<%@ Language=VBScript %> Evrenin ve İnsanın Evrimi Sayfa 3

 

| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Turizm | Medya | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |

SAYFA> | 1 | 2 | 3 |   

 

Amip gibi tek hücreli, basit canlılarda uyaranlara tepki verme, tehlikeden kaçıp gıdâya yanaşma, bunları yapmak için karar verme yeteneğinin bulunduğunu biliyoruz. Bu bakımdan, bu en iptidaî canlılar da tıpkı bir nöron gibi fonksiyon gösteriyorlar ama bunu canlının tamamı, çok daha elemanter düzeyde yapıyor. Aslında, ileride göreceğimiz gibi, nöronlar da beyindeki ilk imâl edilmeleri ve onu takip eden göçleri esnasında, radial glial rehberlerinin önderliğinde hareket edebilme yeteneği sergilerler ama sonra bu yeteneklerini kaybederler. Eğer başka bir sebeple hayatı sona ermezse, amiplerde bizimki gibi bir ölüm de söz konusu değildir. Kendi DNA'sının bir kopyasını oluşturarak, basitçe ikiye bölünür ve, cesetsiz bir ölümü müteakip, iki yeni “genç” amip ortaya çıkar. Evrim ilerledikçe elemanter fonksiyonların daha karmaşık hâl aldıkları, basit kolonizasyondan çok hücreliler âlemine geçildikten sonra da, bunları yürütmek üzere bir araya gelmiş hücreler, onların birleşmesinden oluşmuş organlar ve organlardan oluşmuş birtakım organizmaların ortaya çıktığı görülür. Bu organizmaların basitçe bölünerek çoğalmaları imkânsız olacağından, zamanla eşeysel (sexual) üreme gelişir. İlkel canlılarda haber alma, değerlendirme, karar verme ve icra fonksiyonlarını canlının bir anlamda bütününün yaptığını anlatmıştık. Evrimleşme ilerledikçe, tıpkı diğer özelleşmiş organ sistemleri gibi bu fonksiyonu üstlenen bir sinir sisteminin geliştiği görülür. Solucanlarda sinir hücrelerinin gangliyonlar hâlinde toplandıkları, bunların da her birinin bağımsız karar verme özelliğine sâhip olduğunu görürüz; nitekim ilkel bir solucanı ikiye bölerseniz, gangliyonları zarar görmemişse, iki yeni canlı solucan bireyi ortaya çıkacaktır. Daha mütekâmil solucanlarda ise kafanın oluşmaya başladığı dikkati çeker. İşte, bütün diğer organların ve sistemlerin yöneticisi, en mütekâmil hücre olan nöronlar da ilkel canlılarda gangliyonlar hâlinde toplanırken, zamanla en üst yönetici kısım baş bölgesinde bir araya gelerek beyni husule getirmiştir (ensefalizasyon). Hemen bütün çok hücreli yaratıkların yeni ortamlara baş bölgelerini sokarak girdikleri bilinir. Çünkü özellikle fotik ve şimik uyaranları algılayacak algılayıcı hücreler veya organlar burada toplanmıştır. Zamanla beynin de tekâmül ettiği görülür ve omurilikte iç kısımda bulunan gri madde en üst tabakayı oluşturarak, bir zar gibi beyni çevirmeye başlar ve ortaya serebral korteks çıkar (kortikalizasyon). Beyin de tekâmül edip erken sürüngen beyni, eski memeli beyni aşamalarından geçilmiştir. Sonunda, en üst primatlarda bulunan yeni memeli beyni gelişmiş, korteksin en mütekâmil hali de insana nasip olmuştur. MacLean en gelişmiş canlılar olan memelilerin beynini üç tane iç içe geçmiş ama fonksiyonel devamlılık ve bütünlük arz eden tek bir beyin gibi telâkki ederek buna “triune” demiş ve evrimdeki ensefalizasyonun aşamalarının en son hâlini tanımlamıştı: En içte ve ilkel olan sürüngen beyni bazal çekirdekleri ve tâ sürüngenlik aşamasından kalma yapıları ihtiva eder; günlük rutinlenn, subrutinlerin ve birtakım prosemantik (pre-linguistik) fonksiyonların icrasından sorumludur. Onun üzerinde eski memeli beyni (limbik veya viseral beyin) bulunur ve memeli hayatı için elzem olan bakım, annelik ihtimamı ve oyun oynama gibi  sürüngenlerde bulunmayan davranışları düzenler. En evrimleşmiş olarak dıştaki yeni memeli beyni yer alır ki, hassas duyusal analiz, motor koordinasyon, hâfıza ve çağrışımların düzenlenmesinin yanı sıra, homo sapienste lisan yoluyla iletişimi düzenler.

Gerek toplam beyin hacmi, gerekse frontal ve temporo-pariyetal korteksin kalınlığı insanda en yüksek ölçüdedir. Sıçan beyninden insana doğru incelendiğinde, biyolojik evrim inkâr edilemez delillerini görürsünüz. İnsan beyni, bilinen bütün diğer canlı türlerininkinden daha büyük, daha ağır, beyin/vücut oranı en yüksek ve daha gelişmiştir. Global tekâmülün yanı sıra, insan beyninde bâzı bölgelerin çok daha geliştiği, bâzı bölgelerinin ise gerilediği fark edilir. Zekâ, uzun vâdeli plânlar için gerekli çağrışımların yapılmasından sorumlu prefrontal korteks toplam kedi korteksinin sadece %3.5’unu, maymunlarınkinin %11.5’ini, insanlarınkinin ise %30 kadarını oluşturur. Buna karşılık, primer görme korteksi maymunlarda %17, insanlarda sâdece %1.5’luk kısmı kaplar. Bunun teleolojik izahı çok basittir: Zekâ ve soyut düşünce ile ilgili bölgeler geliştiği oranda, daha basit ve türün hayâtiyetini idâme ettirebilmesi için elzem fonksiyonların önemi azalmaktadır. Maymunun etrafını çok iyi görebilmesi avlanma, eşleşme, korunma gibi pek çok fonksiyon açısından çok önemliyken, insanın telefonla bakkala sipariş vermesi, eşini tanıması ve kendini koruması için bu derecede gelişmiş görme duyusuna ihtiyacı yoktur. Koku duyusu bir köpek için vaz geçilmez önem taşır; hele tabiî şartlar altında, koku alamayan bir köpeğin hayatta kalması mümkün değildir. Bu yüzden de köpeklerin “koku beyni” insana nispetle müthiş gelişmiştir; halbuki, koku almadan yaşayan milyonlarca insan mevcuttur.

İnsan türünde tekâmül kültürel açıdan da devam etmektedir. Sürekli olarak nurtürel ve kültürel girdilerle yüklendiği için, beyinlerimizin organizasyonu değişmektedir. Son senelerde tesbit edilen ve nöral plastisite denen bir olgu var: Sürekli ve tekrarlayıcı uyaranlar, merkezî sinir sisteminin ve onun yönettiği bütün organizmanın yapısal özelliklerini, muhtemelen müteâkip nesillere de geçebilecek şekilde değiştirebilmektedir. İnsan türünde son 250.000 sene zarfında aşikar bir filetik evrim kaydedilmemiştir. Ancak ufak ekotipik ve fenetik varyasyonlar olagelmiştir. Bunun, a) sürenin henüz yeterli olmaması; b) giyinme, barınma gibi asgarî düzeyde davranışlardan başlayarak, medeniyetin getirdiği imkânların çevresel stresörleri azaltması gibi muhtemel sebepleri üzerinde durulmaktadır. Çeşitli ve özellikle de yeni zuhur eden hastalıklar, çevre kirlenmesi, kalabalıklaşma benzeri sosyal ve fizik zorlamalar insan türünü de etkilemektedir. ABO kan gruplarında, orak hücreli aneminin ortaya çıkışında bunlar gözlenmiştir. Bu ve benzeri fenetik ve mozaik zorlanmaların eninde sonunda homo sapiens sapiensin de evrimleşmesine yol açacağına dâir ciddî bilimsel tahminler mevcuttur. Velev ki, çevre kirlenmesine mâni olmak, tabiatın korunmasına önem vermek, çeşitli hastalıklardan kurtulmak yolunda kendini aşmaya başlamış olan insanoğlunun bundan sonraki evrimi, pek muhtemeldir ki, diğer hayvanların mâruz kaldığı banal zorlayıcılardan korunmayı başardığı için, alışılagelenden farklı cereyan edecektir. Tefekkür etmek beyindeki frontal ve temporopariyetal bölgeleri, mistik ve artistik yaşantılar amigdala ve limbik sistemi sürekli olarak tembih etmektedir. Bilimde, her türlü sanatta sürekli ilerleme içerisinde olan insanoğlunun beyni gelişmeye devam edecektir. İcat ettiğimiz ve her geçen gün bizleri teknik açıdan daha da rahat hale getiren âletler sayesinde ellerimize ve kollarımıza daha az ihtiyaç duyar olacağız. Muhtemelen bizden daha da “insancıl” olacak müstakbel torun-türümüzün hem rölatif hem de mutlak anlamda daha büyük beyin (ve kafa) hacmine, daha küçük bir vücuda ve ekstremitelere sahip olacağı kestirilmektedir.


Prof. Dr. Mehmet Kerem DOKSAT
İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
Psikiyatri Ana Bilim Dalı

16.06.2001

 



 

 SAYFA> | 1 | 2 | 3 |

YUKARI

 

| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Turizm | Medya | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |