<%@ Language=VBScript %> GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE KİŞİLİK KAVRAMI Sayfa 2

 

| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Turizm | Medya | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |

SAYFA> | 1 | 2 | 3 |   

Kişilikçilik adı verilen dinsel akım içinde en ünlü öğretiler  Fransız düşünür Renouvier ile Mounier ve Alman düşünürü Scheler’ den gelmiştir. Her üç öğreti de insan kişiliğini, evrensel yapı içinde en üstün değer olarak görür ve kişisel özgürlüğü kanıtlamaya çalışır. Renouvier’ e  göre insan kişiliği , bu kişiliğin dışındaki her türlü değerden üstündür. Kişilikler, birbirlerine indirgenemeyen ve birbirlerinden kökten ayrı bulunan bireysel değerlerdir. Kişiliklerin ortak yönü yalnızca “ algı” ve “ iştahlanma” güçleridir. Mounier’ ye göre birey toplum için ve toplum kişi içindir. Kişisel sorunlar, metafizik sorunlardan önce gelir. Scheler’ e göre insan ne madde ne de ruh olan bir kişi varlıktır. İnsanı insan eden ilke geist’ tir. Geist’ in bir varlıkta meydana çıkmasını sağlayan edim merkezi kişiliktir. Daha açık bir tanımlama ile, insansal edimler, ne ruh ne de maddece etkilenirler, kendiliklerinden ve özgürce meydana gelirler. İnsanı insan olmayan’ dan ayıran nitelik budur. Kişilik, kendi kendilerini gerçekleştiren edimlerin bir düzen sistemidir. Kişilik, evrenin bütün varlık biçimlerinden üstündür. Öyleyse kişi evrenin bir parçası değildir. Kişinin  bu yalnızlığı, Tanrı düşüncesini gerekli kılar.Geist, kendisini bütün varlıklardan üstün kılmak suretiyle içine düştüğü yalnızlığa bir sığınak bulmak zorundadır. Öyleyse Tanrı bilinci, kişiliğin kendisini gerçekleştirmesidir.

Her iç öğreti de nesnel gerçeğin insansal değeri yok ettiğini ileri sürmekte ve nesnel gerçekten kurtulmaya çalışmaktadır. Avrupa da ve Amerika da “ manevi cihazlaşma” gibi derneklerin kurulmasına yol açan bu akım, toplumu, bireysel kişiliklerin bir toplumu sayar ve dünyanın değiştirilmesi yerine, kişinin değiştirilmesini savunur.

Kimi zaman mizaç ( yaratılış) ile huy ( tabiat, doğal özellik) ve kişilik kavramları eş anlamda kullanılmaktadır. İç dürtülerin tümü için mizaç deyimi getirilmektedir. Gerçekten, iç dürtüler kişilere göre değişkenlik göstermektedir. Oysa, huy deyimi, yalnızca zihni tutumu etkileyen bir grup- fiziksel olanları da içermek üzere- etkenler için kullanılmalıdır. Kişilik ise, zeka ve iradenin  yönetimi altında, belli ölçüde, bilinçli olarak biçimlenmektedir. Kişilik çoğu zaman bir savunma mekanizması olarak kullanılmakta ve bu kullanım da  kişiye huzur sağlamaktadır. Ne var ki, bu kullanımlar  da kişide bir alışkanlık yaratmakta ve baskılara karşı bir tepki biçimi olarak gelişmektedir. İnsan, bir takım ruhsal baskılar altında eski alışkanlıklarına doğru gerilemektedir.

“ Toplumsal yeteneklerimiz, teknik yeteneklerimize uygun bir biçimde gelişse idi, son dünya savaşı olmayacaktı.”   Roger TREDGOLD

Kişilik kavramı, düşünce, söz ve davranışlarla görüntülenir. Düşünce, söz ve davranışlar kişilerde değişik biçimlerde ortaya çıkar. Kişisel ayrılıklar da diyebileceğimiz bu farklılıkların nedenleri üzerinde çok durulmuştur. Kimi kişiler neden tepkilerinde sert ve acımasız,ya da ağır ve yumuşaktır? Bu konuda üç temel etkenden söz edilebilir. Birincisi, insanlar doğuşlarında eşit doğmamışlardır. Bir takım fiziksel özelliklerin kalıtımla geçtiği görülmektedir. İkincisi, çocuğun ilk yıllarındaki sevgi biçiminde elde ettiği duygusal güvenliğin, ileriki yıllarda kişinin dengeliliğinde önemli bir katkı unsuru olmasıdır. Üçüncüsü  ise en geniş anlamda eğitimin etkisidir. Çocuk büyüdükçe, hiç kuşkusuz duygusal tepkiler ve davranışlar yaratan pek  çok baskılarla karşılaşmaktadır. Bu baskıları yapıcı bir biçimde kullanmayı ve sağlıksız tepkilerden  sakınmayı öğrenmesi, kendi geleceği için son derece önemlidir. Bu öğrenmedeki ilk sorumlulukta anne ve babasına ve öğretmenine düşecektir. Bu durum,kişiye sağlıklı ya da sağlıksız tepkiyi geliştirmesi olanağı verecektir.

Kişileri etkileyen baskılar gruplarda da söz konusudur. Gruplar, bu baskılara  bunalım, saldırganlık ve benzeri tepki gösterirler. Ne var ki, grup tepkileri genelde daha  ilkel, daha duygusal, az mantıklı, herkesi kapsayan genellemeler yapmaya daha yatkındır. Gruplar özellikle bir önder tarafından verilen telkinlere daha yatkındırlar. Bir grubun üyeleri, zorbalık ve saldırganca davranışlardan, bunları tek başına yaptıklarında duyacakları sorumluluğa oranla da az sorumluluk duyarlar. Akıl ve hikmetle davranan , sorumluluk duyan, birbirleri ile kenetlenen ve ortak bir amaç için bir araya gelen entelektüel kişilerden oluşan bir grubun, tepkilerinin daha çağdaş ve etkili davranışlar biçiminde sergilenmesi doğaldır. Hatta bu arada dış baskı, zorbalık ve haksızlıkların grup üyelerinin birlik ve beraberliklerini ve kaynaşmalarını daha bir arttıracağından da söz etmek olanaklıdır.

Dış tehlikeler ve haksızlıklarda grup üyeleri,  grubun amacına duydukları güvenden ve bağlılıktan ödün vermemelidir. Haksızlıkların geri çevrilmesinde grup ve/ veya grup üyeleri olarak güvenilir ve etkili çıkış yolları aranmalıdır. Çünkü, kendisini savunduğuna inanan grubun arkasına sığındığı kalkanın karşıt gruplara karşı keskin bir mızrak gibi görünmesi de olasıdır. Kuşkusuzdur ki, karşıt grubunda birtakım misillemelerle kendisini korumaya kalkışması doğal bir yaklaşımdır. O halde uygar ve çağdaş bir grubun kendine özgü bir amacı ve stratejisi vardır ve bundan da ödün verilmesi olanaksızdır. Hedefi bilinmeyen bir yolda doludizgin koşmakla etkili ve doyurucu sonuçlara ulaşıldığı görülmemiştir.

Günümüzdeki birtakım haksızlıkların sağlıksız yaklaşım ve dogmatik görüşlerle biçimlendirildiği açıktır. Sağlıksız kişilerin ve kimi çıkar gruplarının bu haksızlıkları alışkanlık haline getirdikleri de bir gerçektir. Kuşkusuzdur ki, bu alışkanlıkların kökleşmesini beklemeden, grubun bütününe ve üyelerine yönelik haksızlıkları giderme yöntemlerini araştırmak ve grubun toplumla uyumunu ve bütünleşmesine çaba göstermek gereklidir.

Bir grubun karakteristik özelliklerinden birisi, üyelerinin o gruba bağlı olmanın değerini daha iyi anlaması, diğer bir deyimle “mensup olma duygusu” dur. Bu duygu, daha çok kişinin bir kavrama ya da davranışa yabancılık duyması durumunda söz konusudur. Haksızlıkların gerçeği yansıtmadığı görüşünde olan her kimsenin bu haksızlıklara karşı çıkması bir anlamda mensup olma duygusunun belirgin bir kanıtıdır. Grup adına veya grup olarak yola çıkışta bir takım usul ve gelenekler vardır. Grup üyesi olmanın bir takım görev, yetki ve sorumlulukları beraberinde getireceği kuşkusuzdur. Grubun, üyelerinin sorumluluk duygusunu güçlendirmesi daha doğrusu özendirmesi  ve grup moralini sağlaması gerekmektedir. General Pershing’ in deyimi ile bu duygu, “ Her askerin kendisini, dünyanın en iyi ordusunun, en iyi birliğinin, en iyi askeri olduğunu düşündüğü durum” dur.

Devamı

 



SAYFA> | 1 | 2 | 3 |

YUKARI

 

| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Turizm | Medya | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |