlamıştır.

·   25 yaşında                : Ateşi bulmuştur.

·   55 yaşına kadar        : İlkel bir hayat sürüp, 55 yaşamında ölülerini gömmeye başlamıştır.

·   58 yaşında                : Çömlek yapmakta, toprağı işlemekte, hayvan üretmektedir.

·   59 yaşında                : Madenlerden yararlanmakta, evler yapmaktadır.

·   59.5 yaşında Alfabeyi bulmuş, 2 ay sonra İliada'yı yazmıştır. 25 gün sonra Hıristiyan olmuş, bundan 1 ay sonra matbaayı icat etmiş,  2 gün sonra buhar makinesini, 1 gün sonra da motoru yapmıştır.

·    Ömrünün son saatlerinde ise; telgrafı, telefonu, radyoyu, televizyonu bulmuş, aya ayak basmış, bilgisayar ortamının teknolojisinde sörf yapmaktadır.

 

EVRENİN FİZİKSEL DEĞİŞİMİ. :

Evrenin yaşının 15 milyar yıl ve bunun minicik bir parçası olan, Güneş Sisteminin 5 milyar yıl ve bu sistemin içinde bulunan Dünyamızın yaradılışından günümüze kadar geçen sürenin ise takribi 4.6 milyar yıl olduğu göz önüne alındığında, Dünyamızın fiziksel yapısında ki değişimin varlığının farkına varmak kaçınılmazdır. Şöyle ki; bir Dünya Günü her 100.000 yılda 1 saniye uzamaktadır. Dünya 4.6 milyar yıl önce ekseni etrafındaki dönüşünü 10 saatte tamamlıyordu. 400 milyon yıl önce 1 gün 22.8 saat, 1 yıl ise 385 gündü. Dünyanın ortalama sıcaklığı 1880 yılında 14.5 Cº idi, bugün ise 15.4 Cº derecedir.

 

SONUÇ :

Işığın karşısında karanlıklar nasıl kayboluyorsa; iyiliğin karşısında da kötülüklerin yok olacağına inanıyoruz. Fakat denilebilir ki, her şeyin yaratıcısı olan Tanrı her şeyi mükemmel yaratabilirdi. Ama böyle olsaydı evrensel hayatın ve etkinliğin, çeşitliliğin, çalışmanın, gelişmenin ve değişimin amacı söz konusu olmazdı. Böylece evren, değişkenliği olmayan bir mükemmellik içinde donup kalırdı…

Bireyden topluma, sınırları bilinmeyen Evrenden, galaksiler arasında Güneş Sisteminde yer alan ve uzaktan soluk-mavi bir nokta olarak fark edilmeyen, belki de Evrende matematik büyüklük bile ifade etmeyen bir zerre olan Dünyamız üzerinde kısacık bir an yanıp sönen yaşam belirtileri olan insanoğluna kadar, her şeyin gerek maddesel gerek ruhsal boyutta bir değişim içinde olduğu, durağanlık ve dinginliğin söz konusu olmadığı, "Işık taşıyan eller değişir, taşıdıkları ışık ise ölümsüzdür." özdeyişi ile vurgulandığı gibi gelişimin ve bunun doğal sonucu olarak da değişimin sonsuza dek devam edeceği yadsınamaz bir gerçektir.

 

Halit YILDIRIM
12.02.2002

KAYNAKÇA

1.      İÇ ÖZGÜRLÜK, KİŞNAMURTİ
2.      ÖLÜMÜN KAPISINDAN GEÇİŞ, DİON FORTUNE
3.      %100 DÜŞÜNCE GÜCÜ, Jack Ensign ADDINGTON
4.      GEÇMİŞ YAŞAMLARINIZI KEŞFEDİN, Michael TALBOT
5.      YENİDEN DOĞUŞ, A. T. MANN
6.      CENNETİN EJDERLERİ, Carl SAGAN

 



 

 SAYFA> | 1 | 2 | 3 |

YUKARI

 

| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Turizm | Medya | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |