<%@ Language=VBScript %> TEKNOLOJİ VE İNSAN Sayfa 2

 

| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Turizm | Medya | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |

SAYFA> | 1 | 2 | 3 |   

Ortaçağ araştırmaktan yorgun düşen insanın batıl inançlara teslim olduğu bir dönemdir. Teslimiyetin sorunları çözeme­yeceği zamanla anlaşılmış ve insanı karanlığa iten bu teslimi­yetçi anlayış ile mücadele başlamıştır. Rönesans la birlikte doğayla ilgili her türlü araştırmanın gözlem ve deneye bağlı olması gerektiği savunulmaya başlanmıştır. Yani olaylara bilim­sel yöntemle bakılmaya başlanmıştır. Bu olgu teknolojik dev­rime, teknolojik ilerleme de yeni buluşlara yol açmıştır. İnsan­lık hızla kendini doğanın sınırlamalarından soyutlamaya baş­lamıştır. Doğa artık insanın, sadece parçası olduğu bir şey ol­muş, insan doğayı kullanmaya, ondan faydalanmaya başlamış­tır. Bu bağlamda Rönesans insanlık tarihi için çok önemli bir dönüm noktasıdır.

Batı toplumunda bilimsel düşüncenin alabildiğine gelişmeye başladığı, serbest girişimciliğin gelişmeye açık ortamında bir sü­re sonra sermaye birikimi de oluşmuştur. Ortaçağın sonlarına doğru para ekonomisine ve banka sistemine dayalı, el sanatları ve ticaretin canlı bir şekilde var olduğu kentler oluşmaya başlamıştır. Böylece o zamana kadar sadece kilise ve derebeylerinin elinde bulunan servet ve sermayenin yanında, kendi birikimlerini oluşturmaya başlayan bir burjuva sınıfı ortaya çıkmıştır. Bu du­rum yaşam için gerekli olan maddelerin parayla satın alınabilme­sini sağlamıştır. Yaşanan gelişme, bireylerin çabalarını, hayal gücü ve yaratıcılıklarını destekleyen bir gelişmedir. Böylece insan yepyeni şeyler üretmeye başlamıştır.

Bu sürecin devamında atölyeler bazında yapılmakta olan bir üretimden yavaş, yavaş fabrikalara doğru geçilmiştir. Teknolojik gelişim dev adımlarla ilerlemiş, kurulan büyük işletmelerde kısa zamanda büyük sayılarda ürünün standart ve düşük maliyetlerle üretimi sağlanmıştır. Büyük işletmelerde bir araya gelen insanlar kendi dallarında uzmanlaşmaya başlamış ve büyük bir iş bölümü ortaya çıkmıştır. Endüstri devrimi olarak isimlendirilen bu oluşum ile batı toplumu bilinçlenmeye başladığı bir çağı da yakalamıştır. Bu çağın insanı, orta çağ insanından farklı olarak öte dünya yerine bu dünya için yaşamakta, din kardeşi olarak değil insanca yaşama hakkını arayan bir birey olarak topluma katılmaktadır.

 

ENDÜSTRİ DEVRİMİ

İnsanlık tarihinde iki büyük aşama vardır:
Bunlardan birincisi insanın göçebelikten kurtulup yerleşik dü­zene geçmesi, avcılıktan, tarıma ve hayvancılığa yönelmesidir.
İkinci aşama ise topraktan koparak teknik dünyanın yaratıl­ması olmuştur.

İnsanın tüketicilikten üreticiliğe geçişi binlerce yıl sürmüştür. Yerleşik düzene geçiş kalıcı eserlerin oluşmasını sağlamış ve sosyal, kültürel ve teknik alanlarda birikimler elde edilmiş­tir. Bu süreç endüstri devrimine kadar devam etmiştir.

Teknik dünyanın yaratılmaya başlandığı 18. yüzyıl "Endüstri Çağı" olarak tanımlanıyor. "Endüstri Çağı" batı kültüründe teknolojinin gelişmesi ile başlayan bir süreçtir. Ancak bu süreç sadece batı toplumu ile sınırlı kalmamış, tüm insanlık tarihinin büyük sonuçlar getiren bir aşaması olmuştur.

Batı' da doğan ve dünyanın her bir yanını sarmaya başlayan endüstri dünyasının kuruluşunda, işveren, işçi, iktisatçı, işletme­ci, mimar, mühendis, teknisyen, sanatçı, bilim adamı, düşünür vb. çeşitli uzmanlık dalından gelen sayısız insanın emeği yatmaktadır. Yeni bir düşünce bu toplulukları bir araya getirmiş ve tarihte görülmemiş olan bir işbirliği ve buna bağlı bir işgücü ortaya çıkmıştır.

Yaşam 19. yy başında Avrupa'da yaşanan endüstri devrimin­den bu yana olağanüstü hızlı gelişen değişimlere uğramıştır.

İnsan kaynağına dayalı, ağırlıklı olarak elle yapılan ve dar kapsamlı bir kitleye ulaşan bir üretimden, makinelerle milyon­larca ürünü çok kısa zamanda üreterek geniş kitlelere yayılma­yı sağlayan bir üretim tarzına dönüşülmüştür.

19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başında gelinen bu noktada sa­natsal alanda da büyük gelişmeler yaşanmaktadır. Batının ka­fasında altı yüzyıl kök salan bireysellik bilinci yerini, yavaş ya­vaş, endüstri dünyasının eşitliği ön plâna çıkartan yaşam üslu­buna bırakmaya başlamıştır. Endüstri dünyasının en önemli özelliği olan standartlaşmaya doğru gidiş sonucu oturulan ev­ler, kullanılan eşyalar giderek standart ölçü ve örneklere dayan­dırılmaya başlanmıştır. Bu dünyada dostluk, sevgi gibi en yüksek değerlerde bile sosyal normların etkisi hissedilir olmuştur.

Endüstrileşme ile birlikte toplumsal yaşamda da büyük de­ğişiklikler oluşmuştur. Büyük kitleler tarımsal alandan koparak kentlere göç etmişler, büyük yığınlar merkezlerde toplanmaya başlamıştır. Endüstrileşmiş yörelere kırsal kesimden göç yüzyıl­lar boyu devam etmiştir. Toprağa bağlı yaşamaya alışmış top­luluklar kentlerde yapay bir dünyada yaşamaya zorlanmışlar­dır. 19. yüzyıl sonlarına kadar süren tarımcılık kültürü yerini kent kültürüne bırakmaya başlamıştır. Sürekli toprağa basan insanlar artık asfalt, cam, taş ya da sunî malzemeden oluşan zeminler üzerinde yaşamlarını sürdürmektedirler.

TEKNOLOJİNİN  İNSAN YAŞANTISINA ETKİLERİ

Teknolojinin oluşturulması ve kullanılması insan yaşamına olumlu ve olumsuz birçok etkiler yapmıştır.

İnsanın kendini tanıma yolunda dur durak bilmeyen çabala­rı ile birçok keşif ve icatlar gerçekleşmiştir. Elde edilen bu ye­ni değerler ilk aşamada lâboratuar ortamında kullanılırken da­ha sonra günlük hayatın da parçası olmuştur. Bu teknolojik ge­lişim tarih boyunca yaşanılan ölçekleri sürekli büyütmüştür. Bunlar insanlığın gelişimi için yararlı olmakla beraber bir kıs­mı da zarar anlamında kullanım bulmuşlardır.

Teknolojik gelişmelerle yaşam koşulları gittikçe iyileşirken diğer taraftan da dengeler değişmeye başlamıştır. Örneğin, in­sanlar küçük topluluklar halinde yaşarlarken, kullandıkları ba­sit silâhlarla ancak yerel boyutta kalan savaşlar yapabiliyorlar­dı. Bu savaşlarda da kayıplar az oluyordu. Teknoloji ile birlikte bölgesel ve hatta tüm dünyayı saran boyuta geldiler. Nükleer başlıkla yüklenmiş füzeler, bunlara enerji sağlayan atom sant­ralleri, füzelere kumanda olanağı tanıyan radyo frekansı, laser kontrol devreleri, bilgisayar kontrollü savaş sistemleri ve buna benzerleri ile artık savaşlarda yüzlerle ölçülen kayıplar milyon­larla ölçülmeye başlanmıştır.

M.Ö. 5000 yılında saatte 2 - 3 kilometre hızla gidebilen kı­zaklarla taşımacılık yapılmaktaydı. 20. yüzyılda jet motorunun yapılması ile saatte 1000 km’ lik hızın  üzerine çıkılmıştır.

Teknolojinin gelişmesi ile doğadan ve dünya nimetlerinden daha çok yararlanılmış, ancak denetlenemeyen denge değişik­likleri sonucu aynı oranda da kirlilik ön plâna çıkmaya başla­mıştır. Yani doğal gelişim hızının aşılması ile doğal denge bozulmuş ve yaratılan atıkların kendi kendini temizleyemediği, mutlaka insan müdahalesinin gerektiği bir yapı oluşmuştur. Ekolojik denge kontrol dışı bir şekilde bozulmaya başlamıştır. Belirtildiği gibi Rönesans’la birlikte insanların aya kadar gi­debilmesini sağlayan bir süreç başlamıştır. Bu sürecin, teknolo­jinin kötü ve kötüye kullanımları sonucu içinde yaşadığımız dönemde Hiroşima ve Çernobil'e de vardığı düşünülmektedir.

Teknolojik gelişme, çıkrık makinesi ile beraber işsizliğe, ilâç­larla beraber yeni hastalıklara, tarımın modernleşmesi ile bera­ber toprağın fakirleşmesine, çamaşır - bulaşık makinesi, buzdo­labı gibi yaşamı kolaylaştıran cihazlarla beraber çevre kirliliği ve endüstriyel atıkların oluşmasına yol açmıştır.Teknolojik iler­leme sonucu doğal bir dünya ve yaşamdan, yapay bir yaşama ve sanal bir dünyaya geçiş olmaya başlanmıştır.

Devamı

 



SAYFA> | 1 | 2 | 3 |

YUKARI

 

| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Turizm | Medya | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |