%@ Language=VBScript %>
| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Turizm | Medya | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |
Ortaçağ araştırmaktan yorgun düşen insanın batıl inançlara teslim olduğu bir dönemdir. Teslimiyetin sorunları çözemeyeceği zamanla anlaşılmış ve insanı karanlığa iten bu teslimiyetçi anlayış ile mücadele başlamıştır. Rönesans la birlikte doğayla ilgili her türlü araştırmanın gözlem ve deneye bağlı olması gerektiği savunulmaya başlanmıştır. Yani olaylara bilimsel yöntemle bakılmaya başlanmıştır. Bu olgu teknolojik devrime, teknolojik ilerleme de yeni buluşlara yol açmıştır. İnsanlık hızla kendini doğanın sınırlamalarından soyutlamaya başlamıştır. Doğa artık insanın, sadece parçası olduğu bir şey olmuş, insan doğayı kullanmaya, ondan faydalanmaya başlamıştır. Bu bağlamda Rönesans insanlık tarihi için çok önemli bir dönüm noktasıdır.
Batı toplumunda bilimsel düşüncenin alabildiğine gelişmeye başladığı, serbest girişimciliğin gelişmeye açık ortamında bir süre sonra sermaye birikimi de oluşmuştur. Ortaçağın sonlarına doğru para ekonomisine ve banka sistemine dayalı, el sanatları ve ticaretin canlı bir şekilde var olduğu kentler oluşmaya başlamıştır. Böylece o zamana kadar sadece kilise ve derebeylerinin elinde bulunan servet ve sermayenin yanında, kendi birikimlerini oluşturmaya başlayan bir burjuva sınıfı ortaya çıkmıştır. Bu durum yaşam için gerekli olan maddelerin parayla satın alınabilmesini sağlamıştır. Yaşanan gelişme, bireylerin çabalarını, hayal gücü ve yaratıcılıklarını destekleyen bir gelişmedir. Böylece insan yepyeni şeyler üretmeye başlamıştır.
Bu sürecin devamında atölyeler bazında yapılmakta
olan bir üretimden yavaş, yavaş fabrikalara doğru geçilmiştir. Teknolojik
gelişim dev adımlarla ilerlemiş, kurulan büyük işletmelerde kısa zamanda
büyük sayılarda ürünün standart ve düşük maliyetlerle üretimi sağlanmıştır.
Büyük işletmelerde bir araya gelen insanlar kendi dallarında uzmanlaşmaya
başlamış ve büyük bir iş bölümü ortaya çıkmıştır. Endüstri
devrimi olarak isimlendirilen bu oluşum ile batı toplumu bilinçlenmeye başladığı
bir çağı da yakalamıştır. Bu çağın insanı, orta çağ insanından
farklı olarak öte dünya yerine bu dünya için yaşamakta, din kardeşi
olarak değil insanca yaşama hakkını arayan bir birey olarak topluma katılmaktadır.
ENDÜSTRİ DEVRİMİ
İnsanlık tarihinde iki büyük aşama vardır:
Bunlardan birincisi insanın göçebelikten kurtulup yerleşik düzene geçmesi,
avcılıktan, tarıma ve hayvancılığa yönelmesidir.
İkinci aşama ise topraktan koparak teknik dünyanın yaratılması olmuştur.
İnsanın tüketicilikten üreticiliğe geçişi binlerce yıl sürmüştür. Yerleşik düzene geçiş kalıcı eserlerin oluşmasını sağlamış ve sosyal, kültürel ve teknik alanlarda birikimler elde edilmiştir. Bu süreç endüstri devrimine kadar devam etmiştir.
Teknik dünyanın yaratılmaya başlandığı 18. yüzyıl "Endüstri Çağı" olarak tanımlanıyor. "Endüstri Çağı" batı kültüründe teknolojinin gelişmesi ile başlayan bir süreçtir. Ancak bu süreç sadece batı toplumu ile sınırlı kalmamış, tüm insanlık tarihinin büyük sonuçlar getiren bir aşaması olmuştur.
Batı' da doğan ve dünyanın her bir yanını sarmaya başlayan endüstri dünyasının kuruluşunda, işveren, işçi, iktisatçı, işletmeci, mimar, mühendis, teknisyen, sanatçı, bilim adamı, düşünür vb. çeşitli uzmanlık dalından gelen sayısız insanın emeği yatmaktadır. Yeni bir düşünce bu toplulukları bir araya getirmiş ve tarihte görülmemiş olan bir işbirliği ve buna bağlı bir işgücü ortaya çıkmıştır.
Yaşam 19. yy başında Avrupa'da yaşanan endüstri devriminden bu yana olağanüstü hızlı gelişen değişimlere uğramıştır.
İnsan kaynağına dayalı, ağırlıklı olarak elle yapılan ve dar kapsamlı bir kitleye ulaşan bir üretimden, makinelerle milyonlarca ürünü çok kısa zamanda üreterek geniş kitlelere yayılmayı sağlayan bir üretim tarzına dönüşülmüştür.
19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başında gelinen bu noktada sanatsal alanda da büyük gelişmeler yaşanmaktadır. Batının kafasında altı yüzyıl kök salan bireysellik bilinci yerini, yavaş yavaş, endüstri dünyasının eşitliği ön plâna çıkartan yaşam üslubuna bırakmaya başlamıştır. Endüstri dünyasının en önemli özelliği olan standartlaşmaya doğru gidiş sonucu oturulan evler, kullanılan eşyalar giderek standart ölçü ve örneklere dayandırılmaya başlanmıştır. Bu dünyada dostluk, sevgi gibi en yüksek değerlerde bile sosyal normların etkisi hissedilir olmuştur.
Endüstrileşme ile birlikte toplumsal yaşamda da büyük değişiklikler oluşmuştur. Büyük kitleler tarımsal alandan koparak kentlere göç etmişler, büyük yığınlar merkezlerde toplanmaya başlamıştır. Endüstrileşmiş yörelere kırsal kesimden göç yüzyıllar boyu devam etmiştir. Toprağa bağlı yaşamaya alışmış topluluklar kentlerde yapay bir dünyada yaşamaya zorlanmışlardır. 19. yüzyıl sonlarına kadar süren tarımcılık kültürü yerini kent kültürüne bırakmaya başlamıştır. Sürekli toprağa basan insanlar artık asfalt, cam, taş ya da sunî malzemeden oluşan zeminler üzerinde yaşamlarını sürdürmektedirler.
Teknolojinin oluşturulması ve kullanılması insan yaşamına olumlu ve olumsuz birçok etkiler yapmıştır.
İnsanın kendini tanıma yolunda dur durak bilmeyen çabaları ile birçok keşif ve icatlar gerçekleşmiştir. Elde edilen bu yeni değerler ilk aşamada lâboratuar ortamında kullanılırken daha sonra günlük hayatın da parçası olmuştur. Bu teknolojik gelişim tarih boyunca yaşanılan ölçekleri sürekli büyütmüştür. Bunlar insanlığın gelişimi için yararlı olmakla beraber bir kısmı da zarar anlamında kullanım bulmuşlardır.
Teknolojik gelişmelerle yaşam koşulları gittikçe iyileşirken diğer taraftan da dengeler değişmeye başlamıştır. Örneğin, insanlar küçük topluluklar halinde yaşarlarken, kullandıkları basit silâhlarla ancak yerel boyutta kalan savaşlar yapabiliyorlardı. Bu savaşlarda da kayıplar az oluyordu. Teknoloji ile birlikte bölgesel ve hatta tüm dünyayı saran boyuta geldiler. Nükleer başlıkla yüklenmiş füzeler, bunlara enerji sağlayan atom santralleri, füzelere kumanda olanağı tanıyan radyo frekansı, laser kontrol devreleri, bilgisayar kontrollü savaş sistemleri ve buna benzerleri ile artık savaşlarda yüzlerle ölçülen kayıplar milyonlarla ölçülmeye başlanmıştır.
M.Ö. 5000 yılında saatte 2 - 3 kilometre hızla gidebilen kızaklarla taşımacılık yapılmaktaydı. 20. yüzyılda jet motorunun yapılması ile saatte 1000 km’ lik hızın üzerine çıkılmıştır.
Teknolojinin gelişmesi ile doğadan ve dünya nimetlerinden daha çok yararlanılmış, ancak denetlenemeyen denge değişiklikleri sonucu aynı oranda da kirlilik ön plâna çıkmaya başlamıştır. Yani doğal gelişim hızının aşılması ile doğal denge bozulmuş ve yaratılan atıkların kendi kendini temizleyemediği, mutlaka insan müdahalesinin gerektiği bir yapı oluşmuştur. Ekolojik denge kontrol dışı bir şekilde bozulmaya başlamıştır. Belirtildiği gibi Rönesans’la birlikte insanların aya kadar gidebilmesini sağlayan bir süreç başlamıştır. Bu sürecin, teknolojinin kötü ve kötüye kullanımları sonucu içinde yaşadığımız dönemde Hiroşima ve Çernobil'e de vardığı düşünülmektedir.
Teknolojik gelişme, çıkrık makinesi ile beraber işsizliğe, ilâçlarla beraber yeni hastalıklara, tarımın modernleşmesi ile beraber toprağın fakirleşmesine, çamaşır - bulaşık makinesi, buzdolabı gibi yaşamı kolaylaştıran cihazlarla beraber çevre kirliliği ve endüstriyel atıkların oluşmasına yol açmıştır.Teknolojik ilerleme sonucu doğal bir dünya ve yaşamdan, yapay bir yaşama ve sanal bir dünyaya geçiş olmaya başlanmıştır.
| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Turizm | Medya | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |