<%@ Language=VBScript %> ESKİ İNANÇLARIN GÜNCEL YANSIMALARI  Sayfa 2

 

| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Turizm | Medya | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |

SAYFA> | 1 | 2 | 3 |   

YARADILIŞ EFSANESİ

Orta Asya Türkleri’nin yaradılış efsanesine göre, tanrıların en yükseği, insanoğlunun atası olan Tengere Kayra Han (ya da Bay Ülgen), “kişi”yi, onun aracılığı ile de yeryüzünü, dağları, vadileri yaratmış; “kişi”nin kendisine baş kaldırması üzerine, ona “Erlik” adını vererek ışık evreninden yeraltı atmış, yerden dokuz dallı bir ağaç büyüterek her dalında bir cins insan yaratmıştır. Orhun yazıtlarında da, Türk evrendoğum inanışı hakkında: “Yukarıda mavi gök, aşağıda yağız yer yaratıldığında, ikisi arasında insanoğlu yaratılmış” cümlesine rastlanmaktadır. (Uze Kök Tengırü, asra yağız kılındıkta, ikin ara kişioğlu kılınmış). Bu cümleden bazı araştırmacılar, Kök Tengri deyimiyle bir tek yüce Tanrı’nın değil, doğrudan “mavi gök”ün kastedildiğini; Kök Tengri deyimiyle “Ulu Tanrı” kastedilseydi, “yaratanın da aynı zamanda yaratılmış olması” gibi çelişkinin söz konusu olacağını belirtmektedirler.

KIYAMET

Altaylar’da dünyanın sonlu olduğu günün birinde yıkılacağı inancı vardır. Bu inanca göre, yeryüzü yaşamı sürekli değildir; günün birinde sona erecek ve insanlar, hayvanlar, bitkiler yok olacaktır. Bu sona doğru insan soyunda azalma başlayacak, suçlar çoğalacak, günahlar alıp yürüyecek, insanlarda tanrı korkusu kalkacaktır. İyilik simgesi Bay Ülgen’le, kötülük simgesi Erlik arasında oluşacak büyük savaşın sonunda, Bay Ülgen dışında bütün savaşanlar ölecektir. Bay Ülgen bütün canlıların öldüğünü, yeryüzünde kendisinden başka kimse kalmadığını görünce “kalkın ey ölüler” diye bağıracak, bu çağrı üstüne bütün ölüler yattıkları yerden kalkacaktır. Şaman inancındaki “insanların yeniden dirilmesi” anlamına gelen “kalkancı çağ” (kalıcı çağ) budur.

TEK TANRICILIK MI?

Bugüne kadar ele geçen belgeler ve yapılan araştırmalara göre, Gökün Türk inanç sisteminde en önemli yer aldığında birleşilmiştir :

Hunlar’ın dininde, insanların yaşamını etkileyecek yüksek varlıklar ( kutsallar ) bulunması yanı sıra, bunlara dua etme, kurban verme ve törenler düzenlemeden oluşan bir kült söz konusudur; en çok Gök’ten söz edilmekte, en önemli nitelik ve görevler ona yüklenmekte, yalnızca O’nun buyruklarına uyulması gerektiği belirtilmektedir. Ancak, belgelerin eksikliğinden dolayı Gök’e tanınan bu önceliğin gerçek bir tektanrıcılık olup olmadığı aydınlatılmamıştır.

Eski Türk dini, güneş, ay, yıldızlar yerine Gök’le simgelenen “Tanrı” inancına dayanmakta, diğerleri ikinci derecede kutsal sayılmaktadır. Dolayısıyla Gök-Tanrı dini Türkler’e özgü bir inanç sistemi olduğunda birleşilmektedir. Gök-Tanrı’nın aynı zamanda yüksek ahlak özellikleri taşıdığına inanılmıştır. Araştırıcılara göre, arı bir Gök kültü bulunan Hunlar’da gerçek bir dinle karşılaşılmakta, Göktürkler’de ise Gök-Tanrı bütünüyle manevi bir “güç” durumuna gelmektedir.

Gök-Tanrı dininin Türkler’e özgü bir inanç olduğu, “tanrı” (tengri) sözcüğünden anlaşılmaktadır: Bu sözcük belirli fonetik farklarla ( Başkırtça dışında ) bütün Türk lehçelerinde yer almasının yanı sıra, birçok Asya topluluğu dillerine giren ortak bir kültür öğesidir ; Türkçe olan “Tanrı” sözcüğü en açık biçimde Çince yazılmış bir metinde Hun imparatoru Mete’nin unvanları arasında geçmektedir.

Bazı Türkologlar, eski Sümer dilinde tanrı sözcüğü ile aynı anlama gelen “dingir” sözcüğü arasındaki bağın ; günümüzden 5000 yıl kadar önce Mezopotamya’da yaşayan Sümerler’le, onlardan 2500 yıl sonra Çin’in kuzeyinde yaşayan Hunlar’ın dilindeki sözcüğün aynı kökten gelemeyeceğini ileri sürmüşlerse de; Sümerler’in Asya’dan Mezopotamya’ya göç etmiş bir halk oldukları göz önüne alındığında, “tanrı” sözcüğünün Sümer dilinde de varolma olasılığı yüksektir.

Yukarıda yer alan tüm anlatımlarla genel eğilim ; eski Türk dininin, yeri gökyüzünde olan ve cisimleşmemiş (maddeleşmemiş) bir “tek tanrı” inancına dayandığı doğrultusundadır.

ESKİ TÜRKLER VE ŞAMANLIK

İlk olarak XIII. y.y. da kullanılmış olan şaman sözcüğünün eski Türkler tarafından kullanılmadığını öncelikle belirtmek gerekir. Eski Türkler’de şaman sözcüğü yerine kam sözcüğü kullanılmıştır. Eski Türkler’in tapınaklarında dini törenleri yöneten özel görevliye “kam” denildiği, esli Çin kaynaklarından anlaşılmaktadır.

Eski Türk toplulukları arasında Samanlığa benzer bir inancın varlığını kanıtlayacak bir belge bulunmamaktadır. Altay Türkleri’nin günümüzde “şaman” anlamında kullandıkları “kam” sözcüğü, araştırmacılara göre en az 5. y.y.’dan buyana yaşamaktadır.

Uygurlar (8. - 11. y.y.) da bu konuda bir kanıta rastlanmamıştır. Uygurca’da “kam” sözcüğü “din adamı”anlamında değil, büyücü, sihirbaz anlamında kullanıldığı bilinmektedir.

Uygurca’da “şaman”, “hastalıkları gideren, acıları dindiren, çılgınlıkları, saraları yatıştıran, hastalara ilaç yapan kimse” anlamında, “otacı” diye anılmıştır. Çin kaynaklarına göre, Kırgızlar’da şamanın adı gan’dır. Altaylılar ve Uranhalar şamana kam, kamların yönettikleri törenlere de kamlama demişlerdir. Moğolca’da şamanın karşılığı ise böge’dir. Orhun yazıtlarında ve ele geçen Göktürkçe yazılı metinlerde ne “din adamı” anlamında, ne de “şaman” anlamında kam sözcüğüne rastlanmadığı gibi, hiçbir belgede şamanlıkla ilgili açıklamalara rastlanmamıştır.

Bütün bunlarla birlikte, bozkırlar alanındaki dinsel inançların samanlığa bağlanması bir gelenek (alışkanlık) haline gelmiş ve Eski Türk dininin temel niteliğini oluşturduğunda bir hemfikir (görüş birliği) oluşmuştur. Buna etken, 19. y.y.ın ikinci yarısında özellikle Rus araştırmacıların Sibirya’da yaşayan Türk kökenli halklar arasında yaptıkları incelemelerdir.

Gerçek şamanlığın eski Türk topluluklarında görülen tanrılarla ve yer-su inançlarıyla ilgisi olmadığı görülmektedir. Bazı Rus ve Türk araştırmacıları ( bu arada Ziya Gökalp ) şamanlığı, Türkler’in İslam dan önce bağlı oldukları din saymışlardır. Onlara göre günümüzdeki Yakutlar arasında varlığını sürdüren şamanlık eski Türkler’in de diniydi. Fakat daha yeni arştırmalar şamanlığın Türkler’e özgü olmayıp bütün Asya’ya yayıldığını ( Samoyedler’den Endonezya adalarına kadar ) ve Amerika kızılderili kültürlerinde de benzerlerine rastlanan bir sihir sistemi olduğunu göstermektedir. Eldeki tarih belgelerine göre birçok Asya halkında görülen samanlık Moğol istilasından sonra Türkler arasında yayılmıştır. Bundan önceki belgelerde Türk tarihinde şamanlıkla ilgili bir belge bulunmamaktadır. Bu yüzden Göktürkler’in dini samanlık değil, benzerine Çin’de ve Japonya’da rastlanan ikici ve uyumcu bir Gök-Yer dinidir.

Samanlığın eski Türk topluluklarının diniyle bir ilgisi olmamasına rağmen, arada şaşırtıcı benzerlikler bulunması doğal sayılmalıdır. Şamanlığın temel özelliği, yayıldığı bölgelerdeki halkın ruh dünyasına kolayca uyarlanabilmesidir. Şamanlıktaki vecd (kendinden geçme), ruhun tanrılarla ilişki kurması konusunda eski Türk topluluklarında, doğada varsaydıkları gizemli güçleri adamakıllı istismar etmiştir. Bu durum, özellikle atalar kültünün, kartal inancının, demirciliğin ve at kurban etmenin şamanlığa özgü bir nitelik taşımasında görülür. Böylece şamanlık eski Türkler’in inançlar sistemini yavaş yavaş işlemeyi başarmış, zaman içinde bir “din” sağlamlığına ulaşmıştır.

III. ŞAMANİZM VE ESKİ TÜRK İNANÇ SİSTEMİNE BİR ( EZOTERİK ) YAKLAŞIM VE SEMAVİ DİNLERE ETKİSİ

Tarihçi ve yazar Enver Behnan Şapolyo, ‘Tarih Boyunca Türk Tefekkürü Şamanizm Tefekkürü” adlı kitabını Şamanizm ve Türk tefekkürüne ayırmış ve Şamanizm ile Türk inanç sistemini eş kabul ederek, bu inanç sisteminin semavi dinlerdeki ( Musevilik, Hıristiyanlık, İslam ) günümüze kadar gelen oluşum ve etkilerini incelemiştir :

İNANÇLA İLGİLİ DÜŞÜNCELERİN DOĞUŞ YERİ

İlk inanç tefekkürü Asya’da yaşamakta olan insanlar arasında doğup gelişmiştir. İnsanlığın ilk ulu tefekkürü Orta Asya’da Tanrı Dağı sakinlerinde doğmuştur. Bu ülkede yaşayanlar yalnızca Türkler’di. Türkler bu ilk yurtlarına “Günortaç”, doğu kesimine “Hatay Ülkesi”, batı kesimine “Horasan İli”, kuzey kesimine de “Kıpçak Ülkesi” adını vermişlerdi. Bu ülkede doğan inanç sistemi üç merkezde kendini göstermiş ve temelleşmiştir : Birincisi Günortaç’ta “Şamanizm” ; ikincisi Orta Asya’dan Mezopotamya’ya göç eden Sümerler’in inancı ; üçüncüsü ise yine göçün sonucu, Mısır’da Menfıs mevkiindeki “hermetizm” tefekkürüdür,

1. Şamanizm

Şamanizm ; evrenin yaradılış düşüncesidir. Bu ilk düşünceler Orta Asya’daki Eski Türkler tarafından ele alınarak yaradılış sırları çözülmeye çalışılmıştır. Sonunda bütün varlıkların, evreni kaplayan bir nur olduğu, bu nurun da “Hüsn-ü Mutlak” (mutlak güzellik) olduğu inancına varılmıştır.

Yaradılış Efsanesi

Kainat (evren) henüz yaratılmadığı zamanda, yukarıda gök, aşağıda yer ve canlı mahluk ta yoktu. Kainatı yaratan Hüsn-ü Mutlak bu güzelliği tecelli ettirmeyi düşündü, bu güzellikten bütün varlıklar bir anda hasıl oldu. Bunlar arasından insan, evrenin özvarlığını düşündü, bunun Nur-u Ziya olduğu sonucuna vardı. Gök alemini kaplayan “yaratıcı ve yaşatıcı”, nur-u ziyayı dünyaya hayat vermek üzere Güneş’i bahşetti, ayı da ona eş olarak yarattı. Güneş’e inananlar “Şamanizm” inanç sistemini oluşturdular. Böylece Şamanizm Türk tefekkürü olarak ortaya çıktı.

Şamanizmde güneşe gün ana denmekte ve göğü ve yeri aydınlatmaktadır. Ay ise ay ata’dır. Bunlar nur-u ziya varlığının kutsallarıdır. Şamanizmde güzelliğin timsali güneş olduğu için kutsaldır, tan yeri ağarırken ona ibadet edilir. Türkler’e göre evrende bütün varlıklar dört eşit parçaya bölünmüştür. Dört’te manevi cevher vardır; dört yön de dört renk te ( gök - kızıl - ak - kara ) kutsaldır. Şamanizmin din adamlarına “şaman” veya “kam” denir. Şamanın ayin yönetmek yanında, sihirle ilgili bazı görevleri de vardır. Şaman kırmızı külah giydiğinden “kızılbaş” “diye de anılır, kopuz, tef, davul çalar, raks eder. Şaman olmak birçok şarta ve merasime bağlıdır. Bunlar kainatın sırlarını çözen tefekküre sahiptirler. Bu tefekkür sisteminin izlerine İslamiyet te tasavvufta rastlıyoruz. Türkler Müslüman olduktan sonra Şamanizm, tasavvuf şeklinde Horasan Erenleri vasıtasıyla Anadolu’ya yayılmıştır. Horasan Erenleri’nin en büyüğü mutasavvuf Ahmet Yesevi’dir. Onu izleyenler Hz. Mevlana, Hacıbektaşı Veli, Ahi Evren Veli, Hacı Bayram Veli Mir. Bu kişiler tasavvuf yoluyla Şamanizmi Türk tarikatları bünyesinde asırlarca yaşatmış ve günümüze kadar gelmesine sebep olmuşlardır.

2. Sümer Medeniyeti ve İnanç Tefekkürü

Güneşe yani Nur-u Ziya denilen ebedi güzelliğe inanan dini sistem Şamanizm tefekkürü, M. Ö. 5000 dolaylarında Türkler’in Orta Asya’dan Mezopotamya’ya göç etmeleri sonucunda Sinear bölgesinde yerleşen Sümerler tarafından taşınmıştır. “Güneş Sistemi” olarak gelişen bu inanç sisteminde, Sümerler’in en ulu ilahı Güneş’ti.

Güneş inancı, Şamanizmden kaynaklanan ve Orta Asya’dan göç etmiş Türkler’ce oluşturulan bir inançtı. Sümer Türkleri’nin büyük bir medeniyet merkezi olan Uruk’ta yeni bir inanç gelişti : Bu yeni inanç düşüncesini Uruk’lu bir heykeltraş olan Azer’in oğlu İbrahim oluşturdu. Bu ilk tek tanrı fikridir. Bu tek tanrı tefekkürü Sümer Türkleri medeniyetinin mirasçısı olan Sami kavimlere geçti. Museviler. Hıristiyanlar ve Müslümanlar tek tanrı inancını kabul ederek üç büyük (semavi) din doğdu,

3. Mısır Medeniyeti ve İnanç Tefekkürü

Şamanizm tefekkürü Sümerler’le beraber Mısır’a yerleşen Türkler kanalıyla Hermetzim ( Hermestod ) Tefekkürünü oluşturdu. Mısır’ın deltasına yerleşen oymaklar “nom” adı ile siteler kurdular. Bunların içinde Türk oymaklarının isimlerini taşıyanlar vardır: Bunlardan birinin adı “Yuf’tur ki bu ada halen Orta Asya’nın bir çok yerinde rastlanmaktadır. Tenis şehri de “Tan” oymağının adını taşımaktadır. Nom sitelerinin devlet başlarına “sanı” denirdi. Saru eski Türkçe’de “nur” anlamındadır. Hükümdarlar güneşin nurundan unvanlarını almışlardır. Mısırlılar, güneş mabetlerine de “het saru” (nur şatosu) derlerdi. Saru Sümer dilinde “hükümdar, prens” anlamındadır. İbranice’de “şaru” kelimesi “prens” demektir. Mısırlılar’da ilk medeniyet kuranların dilleri de Ural-Altay dilinden doğmuş bir karışım olduğu anlaşılmaktadır. Özellikle din, tefekkür ve ahlaka ait sözcükler Türkçe köklüdür. Mısır dini (inancı) Şamanizme pek benzemektedir: Eski Türkler’de olduğu gibi Mısır’da da güneş ve onun nuru ilahlarıdır, bu nuru kaplayan da göktür. Mısır inancında en önemli rol sahibi güneştir. Bu düşünce sistemi hermetizm olarak adlandırılan tefekkürü oluşturmuştur.

Devamı

 



SAYFA> | 1 | 2 | 3 |

YUKARI

 

| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Turizm | Medya | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |