<%@ Language=VBScript %> DEĞİŞİM EVRENİN TOPLUMUN VE BİREYİN ŞAŞMAZ DÜZENİDİR Sayfa 1

 

| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Turizm | Medya | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |

SAYFA> | 1 | 2 | 3   

Sayın Halit Yıldırım'a gönülden teşekkürlerimizle,


DEĞİŞİM;

EVRENİN, TOPLUMUN VE BİREYİN ŞAŞMAZ DÜZENİDİR
 

"Hatırlar mısın? Sen doğduğunda ağlıyordun ve etrafındaki herkes gülüyordu. Öyle bir hayat sür ki, sen öldüğünde herkes ağlasın, senin yüzünde ise anlamlı bir gülümseme olsun.”                                                                   (İnisiyatik kökenli bir mabedin duvar yazısı)

"Herkes dünyayı değiştirmeye çalışır, fakat kimse kendini değiştirmek istemez."

 

İnsanoğlu, kendi varlığının bilincine eriştiği andan günümüze değin, yaşamın sırlarına ilişkin şu üç temel sorunun yanıtını aramıştır. Bunlar; “İnsanın nasıl varolduğu?”, “Niçin yaratıldığı?” ve “Ölünce nereye gideceği?” sorularıdır. 

"Nasıl varolduğu" sorusuna çeşitli şekillerde yanıt ararken; daima insan üstü mutlak bir varlık ve iradenin mevcudiyetiyle bunu açıklamaya çabalayan insanoğlu, böyle bir varoluşu hangi nedenle istediği sorusuna yanıtta ise güçlükle karşılaşınca, belirli bazı gerçeklere inanmaktan başka bir yol bulamayacağı kanaatine varmıştır. Bu inanışın sonucu olarak, yaşamın gizem dolu derinliklerine indiğinde, varoluşun, dünyadaki bedensel yaşayışla sınırlı olamayacağı, ruhun varlığı ve ölümsüzlüğüne ve ölümden sonraki hayatın mevcudiyetine inanması zor olmamıştır. Sonraki hayatın mevcudiyetine inanmak hiç de güç olmamış, ve sonuçta insanoğlu ruhun ölümsüzlüğüne inanmış, biz doğarken de sanki Evren bu olguyu kulağımıza fısıldamıştır

Çeşitli kültürlerde ve dinlerde insanın kökenine ilişkin değişik öykülere rastlarız. Örneğin, bir Çin öyküsüne göre insan ölen tanrının pirelerinden oluşmuştur. Ortadoğu’dan menşeli Semâvi Dinler de ise, insanın kökeninin Tanrı tarafından yaratılmış olan Adem ve Havva'ya dayandığını söylerler. Birbirinden ne kadar farklı olursa olsun bu öykülerin ve inançların ortak yanı, insanı, doğadan ayrı bir yerde tutmalarıdır.

Evren, bir süreç içinde yaratılmış olup, bu sürecin belirli bir noktasında da son bulacak fakat yok olmayacak, yepyeni ve gelişmiş bir Evrenin yapı taşları ve temelini teşkil edecektir. Evrende her şeyin bir başlangıç ve sonu vardır. Zaman içersindeki bu sürekli değişimi, sürekli bir gelişim haline dönüştüren, yaradılışın ilksiz ve sonsuz oluşudur. 

İnsanoğlunun varoluşundaki kozmik gizemin başlangıç noktasının doğum, fiziksel bitiş çizgisinin ise ölüm olduğu gerçeğinden yola çıktığımızda; ölüm, gelişim ve değişimin bir parçası olarak algılanabilir. İnsanın kendi varlığının ayırdına varmasıyla, son kaygı olarak nitelediği ölüm bilincinin doğması kaçınılmazdır. 

Bu dünyaya kendi arzumuz olmadan, bilmeyerek gelir ve gene elimizde olmadan istemeden gideriz. İkisi arasında daima bir arayış içinde olduğumuz süreç bizim yaşamımızdır ki, bu beşikten mezara kadar kısam bir seyahat olup, Aşık VEYSEL'in "iki kapılı handayız" tanımlaması ile özdeşleştirilebilir.

Biz öleni genelde toprağa gömeriz, toprak da bize canlı yeşil bitkiler verir. Hz. İsa'nın, değişimi vurgulayan; "Eğer toprağa düşmüş bir tohum ölmezse, yalnız kalır. Fakat eğer ölürse birçok meyve verir." özdeyişi bu bağlamda; hiçbir şeyin ölmeyeceği, her şeyin yaşayacağı gerçeğini yansıtır. Tırtıl gibi basit yaratıklarda, solucanken ölüp, kelebek olarak yeniden doğuştaki hayat çarkının evrelerini nasıl kolayca izleyebiliyorsak, gelişmiş yaratıklarda da, aynı çarkın bir evresinin görülen madde alanında, diğer evresinin zihnin görünmeyen alanında olduğunu söyleyebiliriz. Kısaca; doğum, ruhun fiziksel bedene giriş işlemi, ölümse o bedeni terk etmesidir. Eğer ölümü insan makinesinin durması olarak değerlendirirsek, o zaman ölüm çok kişinin inandığı gibi ani bir olaydır. Ama ölümü, yaşamın bir safhasından öteki safhasına geçiş olarak algıladığımızda düşünce yapımızla Ezoterik görüşü paylaşacağız demektir.

Yaşamı, öncesi ve sonrası ile bir bütün olarak ele aldığımızda, dünyadaki dar kapsamı ile sınırlı kalmadığını, devamlılık arz eden bir gelişme süreci ve sonsuz bir deneyimin evrensel açılımı olduğunu görmek çok kolaylaşacaktır. Belirli ölçüler içinde olan her deneyimin kendisine özgü bir anlamı, çıkarılacak bir dersi, kazanılacak bir gücü, ya da biz yolumuza devam ederken değerliliğini kanıtlayacak bir gelişimi vardır. Değişim; Evrenin, toplumların ve bireylerin temel olgusu olup, Efes'li Yunan Doğa Filozofu Herakleitos'un (İÖ 540-480) "Her şey akıp gider. İnsan aynı ırmakta iki kez yıkanamaz, çünkü ben ırmağa bir kez daha girdiğimde hem ırmak hem de ben değişmişimdir." ifadesinde vurguladığı gibi "Değişmeyen tek şey, değişmenin değişmezliği yasası"dır.

Devamı

 



SAYFA> | 1 | 2 | 3 |

YUKARI

 

| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Turizm | Medya | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |