<%@ Language=VBScript %> MEVLANA VE FELSEFESİ Sayfa 2

 

| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Seferler | Hisler | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |

SAYFA> | 1 | 2 | 3 |   

 

Galiba artık sözü ona bırakmanın zamanı geldi.

Mevlana bütün sözünü insana söylemiştir. Onun için insan en yüce yaratıktır. İnsan Allah’ın ruhundan üflediği özel olarak yarattığı ve dünya üzerindeki nimetleri kullanımına tahsis ettiği bir varlıktır.

"Sen cihanın hazinesisin, cihan ise yarım arpaya değmez. Sen cihanın temelisin, cihan senin yüzünden taptazedir. Diyelim ki, alemi, meşale ve ışık kaplamış, çakmaksız ve taşsız olduktan sonra o, iğreti bir rüzgârdan başka nedir, (rubailer, rubai 226)".

"Tanrı'nın adlarından biri El-Mümindir. İman eden kula da mümin denir. Mümin, müminin aynasıdır demek, Tanrı onda, o aynada tecelli etti demektir.

(Eflaki 1/461)" diyen Eflakiye bakın nasıl katılıyor Mevlana: "Gözümüze bak da hakkın cemalini gör, çünkü bu, gerçeğin kendisi ve katıksız bilginin ışığıdır. Hak da kendi güzelliğini bizde seyreder. Sakın bu sırrı açıklama, kanını yerlere dökerler (rubailer 1272)".

"Murat sensin. Neden oradan - buraya koşuyorsun? O, sen demektir. Ama sakın sen, ben deme, hep sen diye söyle. Senlik, Oluk şaşkınlıktan ileri gelir. Göz dürüst görürse, Sen, O olursun, O da sen olur (rubailer, 1272)".

"Büyük alim, kainat, kudretle bir sihir yaptı da; Cismini küçücük bir suret içine gizledi. Güneş insan şekliyle yüzünü örttü, insan şeklinde gizlendi, (Mesnevi C.1.)".

"İnsan bir hamur teknesi boyundadır, ama, gökten de üstündür.
En güzel şekil olan insan şekli,
Aslandan da yücedir, üstündür. Düşünceye sığmaz.
Bu paha biçilmez şeyin değerini söylesem, bende yanarım, duyanda yanar (Mes.C.VI)".

İşte Mevlana'nın böyle tasvir ettiği Tanrının en güzel yaratığı insan Kutsal kitaplara göre kainatın yaratılmasının son gününde yani altıncı gün dünya üzerine Tanrı tarafından gönderilmiştir.

Demek oluyor ki insanoğlu yeryüzüne geldiğinde hava, su, toprak, bitkiler ve hayvanlar yeryüzündedir. Güneş doğmakta, ay geceyi ışıklandırmaktadır.

Hava zaman zaman sıcak, zaman zamansa soğuktur. Dünya üzerinde bir çok renk vardır Siyah ve beyaz renk en dikkat çekici iki renk olarak insanın ilgisini çekecektir.

Tanrı istese idi her şeyi tek renk yaratabileceği gibi, canlıların boylarını, renklerini, kilolarını aynı olarak yaratır. Her şey diğerinin eşiti olurdu.

Oysa ki Kainat Tanrı tarafından zıtlıklar manzumesi olarak yaratılmıştır. Hava hep sıcak olsa idi insan oğlu soğuk kavramını algılamayacak, hep gündüz olsa, gece tarif edilemeyecekti.

Her canlı aynı boyda olsa idi kısa ve uzun kavramları temelsiz kalacaktı.

Dünya hep iyilikler ile dolu olsa idi kötü tarif dışı kalacak belki de o durumda, iyi de anlamını yitirecekti.

İşte bu zıtlıklar dünyasında, Tanrının özene bezene yarattığı insanoğlu da zıtlıkları bünyesinde toplayarak yeryüzünü şereflendirmiştir.

Yüce Allah Kur'anı Kerimin MEARİC Suresinin 19 uncu ayetinde :
”İşin gerçeği şu ki insan; aceleci, sabırsız, tahammülsüz yaratılmıştır."

20 inci ayetinde :
"Kendisine kötülük - hoşnutsuzluk dokununca, basar bağırır."

21 inci ayetinde ise :
"Kendisine hayır ve nimet ulaşınca ondan başkalarının yararlanmasına engel olur."

Demekte ve yaratmış olduğu insanoğlunun bazı zaaflarını böylece ona duyurmaktadır.

Öncelikle şu noktayı belirtmekte fayda olduğu inancındayım, Tanrının bu özel varlığı gene Tanrı tarafından önce bir kalıp yani beden olarak yaratılmış sonra bu bedene Tanrı ruhundan üfleyerek ona can vermiştir. Kutsal kitaplar böyle anlatıyor yaradılışı.

Demek ki insanoğlu dünyada kalıbı ve Tanrı vergisi ruhu ile beraber yaşamaktadır. Yukarıda belirtmiş olduğumuz gibi Tanrı yarattığı her şeyde zıtlıklara yer vermiştir İnsanoğlunun ruhu da zıtlıkları ve yukarıda söylediğimiz ve bizzat Tanrının Kur'anı Kerimde bildirdiği zaafları bünyesinde taşımakta, insan kalıbı içerisinde bu zıtlıklar ve zaaflar ile beraber hayatını idame ettirmektedir.

İşte ruhumuzdaki en büyük zıtlık iyilik ve kötülük kavramlarında kendisini göstermekte olup daha sonra insanoğlu, günah ve sevap kavramları ile tanışmaktadır.

Gene burada bir sual akla gelebilir. Tanrı hep iyi yaratamaz mı idi. Pek tabii ki, yaratabilir ve her şey iyi olurdu belki. Ancak Tanrı insandaki iyi ve kötü, güzel ve çirkin zıtlıklarını onun ruhunda oluştururken, Ona bir taraftan da sesleniyor:

Ey kulum ben sana akıl verdim diyor.

İşte yeryüzündeki insanoğlu o mükemmel varlık, iyiyi, güzeli, kötü ve çirkinden ayıracak ve kendisi doğruyu bulacaktır.

Pek tabidir ki doğru aranırken yol göstericilere de ihtiyaç vardır. Ancak yol doğru, yol gösterici uygun olmalıdır. İşte Hazreti Mevlana bu yol göstericiler içerisinde bütün dünya için çok önemli bir kilometre taşıdır.

Şimdi gene bu yol göstericiye dönelim :

İnsana ilk yapması gereken iş olarak kendini tanımasını öneriyor.

"Bir can var canında o canı ara!
Beden dağındaki gizli mücevheri ara!
Ey yürüyüp giden dost bütün gücünle ara!
Ama dışarıda değil, aradığını kendi içinde ara!"

Demek ki insana ancak kendisi yardım edebilecektir doğruları bulmakta.

Onunda yolu kendini bilmekten geçmekte olup yeryüzünün en zor uğraşı olarak karşımıza çıkmaktadır.

Her saban aynaya baktığımızda kendimizden acaba ne kadar memnun görünüyoruz.

Kendimizden olan şikayetlerimizi azaltabildiğimiz miktarca kendimizi bilme yolunda bir adım daha atmış olacağız.

Hz. Mevlana yol göstericiliğini eserlerinde dile getirmeğe çalışmış; genellikle anlatılarını hikayelere bina etmiştir.

İnsanın kendini tanımasının bir önemli adımı da bilgili olmasıdır.

Mesnevi de bilgi konusunda bakın neler diyor:

"Cahil, yolda daima eğri gider, daima yampiri yürür.
Sevgi bilginin sonucudur,
Noksan bilgide fark ve temyiz yoktur.
Şimşeği, güneş sanır.
Taklitten doğan bilgi, canımıza vebaldir, eğretidir.
Can, tecrübe ile sabittir ki, bilgi sahibi olmaktan ibarettir. (Mes. C.II.)"

"Bilgili adamın uykusu ibadetten üstündür.
Hele insanı gafletten uyandıran bilgi olursa.
Bilgi, uçsuz, bucaksız ve kıyısız bir denizdir.
Bilgi isteyense, denizde dalgıçlık edene benzer. (Mes. C.VI.)"

"Uykuya dalmış bilgisiz kişiye öğüt vermek, çorak yere tohum saçmaktır.

Aptallık ve bilgisizlik YIRTIĞI, yama kabul etmez.
Ey öğütücü, ona hikmet tohumunu saçmadan önce,
Onu yamasız, yırtıksız hale getir. (Mesnevi 2264-2265 beyit)"

"Ne mutlu o göze ki; Akıl, onun başında buyruktur.

İşin sonunu görür, her şeyi bilir, aydındır, nurludur.

Çirkinle güzeli, gözle değil, görünüşle değil akılla ayırt edin.

Göz pislikte biten yeşilliğe aldanır.

 Fakat akıl; Onu birde bizim mehengimize vur der. (Mes. 2966-2969)

İşte insanın kendisini tanıması yolunda böyle ışık tutan Mevlana kendisini tarif ederken de:

"Yetmiş iki millet sırrı bizden dinler, biz ney gibiyiz iki yüz mezhep ehli ile bir perdede konuşuruz."

"Ben hacetler kıblesiyim,
Gönlün kıblesiyim ben.
Ben Cuma mescidi değilim,
İnsanlık mescidiyim ben."

"Bir canım ama yüz bin bedenim var.
Canım, canına karışmıştır. Birleşmiştir.
Seni incilten herşey beni de inciltir," demektedir.

Sonra insanlara seslenir:

"Gel, gel yine gel. Her kim olursan yine gel.
Kafir ya mecusi, puta tapan yine gel.
Yoktur kapımızda hiç ümitsizlik bil.
Yüz kere tövbeni bozsan da yine gel."

Galiba hâlâ bunca yıl sonra, bütün dünyada yol göstericiliği devam eden büyük insanın sırrı yukarıdaki sözlerinde gizlidir.

Hiç eskimeyen ve eskimesi mümkün olmayan satırlarla seslenmiştir, yol göstermeğe çalıştığı insanoğluna.

"Ne mutlu o kişiye ki kendi, kendinin ayıbını görmektedir.
Kim ki birisinin ayıbını görürse, o ayıbı kendisinde bulur.
Sen de o ayıp yoksa yine emin olma olabilir ki;
O ayıbı sende yaparsın günün birinde, O ayıp sende de çıkabilir. (Mes, beyit 3037)"

"Akıllı o kişidir ki çekilen beladan, dostların ölümünden ibret alır. Eğer ululanmayı bırakmaz, ibret almazsa, onun azgınlığından başkaları ibret alır. (Mes.beyit3123)"

Mümkün mü bu sözlerin eskimesi, güncelliğini yitirmesi, Kıyamete kadar; insanoğlu var oldukça, üzüntü yok olmayacak, insanoğlu var, oldukça dostları olacak, insanoğlu var, oldukça ölümler yaşanacaktır.

Gene bunlardan ders alanlar olacak. Gene bunlar bir kısım insana hiç bir şey ifade etmeyecektir.

"- Işık görünmeden renk görünmez.
- Her şey zıddı ile anlaşılır.
- Noksanlar kemalin aynasıdır.
- Benliklerinden kurtulanlara, felek de secde eder, ayda, güneş de.
- Okuyan aklı miktarınca anlar.
- Atlaslara, ipliklere bürünen kişinin aklını o atlas, o ipek elbise hiç fazlalaştırır mı?"

Yıllar önce söylenmiş bu sözler bugün taptaze değil mi? Yıllar sonra tazeliğinden kaybeder mi?

İşte yol gösterici galiba böyle olunuyor. Eskimeyen sözleri söyleyebilenler galiba, dünyanın aydınlanmasına yardım edebiliyor.

 Devamı

 



SAYFA> | 1 | 2 | 3 |

YUKARI

 

| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Seferler | Hisler | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |