<%@ Language=VBScript %> MEVLANA VE FELSEFESİ Sayfa 3

 

| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Seferler | Hisler | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |

SAYFA> | 1 | 2 | 3 |   

 

Şimdi isterseniz biraz da kadınlar için neler söylemiş onu kısaca gözden geçirelim.

Yukarıda bahsetmiştik Mevlana bütün öğretisini insana hitap ederek gerçekleştirmiştir. Bu nedenle onun için asıl olan insandır. İnsanın cinsiyeti, milliyeti yahut dini onu ilgilendirmemektedir. Çünkü bütün insanlar aynı Tanrının kullarıdır.

Bu nedenle Mevlana için kadın öncelikle insandır. O kadını, yaşamın içerisine almaya gayret etmiş ve insanlığın ancak kadınla bir bütün olabileceğini hissetmiştir.

Kadının cemiyet hayatına karışmasından yana olan Mevlana hayatında iki kere evlenmiş ancak hep tek eş ile yaşamıştır. Köle kullanmadığı gibi cariyede kullanmamıştır. İlk eşinin ölümünden sonra ikinci sefer evlenmiş ve bu eşi ile evli iken varlık alemine göç etmiştir.

Mesnevinin 1 nci cildinde bakın nasıl nasihat ediyor. 

“Peygamber dedi ki: Kadınlar aklı olanlara, gönül ehli bulunanlara, iyiden iyi üstün olurlar.
Bilgisizlere gelince onlar kadına üst gelirler. Çünkü onlar sert ve kaba muameleli adamlardır.
Onlarda acıma, lütuf, sevgi azdır. Zira yaradılışlarında, tabiatlarında hırçınlık üstündür.

Sevgi ve acımak insanlık vasıflarıdır. Hiddet ve şehvetse insanlık dışı vasıflardır.
Kadın Hak Nurudur. Sevgili değil.
Kadın yaratıcıdır. Adeta yaratılmış değil."

Hz. Mevlana oğlu Sultan Veledi 10 yıl birlikte sohbet ettikleri Selahaddini Zerkubinin kızı Fatma Hatun ile evlendirmişti.

Bu düğünden dolayı çok mutlu olmuş ve şiirler söylemiştir Düğün sonrası oğlu Sultan Veled'e nasihati ise onun kadına verdiği kıymetin değişik bir yönüdür.

"Bugün sen oğlumuzun nikahında, sana, seni denemek üzere teslim edilen gönül ve gözümüzün aydınlığı, Fatma Hatun'un gözetilmesi için şunu vasiyet ediyorum:

Umulur ki oğlumuz ona haksızlık etmez.
Bir an bile kadının gönlüne; Babamın ölümünden sonra vefasızlık ediyorlar diye bir düşünce girmez.
O öyle bir kadındır ki cevherinin temizliğinden ötürü şikayette bulunmaz sabreder.
Fatma hatunu aziz tutasın, her gün ve geceyi bayram günü ve gecesi bilsin."

Hz. Mevlana'nın irşadından yararlanmak isteyen devrin kültürlü kadınları, zaman zaman toplanıp kendisini davet ederek sohbetinden istifade etmişlerdir.

Mevlana, ileri dünya görüşü ile kadına layık olduğu gerçek değerin verilmesi için bir psikolog gibi konuyu incelemiş, ve değişlerinde kadın ruhunun inceliklerine inmeğe çalışmıştır.

İşte 700 yılı aşkın bir süre önce FİH-İ MAFİH de söyledikleri bugün bile birçok topluluklarda değişik yorumlara neden olabiliyor.

"Gece gündüz uğraşıyor kadının huylarını güzelleştirmeğe çalışıyorsun. Kadının pisliğini kendin ile temizlemedesin;
Kendini onunla temizlersen daha iyi olur.
Çünkü onu da kendin ile beraber temizlemiş olursun.
Kendini onun için temizle; ona doğru git,
Sence olmayacak bir söz bile söylese doğru söylüyorsun de.
Kıskançlığı bırak.

Tanrı Peygambere ince gizli bir yol gösterdi. Nedir o yol? Kadınların cefasını çekmek, olmayacak sözlerini dinlemek, onlara üst olmak, kendi huylarını temizlemek, güzelleştirmek için evlenmek.

Kadın nedir? Dünya ne?

İster söyle, ister söyleme. O neyse odur. Yaptığını bırakmayacaktır O.
Hatta söyledikçe daha beter olur.
Meselâ bir somun al. Koltuğunun altına koy sakla.
Bunu kimseye vermeyeceğim de. Vermeyeceğim; vermek şöyle dursun, göstermeyeceğim de.

Ekmek bolluğundan, ucuzluğundan yerlere dökülüp, saçılmıştır. Köpekler bile yemiyor ama, vermemeğe, göstermemeğe kalkıştınmı bütün halk ona düşer sakladığın, göstermediğin o ekmeği mutlaka göreceğiz diye yalvarmağa, seni kınamaya, sana sövmeğe koyulurlar.

Hele koltuğuna, yenine sakladığın, vermemeğe, göstermemeğe savaştığın o ekmeğe öylesine düşerler ki bu düşkünlük haddi; sınırı aşar gider. Çünkü "İnsan menedildiği şeye düşer."

Kadına gizlen diye emredildikçe onda kendini gösterme isteği çoğalır durur.

Halk da da o kadın ne kadar gizlenirse, onu görmek isteği o kadar artar. Şu halde sen oturmuşsun, iki tarafında isteğini kızıştırıyorsun. Sonra da bunu doğru düzen bir iş sayıyorsun. Oysa ki, bu iş bozgunculuğun ta kendisi.

Mayasında kötü bir işte BULUNMAMAK varsa, yapma desende demesen de, iyi huyuna, temiz yaradılışına uyacak ve ona göre hareket edecektir.

Bırak ilgilenme sen. Yok, tersine mayası pisse, gene kendi yolunu tutacaktır. Gerçekten de yapma, etme, görünme demek isteği arttırır sadece, başka şeye yaramaz."

İşte 700 yıldan uzun bir zaman önce söylenenler, her halde 700 yıl sonra da güncelliği devam edecektir. Erkek, kadın ilişkilerinde toplum ne kadar ilerlerse ilerlesin galiba kıskançlık egosu çok törpülenemiyor.

Her konuya insan boyutundan bakan Mevlana için, hürriyetin de hayatta çok önemli bir yeri var. İnsanlara hürriyetin önemini bu sefer kendi üzerinden şekillendirerek açıklamaya çalışır.

"Alemin bal şerbetinden bana ne,
İşte önümde benim ayran tasım.
Ne malım, mülküm var ne azığım.
Ben gene de senin azığın olsun diye çalışırım.
Senin başını sokacak bir yerin,
Olsun diye bir dikili ağacın.
Ama hürriyeti kulluğa taş çatlasa satmam."

Yukarıda zıtlıklardan bahsetmiştik; Şimdi sizlere zıtlıklar çerçevesinde, güçlülük, şöhret, iyilik ve kötülükle ilgili sözlerinden bir bölüm nakletmeğe çalışacağım. Günümüzdeki geçerliliklerine sizler karar veriniz.

Mesneviden Deyişler:

"- Bilgi, mal, mevki ve hüküm kötü kişilerin elinde fitnedir.

- Bilgisiz, kötü buyruklar veren bir padişah oldu mu, bütün ova yılanlarla, akreplerle dolar.

- Adam olmayanın eline bir mal, bir mevki geçti mi, herkesten önce kendi rezilliğini dileyen kendisi olur.

- Hüküm bir sapığın eline geçti mi, onu mevki sanır, ama gerçekte kuyuya düşmüş demektir.

- Yol bilmeyen kılavuzluğa kalkdımı, kötü ruhu cihanı yakar, yandırır,

- Yokluk yolunun çocuğu pirlik etmeğe girişince ardına düşenler, devletsizlik gulyabanisine çatarlar.

- Gel de sana ayı göstereyim der ama, onursuz, pirsiz kendisi hiç ay görmemiştir ki..

Mevlana insanların birliğinden yana çaba sarf etmiş bir düşünürdür, O'nun için insanların din, ırk gibi farklılıkları aynı Tanrının kulu olmak fikrinde erimiştir.

"Biz ayırmak için değil, birleştirmek için geldik." diyor. Ve devam ediyor.

'Bir buğday tanesine binlerce harman sığmada..." "Bir canım ama yüz bin bedenim var."

"Ey dost : Sevgiyle eşsiz, canız seninle. Her nereye ayak basarsan yeryüzü kesiliriz sana."

İşte bu fikirlerinden hareketle birlik ve beraberlik konusunda Mesnevi de insanlara sesleniyor.

"Hacca gideceksen bir hac arkadaşı ara, ha Hintli olmuş, ha Türk, ha Arap. Şekline, rengine bakma, azmine maksadına bak. Rengi kara bile olsa değilmi ki seninle aynı maksadı güdüyor ona beyaz de."

"Can bilgiyle, akılla dosttur. Onun Arapçayla, Türkçe ile işi ne."

"Yüz kitap olsa hepsi bir bab dan ibarettir.
Yüz taraf da tek bir mihraba dönülür.
Yüz binlerce çeşit yemek var. Hepsi de yemek ve bu bakımdan hepside bir.
Hintli, Kıpçak ve Urum ülkesinin halkı ve Habeş hepsi de mezarlarında aynı renkte.
Bütün bu keyfiyetler köpük gibi denizin üstünde oynar durur."

"Her gün bir yerden göç etmek ne iyi
Her gün bir yere konmak ne güzel,
Bulanmadan, donmadan akmak ne ala,

Her şey dünle beraber gitti, can cazım
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım."

Hayatın devam ettiğine, dinamik olduğuna her gün yenilenmenin gerekliliğine bundan daha güzel söz. bulunabilir mi?

Yukarıda sadece satırbaşlarına değindiğimiz görüşleridir ki O'nu içimizde 729 yıldır, taptaze yaşatmaktadır.

Bakın ne diyor Büyük Sevgi Ustası:

"Şu üç sözden artık değil
Bütün ömrüm,
Şu üç söz.
Hamdım, Piştim, Yandım."

Tanrıdan dileyelim ki O'nun gibi yanmak mümkün değil, ancak hiç olmazsa O'nca Pişmek nasip etsin.

Yazımı büyük mana taşıyan bir rubaisi ile bitiriyorum.

"Her sırrı bilen o ihtiyar alimden,
Hiç bir şeyi gizlemesin isterdim ben...
Sessizce dün akşam gelerek "SORMA" dedi,
"Söylenmeyecek şeyleri hisset, öğren..."

 

Derleyen A.Gürkan Aktoluğ
01.01.2003

 



 SAYFA> | 1 | 2 | 3 |

YUKARI

 

| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Seferler | Hisler | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |