%@ Language=VBScript %>
| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Seferler | Hisler | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |
II - BUDA'NIN GÖREV YILLARI
Buda
kendinden
önceki dinsel eğitmenlerden, bilgelerden farklı bir tutum izlemiş, öğretisini
hiç bir ayrıcalık gözetmeden, hangi kasttan olursa olsun, soylu soysuz,
zengin fakir ayırımı yapmadan, herkese, her yerde, her olanağı kullanarak
iletmeye, ulaştırmaya çalışmıştır. Bu bakımdan Hindistan'da o güne dek
belirli kastların tekelinde içrek (esoteric.) olan dinsel öğretiyi,
her isteyenin elde edebileceği bir açıklığa kavuşturmuştur. Kuşkusuz
Buda'nın öğretisini evrenselleştiren en önemli özelliklerden biri budur.
Bundan başka Buda öğretisini yaymak için halkla daha kolay bağlantı kurmak
amacıyla halkın konuştuğu dilleri diyalekleri kullanmıştır. Ama
geleneklerin ezici baskısını yoketmek kolay olmuyor, O gün için halkın
dili olan Pali dili, sonradan tıpkı Sanskritçe gibi bir kutsal dil
durumuna gelmiştir.
Buda'nın görev yılları üne
kavuştuktan sonra, geniş bir halk kesiminin ilgisini çekmiş ve halkın gözü
önünde geçmiş olduğu için bu dönemin gençlik yıllarıyla karşılaştırılınca
tarihsellik bakımından daha inandırıcı olduğu, hiç olmazsa öyküdeki
olayların sahnelendiği çevrenin gerçekçi bir biçimde yansıtıldığı söylenebilir.
Görev yıllarının öyküsü söyle:
Buda,
kendisini
bırakıp gitmiş olan beş kaçınık çileci arkadaşını Benares yakınlarında
Ceylan Parkı'nda (İsipathana) bulmuş, beş çileci Buda'nın kendilerine
doğru yöneldiğini görünce, «Karşıdan kaçınık Gotama geliyor ama o
çileden, perhizden caymış, dünya nimetlerini seçmiştir. Bak nasıl gücü
kuvveti yerine gelmiş, eski güzelliğine kavuşmuş! Bunun için ona saygı göstermeyelim.
Ama ne de olsa soylu bir kimsedir, yanımızda yer açalım da dilerse otursun»
diye konuşmuşlar. Buda kendilerine yaklaşınca da kararlarını
uygulamaya koyamamışlar. Ayağa kalkıp saygıyla Buda'nın önünde eğilmemezlik
edememişler. Buda yanlarına oturunca «Gotama kardeş» diye söze
başlayacak olmuşlar, Buda hemen sözlerini kesip, «Bundan sonra
benimle konuşurken bana Gotoma kardeş demeyin, çünkü ben artık Buda oldum,
yolu buldum, size de yolu göstereceğim, yasa'yı (dharma) (21) öğreteceğim»
demiş,
Buda böylelikle bu sözlerle ilk
vaazına başlamış, insanları yanılgıdan, cahillikten kurtaracak olan dharma
tekerleğini ilk kez burada böylece çevirmeye başlamış.
Buda'nın çileci arkadaşları «Siz
ki perhizi bozup nefsinizin isteklerine yenik düştünüz, nasıl olurda tam ve
aşılmaz aydınlanmaya ulaşmış, en yüce gerçeğe ermiş olabilirsiniz?» diye
sormuşlar.
Buda
çilecilere,
«iki aşırı tutum vardır, birincisi kendini isteklere, tutkulara hiç
direnç göstermeden kapıp koyuvermek, yalnızca nefis hazlarının peşinde koşmak;
ikincisi kendine gereksiz yere acı vermek, çilelere katlanmak, boşu boşuna
nefsini körletmektir.» demiş. Sonra «Birde benim bulduğum bu iki aşırı
tutumun ortasındaki yol vardır. Ancak bu yoldan gidilirse insanın gözleri
açılabilir, anlayışa ve dinginliğe, iç suskunluğa, iç görüye, gerçeklerin
kavranmasına erişilebilir, Nirvana'ya götüren yol işte bu orta yoldur, ben
de bu yoldan yürüyerek tam ve aşılmaz aydınlanmaya eriştim.» diye
eklemiş. Sözünü şöyle sürdürmüş:
«Bu yol, sekiz basamaklı yüce yoldur.. Sekiz basamağıysa: tam görüş; tam anlayış; doğru sözlülük; tam davranış; doğru yaşam biçimi; tam çaba, tam uygulama; tam bilinçlilik; tam uyanıklıktır.»
«Kardeşlerim
yaşamdaki en temel gerçek ıstıraptır (dukkha); doğum ıstırapla olur; yaşlanma
ıstıraptır; hastalık, ölüm ıstıraptır; istemediğimiz, tiksindiğimiz
şeylerden kurtulamamak, sevdiğimiz, istediğimiz şeylere sahip
olamamam ya da onları yitirmek ıstıraptır. Kısacası benliğimizi, bireyliğimizi
oluşturan beş kümede toplayabileceğimiz, yaşama dört elle sarılmamızın
nedenleri ıstıraptır. (22)
«Istırabın kaynağıysa insanı bir doğumdan ötekine sürükleyen istekler ve tutkulardır. Bu isteklerin, tutkuların peşinde gidenler bazen şunda, bazen bunda nefis hazlarında doyum ararlar, yaşama, kalıcı olmayan şeylere dört elle sarılmaksa duyumsuzluktan başka bir şey getirmez insana. «Kardeşlerim ıstıraptan kurtulmanın yoluysa istekleri, tutkuları yok etmektir. Ta ki insanın içinde hiç bir istek, hiç bir tutkuya yer kalmasın. Bu amaca götüren yola gelince bu yol sekiz basamaklı yüce yoldur. Bunlar da tam görüş; tam anlayış; doğru sözlülük; tam davranış; doğru yaşam biçimi; tam çaba, tam uygulama; tam bilinçlilik; tam uyanıklıktır.
«İşte
kardeşlerim, ıstırap ıstırabın nedenleriyiz; ıstırabın yok edilmesi ve
bu amaca eriştiren yol konusunda benim bulduğum dört yüce gerçek bunlardır.»
Bu vaazı dinleyen beş çilecinin
önderliğini yapan Kondanna hemen o anda aydınlanmış, öteki dört çileciyse,
vaazı dinlediklerinden sonra geçen dört gün içinde aydınlanmayı başarmışlar.
Böylelikle bütün insanları giderek aydınlanmaya, yanılgıdan kurtulmaya götürecek
olan dharma tekerleği ilk kez Ceylan Parkında (İsipathana) çevrilmeye
başlanmış. Buda'nın ikinci vaazı ruh ya da ben diye bir şey
olmadığım açıklamak için yaptığı konuşmaymış. Bu konuşma da söyle
özetlenebilir;
«Gövde
(rupa) ruhu içermiş olamaz. Çünkü gövde er geç yok olacaktır. Ruh
duygularımız, coşkularımız (vedana) algılarımız (sanna), önceki düşüncelerimiz,
kararlarımız, eylemlerimizle biçim almış karakter özelliklerimiz
(sankhara), ayırt edici bilincimiz (vicnana) içinde de olamaz. Çünkü bunlar
da eninde sonunda yok olacaklardır. Ne dersiniz kardeşlerim gövdemiz kalıcı
mıdır yoksa geçici midir? Ya da duygularımız, coşkularımız, algılarımız,
karakter özelliklerimiz, ayırt edici bilincimiz kalıcı mıdır, geçici
midir?» Beş çileci de «Geçicidirler», diye yanıt vermişler.
«Geçici
olan, sürekli değişim içinde olan bir şeye bu "ben"im,
bu benim ruhumdur diyebilir misiniz?» Çileciler «Hayır, böyle
diyemeyiz», demişler. Buda sözü sürdürmüş «Bunu fark eden
benim gerçek öğrencilerim, gövdeye, duygu ve coşkuya, algıya, karakterden
gelen özelliklere, ayırt edici bilince bağımlılıktan kaynaklanan
isteklerden, tutkulardan soyunup özgürlüğe erişeceklerdir. Bu anlayışa
erişen kimse kurtuldum der ve böyle diyen kimse kendini ölümlülükten
sonsuza dek kurtarır.»
Bu vaazı da dinledikten sonra Buda'nın
beş çileci arkadaşının iç gözleri bütünüyle açılmış, beşi de
tam olarak aydınlanıp, nirvana'ya ermişler, böylelikle de Buda'yla
birlikte aydınlanmışların sayısı altıya çıkmış. Ertesi gün
zengin bir ailenin çocuğu olan Yasa adlı bir genç de Buda'nın öğretisini
dinleyip aydınlanmış ve topluluğa katılmış. Yasa' nın topluluğa
katılmasından sonra Yasa'nın babası ve arkadaşları, toplam
ellidört kişi daha Buda'nın öğretisinden yararlanarak aydınlanıp topluluğa
katılmışlar. Böylece Buda'nın dışında topluluğa katılanların
sayısı altmışı bulmuş. Bunun üzerine Buda öğrencilerinden dört bir
yana dağılıp öğretisini yaymalarını istemiş, kendisi de Uruvila'nın yolunu
tutmuş. Yolda giderken otuz soylu gence rastlamış, onlar da Buda'nm öğretisini
dinleyip aydınlanmışlar ve topluluğa katılmışlar. Buda Uruvila da ateşe
tapan üç brahman kurban keşişiyle karşılaşmış, bu üç keşişden en önemlisi
Uruvila Kasyapay'mış onlara da üstünlüğünü kanıtlayarak beş yüz
kadar yandaşlarıyla birlikte. Buda'nın topluluğuna katılmalarını sağlamış,
hepsini Bodhgaya da dik bir yamacın kenarında toplamış ve «Ateş
Vaazı» diye bilinen konuşmasını yapmış. Özetle şöyle demiş: «Dervişler,
her şey, her varlık yakıcı, yok edici bir ateştir. Nedir Bu şeyler? Göz
yakıcı bir ateştir, biçimler, gövdeler (rupa) yakıcı birer ateştir;
bunları görmekten doğan izlenimler yakıcı birer ateştir; hoşa giden şeyler
de, hoşa gitmeyen şeyler de birer yakıcı ateştir. Hoş olan şeyleri de, hoş
olmayan şeyleri de görmekten doğan duygular birer yakıcı ateştir. Peki bu
yakıcı ateş nereden çıkıyor? Kardeşlerim, bunu size söyleyeyim. Bu ateş
istek ve tutku ateşidir; bu ateş öfke ve nefret ateşidir; bu ateş görünümün
yanıltıcı alımlığına çekiciliğine kapılmaktan gelen ateştir: Doğum,
yaşlanma, ölüm, yas, üzgünlük, mutsuzluk, umutsuzluk felaket bütün
bunlar yakıcı birer ateştir."
"Kulak
da yakıcı bir ateştir. Duyduğumuz her şey de yakıcı birer ateştir. Burun
da böyledir; burnumuzun aldığı bütün kokular yakıcı birer ateştir;
dil dokunma duyumuz, bunlar da yakıcı birer ateştir."
"Zihnimiz,
bilincimiz, izlenimlerimiz, izlemelerden kaynaklanan duygularımız,
bunlar da yakıcı birer ateştir. Bunun böyle olduğunu anlayan benim gerçek
öğrencilerim gözün gördüklerine biçimlere, görülen şeylerden gelen
izlenimlere, bu izlenimlerden kaynaklanan duygulara kulaktan, burundan, dilden,
dokunma duygusundan gelen algılara, zihin, bilinç izlenimler ve duygulara aldırmazlar,
bu yolla da isteklerden, tutkulardan kendilerini kurtarıp özgürlüğe erişebilirler.
Bu anlayışa erişen kimse kurtuldum der ve böyle diyen kimse ölümlülükten
kendisini sonsuza dek kurtarır.
Bu vaazı dinleyen bin kadar
derviş bu konuşmanın etkisiyle aydınlamışlar nirvana'ya ulaşmışlar
Bundan sonra Buda yanında bu bin kadar derviş ve onların başında da Uruvila
Kasyapa olmak üzere Magadha Krallığının başkenti Racagaha'nın
yolunu tutmuş ve kentin yakınındaki hurma koruluğunda konaklamışlar. Kral,
Buda nın geldiğini ve hurma koruluğunda olduğunu öğrenince hemen oraya
gitmiş Kasyapa'yı da orada görünce önce durumu tam anlayamamış Buda'mı
Uruvila Kasyapa'ya öğrenci olmuş, yoksa Uruvila Kasyapa'mı Buda'nın öğretisini
benimsemiş birden kavrayamamış. Bu durumu fark eden Uruvila Kasyapa,
Buda'nın önünde yere kadar eğilerek «Buda benim ustamdır, ben de onun
öğrencisiyim» diyerek durumu açıklamış. Oradakiler «Uruvila
Kasyapa bile Buda'nın yolundan gitmeyi kabul ettiğine göre, Buda'nın üstün
bir gücü olmalı», diye düşünmüşler. Bundan sonra Buda «dört yüce
gerçeği» anlatmış, bu konuşmayı dinleyen Magadha Kralı Bimbisara ve
yanındakilerin hemen hepsi Buda'nın öğretisini özümleyip aydınlanmışlar.
Kral Bimbisara dervişlik topluluğuna katılmamakla birlikte dışardan
bir öğrenci olarak Buda'nın kendisini kabul etmesini istemiş ve Buda'yı bütün
öğrencileri izleyicileri, yandaşlarıyla birlikte ertesi gün yemeğe çağırmış,
yemek sırasında da Veluvena adıyla bilinen ve kralın eğlence bahçelerinden
biri olan Bambu koruluğunu Buda'nın başında olduğu topluluğa armağan
etmiş, Buda ve yandaşları yemekten kalktıktan sonra koruluğa gitmişler.
Buda'nın
kırkbeş yıl süren görev yıllarının büyük bir bölümü
bu korulukta yapılan manastırda geçmiş.
O sıralarda adları Sariputta
ve Mogallana olan iki derviş Racagaha'da bulunuyorlarmış.
Buda'nın topluluğundan Assaci, Racagaha sokaklarında topluluk için
sadaka toplarken tutum ve davranışındaki saygınlık, incelik, seçkinlik, Sariputta'nın
ilgisini çekmiş, konuşmak için uygun bir durum bulunca Assaci'ye kimin
öğrencisi olduğunu ve ustasının öğretisinin ne olduğunu sormuş. Assaci,
Şakyalar soyundan Buda'nın öğrencisi olduğu yanıtını vermiş, öğreti
konusunda da, «Daha ben bir çırak öğrenciyim. Kısa bir süre önce
Buda'nın topluluğuna katıldım. Onun için öğreti konusunda sana söyleyebileceğim
çok bir şey yok,» demiş, sonra da öğretiyi açıklamak için şu
dizeleri söylemiş:
Her
olgunun bir nedeni olduğunu,
Nedenlerin neler olduğunu,
Neden kalkınca olgunun da yok olduğunu
Buda açıklığa kavuşturdu.
İşte büyük ermişin öğretisi bu! (23)
Bu dizeleri duyunca hemen Sariputta'nın
zihninde bir aydınlanma olmuş, bir şeyin oluş nedeninin ortadan kalkması
durumunda o şeyin olmamasına da neden olabileceğini açıklıkla görmüş.
Bu dizeleri arkadaşı Mogallana'ya söyleyince o, da hemen aydınlanmış.
Her ikisi de eski ustaları Sancaya'yı bırakıp Buda'ya öğrenci
olmuşlar ve çok kısa bir zamanda Buda'nın ölümüne kadar yanından ayrılmayan
baş öğrencileri ve en önemli izleyicileri durumuna geçmişler.
Bu arada Şakyalar'ın kralı,
Buda'nın babası Suddhodana oğlunun altı yıllık çaba sonucu tam ve
aşılmaz aydınlanmaya erişmiş ve bulgularını yaymaya başlamış olduğunu,
Racagaha'daki «Bambu koruluğunda» yaşadığını öğrenmiş, oğlunu
görmek istediği haberini iletmek için yanında sayıları bini bulan görevliyle
birlikte bir elçi göndermiş, elçi ve yanındaki görevlileri Bambu koruluğuna
vardıkları zaman Buda öğrencilerine öğretisini açıklayan bir konuşma
yapıyormuş. Onlar da haberi iletmek için konuşmasını bitirmesini beklerken
Buda'nın konuşmasını dinlemişler. Buda' nın açıkladığı gerçeği
görüp aydınlanmışlar ve topluluğa katılmışlar, böylelikle de günlük
sorunlarla ilgilerini kesmiş olduklarından Buda'ya babası Suddhodana'nın
çağrısını iletmeye gerek görmemişler. Kral gönderdiği elçiyle yanındaki
görevlilerden bir haber çıkmayınca, yanında bir o kadar görevliyle başka
elçiler, haberciler göndermiş ama onlar da Buda'nın topluluğuna katılmışlar
ve elçilik görevlerini yerine getirmemişler. Sonunda kral veziri Kaludayin'i
göndermiş. Kaludayin önceden kraldan kendisinin de Buda'nın
topluluğuna katılmasına izin vermesini istemiş. Kral: «İster topluluğa
katıl, ister katılma, ama oğlumu buraya getir de ölmeden önce onu göreyim,»
demiş. Kaludayin, Buda'nın yanında vardığında öğretisini
dinlemiş ve aydınlanıp o da topluluğa katılmış. Kaludayin'in topluluğa
katıldığı tarih Buda'nın tam ve aşılmaz aydınlanmaya erişip öğretisini
yaymaya başlamasının sekizinci ayına rastlıyormuş. Sekiz ayın ilk üç ayı
olan yağmur mevsimini Buda Ceylan parkında (İsipathana), sonraki üç
ayını Uruvila'da, son iki ayını da Racagaha'daki Bambu koruluğunda
geçirmiş.
Kaludayin
aydınlanıp
topluluğa katıldığının haftasına Buda'ya babasının kendisini görmek
istediği haberini iletmiş. Buda bu habere sevindiğini söylemiş, «İyi
ki söyledin, ben de gitmeyi düşünüyordum», demiş ve yirmi bin yandaşıyla
birlikte yola çıkmış, her gün bir fersah (24) yol alarak iki ayda Kapilavastu'ya
varmış, Şakyalar, Buda ve yandaşlarının konaklaması için en
uygun yerin kutsal incir ağaçları koruluğu olacağını düşünmüşler,
koruluğu gereği gibi hazırladıktan sonra ellerinde çiçekler, yanlarında
çocuklar başlarında kralları Suddhodana ve soylular olmak üzere kadın,
erkek bütün Şakyalar Buda ve yandaşlarını karşılamaya gitmişler.
Soylulardan bir bölümü Buda'nın yaşça kendilerinden küçük olduğunu düşünüp
önünde eğilmek istememişler ama sonunda kral dahil, hepsi yerlere kadar eğilip
Buda'ya saygılarını göstermişler.
Ertesi gün Buda, Kapilavastu sokaklarında
arkadaşlarıyla birlikte sadaka toplamaya çıkmış. Prens Gotama'nın kapı
kapı dolaşıp dilendiği duyulunca halk kapılara, pencerelere üşüşmüş,
şaşkınlık içinde Buda'ya bakıyorlarmış. Buda' yi Rahula'nın
anası Yosadhara da görmüş. Kendi kendine «Benim sultanım
eskiden bu kentte iki adımlık yola bile altın yaldızlı tahtırevanlar içinde
giderdi. Şimdi böyle saçı, sakalı kazınmış, üstünde bu sarı paçavralar,
kapı kapı dolaşıp yiyecek dilensin! Bu olacak şey değil,» diye düşünmüş
ve doğru krala gidip gördüklerini anlatmış. Bu habere adamakıllı canı sıkılan
kral hemen Buda'yı bulmuş. «Sana ve adamlarına yemek bulamayacağız
diye mi korkuyorsun?» demiş. Buda «Bizim yöntemimiz böyledir,» diye
yanıt verince de kral, «Bizim atalarımızdan, ne de soyunuzdan hiç kimse
bu güne dek dilenmedi,» diyecek olmuş. Buda bu söze, «Sen kralsın
ve kralların kalıtçısısın, bense Buda' yım ve Buda'ların kalıtçısıyım.
Benden evvel bu dünyadan gelmiş geçmiş Buda'ların tümü günlük
yiyeceklerini dilenerek elde etmişler,» diye karşılık vermiş.
Kral Buda'yı da yirmi bin yandaşını
da (25) alıp saraya götürmüş, yemekler yendikten sonra saraydaki bütün
kadınlar gelip Buda'ya saygılarını sunmuşlar, yalnız Rahula' nın
anası Yosadhara gelmemiş. «Eğer bana saygısı varsa o bana gelsin»
diye düşünmüş. Buda, Yosadhara'nın aklından geçenleri sezmiş,
iki baş öğrencisi Sariputta'yla Mogallana'yı yanına alıp
Yosadhara'nın. odasına gitmiş. Yosadhara, Buda'ya gerekli saygıyı gösterdikten
sonra oğlu Rahula'ya seslenmiş «Bak sevgili oğlum. Şu karşındaki
bütün dervişlerin başı olan derviş senin babandır ve büyük bir
hazinenin sahibidir. Git! Sen de babandan hazinedeki payını iste! Çünkü sen
onun kalıtçısısın,» demiş. Çocuk da Buda'ya dönüp «Kalıtımı
isterime deyince Buda baş öğrencisi Sariputta'ya Rahula'nın topluluğa
alınmasını buyurmuş ve böylelikle Rahula topluluğa katılmış.
Kral torununun da dervişlik örgütüne
alındığını öğrenince çok üzülmüş ve hiç bir oğulun anasının,
babasının izni alınmadan topluluğa alınmayacağı konusunda Buda'nın
kendisine söz vermesini istemiş, Buda'da babasına bu konuda söz vermiş ve o
günden sonra hiç kimse anasının, babasının izni alınmadan topluluğa alınmamış.
(26)
Buda
bir
süre sonra Racagaha'ya dönmek üzere Kapilavastu'dan ayrılmış,
yolda bir korulukta konakladıkları sırada arkalarından yetişen Şakya prensleri
gelip topluluğa katılmışlar. Bunların arasında yaşamı boyunca yanından
ayrılmamış, sonradan Buda'nın kişisel bakım ve hizmetlerini de üstlenmiş
olan kardeş çocuğu Ananda ve gene kıskançlığı yüzünden Buda'nın yaşam
boyu düşmanı olmuş olan kardeş çocuğu Devadatta da varmış.
Racagaha'ya
döndükten
sonra o sırada bir rastlantı olarak Racagaha'da bulunan Koşola'lı çok
zengin Anathapinadaka adında bir tüccar Buda'nın bir konuşmasını
dinlemiş, bu konuşmadan etkilenerek Buda'nın öğretisini benimsemiş ve ülkesine
döndükten sonra Koşala'nın başkenti olan Savathi'de Cetavana korusunu
tüm alanını altınla kaplayacak bir baha karşılığında koruluğun sahibi
olan prensten satın alıp koruluğun ortalık yerinde Buda için özel bir oda
ve çevresinde topluluğun önde gelenleri için seksen oda olan bir manastır
ve Racagaha ile Savathi arasında da her fersahta bir Budist barınağı
yaptırmış. Her şey hazır olunca da Buda'yı çağırmış ve Cetevana
koruluğunu topluluğa armağan etmiş. Buda bundan sonraki yaşamını çoklukla
Racagaha'daki Veluvena koruluğuyla Savathi'deki Cetevana koruluğunda
geçirmiş. Gene Savathi'li zengin bir tüccarın karısı olan Visakha
adlı bir kadın topluluğa büyük para yardımları yapmış ve
topluluktan olanların yararlanması için Pubbarana manastırını yaptırmış.
Bu manastır da Anathapinadaka'nın armağan ettiği manastıra yaklaşık
bir görkemdeymiş.
Bir kez Şakyalar'la Koliyas'lar
arasında Rohini ırmağının sularından yararlanma hakkı konusunda anlaşmazlık
çıkmış. O yıl havalar kurak gittiği için ırmağın suyu, ırmağın iki
kıyısındaki tarlaları sulamaya yetmemiş. Anlaşmazlık büyümüş, iki
taraf savaş hazırlığına girişmişler. Bir tarafta Şakya prensleri,
öbür yanda Koliyas prensleri savaşmak için toplanmışlar. Buda
durumu öğrenince oraya gitmiş, iki tarafa da anlaşmazlığın konusunu sormuş.
Kimse tam olarak bilmiyormuş. Durumu baş komutandan sormuşlar onun da anlaşmazlığın
nedenini bilmediği meydana çıkmış. Kral naibinin de yeter bilgi sahibi
olmadığı anlaşılınca en sonunda konu çiftçilerden sorularak bütün anlaşmazlığın
ırmağın suyunun iki kıyıya yetmemesinden ileri geldiği anlaşılmış.
Buda prenslere suyun değerinin ne kadar olduğunu sormuş. Prensler önemli bir
değeri olmadığını söylemişler. Onun üzerine toprağın değerinin ne
olduğunu sormuş. Prensler onun da pek büyük bir değeri olmadığı yanıtını
vermişler. Bu kez prenslerin değerinin ne kadar olduğunu sormuş. Prenslerin
değerine paha biçilemeyeceği yanıtını almış. «Öyleyse», demiş,
«değerleri önemsiz olan şeyler uğruna değerleri pahasız olan şeyleri
tehlikeye atmış olmuyor musunuz?» Bu sözler harbe hazırlanan prenslerin
akıllarını başlarına getirmiş. Öfkeleri yatışmış, böylece de Buda
gereksiz bir harbi önlemiş. Savaşmaya hazırlanan prenslerden bir
yandakilerden iki yüz elli, öbür yandakilerden iki yüz elli olmak üzere beş
yüz prens Buda'nın topluluğuna katılmışlar.
Bu sıralarda Buda'ya babasının
hastalanıp ölüm döşeğine düştüğü haberi gelmiş. Buda hemen Kapilavastu'ya.
gitmiş, yatağının başucunda babasına yaşamdaki her şeyin geçiciliği
konusunda telkinlerde bulunmuş. Sııddhodana tam aydınlanmaya ve nirvana'ya
eriştikten sonra ölmüş.
Kralın dul eşi ve Buda'nın hem
teyzesi hem analığı olan Mahapacapati kocasının ölümünden sonra,
dervişlik yaşamına girmek istemiş, saçlarını kökünden kesip yanına da
Rohini ırmağıyla ilgili anlaşmazlık sırasında Buda'nın topluluğuna katılan
beş yüz prensin böylelikle kocasız kalan karılarını alıp Buda'nın olduğu
yere varmış ve yanındaki prenseslerle birlikte örgüte katılmasına izin
verilmesini istemiş. Buda eğer kadınların örgüte katılmasına izin
verirse bu uygulamanın yanlış yorumlara, topluluk için kötü söylentilere
yol açabileceğinden çekinmiş. Kadınlar üç kez isteklerini yenilemişler,
Buda üç kezde de isteklerini geri çevirmiş, dördüncü kez yeniden istekte
bulunmaktan çekinmişler, gerisin geri evlerine dönmüşler.
Buda'nın analığı bir süre
sonra bir kez daha denemeye karar vermiş. Yeniden prensesleri de yanına almış
hepsi saçlarını kökünden kesmişler, saraylarında bir kattan ötekine çıkmayı
bile önemli bir sorun sayan bu soylu kadınlar ellerinde keşkülleri, yayan
yapıldak Buda'nın o sıralarda bulunduğu Vaişali kentine varmışlar.
Onları Ananda karşılamış. Üstlerinin toz toprak, ayaklarının kan
revan içinde, yorgun, bitkin durumda olduklarını görünce üzülmüş, gözleri
yaşlarla dolmuş. Durumu gidip Buda'ya anlatmış. Buda, .«Yeter Ananda!»
demiş, «Kadınların evlerini, barklarını bırakıp evsiz yaşamı seçmelerine
izin vermemi benden isteme...» Ama Ananda, Buda'yi kandırmak için
başka bir yol izlemiş. Buda'ya, «Eğer kadınlar evlerini barklarını bırakıp
da evsiz yasamı seçmiş olsalar nirvana'ya ulaşabilmek yeteneğinden yoksun
mudurlar?» diye sormuş. Buda, kadınların da aydınlanmaya, nirvana'ya
ermeye yetenekleri olduğunu yadsıyamamış. Bu kez Ananda, Buda'ya yeniden
sormuş, «Buda'lar dünyaya yalnız erkeklerin yararlanması için mi
gelirler?» Buda kuşkusuz kadınları da yararlandırmak için de gelirler,
demek zorunda kalmış ve böylelikle de kadınların topluluğa katılmalarına
karşı çıkmak için mantıksal bir dayanağı kalmamış ama bir yandan da «Öğretimiz
eğer bin yıl egemen olacakdıysa kadınların katılması yüzünden beş yüz
yıl egemen olabilecek,» demekten kendini alamamış.
Bu olay ve kadınların örgüte
alınması (27) Buda'nın aydınlanmasını izleyen altıncı yılda olmuş.
Buda'nın yaşamında bundan
sonraki yıllarda geçen olaylar sıralı ve ayrıntılı olarak kayda geçirilmemiş.
Altıncı yıldan sonra geçtiği söylenen bir kaç önemli olaya burada kısaca
değinmekle yetineceğim.
Bir keresinde Racagaha'da yaşayan
zengin bir tüccar sandal ağacından oyulmuş bir kâseyi yüksek bir bambu ağacının
tepesine bağlatmış, doğaüstü gücü olan derviş ya da brahman'lardan kâseyi
ağacın üstünden alabilecek kimseyi ödüllendireceğini vaadetmiş öyküye
göre bunu duyan bir Budist derviş havaya uçup kâseyi ağaçtan almış,
bununla da yetinmemiş Racagaha kentinin üstünde uçarak üç tur atmış.
Bu olay Buda'nın kulağına gidince «Böyle olağanüstü gösteriler
yapmaya çalışmanın ne aydınlanmaya bir yararı olur, ne de çevredekileri
topluluğa katılmaya isteklendirir,» demiş ve kendi öğrencilerinin
mucize gösterileri yapmalarını yasaklamış.
Buda'nın görev yıllarında öğretisine
karşı çıkanlar da olmuş, Buda zaman zaman kendini onlara karşı da
savunmak zorunda kalmış. Buda'nın öğretisinin brahman kastının ayrıcalıklı
durumunu onaylamamış olması nedeniyle Buda' ya karşı en büyük tepkinin
brahman'lardan gelmiş olduğu sanılabilir. Oysa, o dönemde Buda'nın öğretisini
yaydığı Hindistan'ın Doğu bölümünde Brahmanizm yeterince kurumlaşmış
ve örgütlenmiş değildi. Bu bölgede din, güçlü bir merkez otoritenin önleyici
baskısı olmadan tam bir bağımsızlık içinde durmadan yeni yeni kollara ayrılıyor,
değişik düşünce ve eğilimde yeni dinsel öğretiler ortaya çıkıyordu. Brahmanizm
öteki dinsel öğretiler, dinsel akımlar arasında, daha üstün bir güce
sahip değildi. Onun için bu ilk dönem de Buda'nın öğretisinin yayılmasına
karşı koymakta brahmanlar büyük bir etkinlik sağlayamadılar. (28)
Buda'ya karşı çıkanlar arasında
Buda'nın baş öğrencileri Sariputta ve Mogollana'nın eski öğretmenleri
Sancaya ve insanın kendini yazgının ağından kurtaramayacağını
savunan Makhali Gossola'yı da sayabiliriz. Ama kuşkusuz Buda'nın en önemli
karşıtı Cainizm'in kurucusu olan Mahavira adıyla da bilinen Vardhamana
ve Vardhamana'nın yandaşlarıydı. Cainistler'in Buda'ya karşı çıkışlarının
başlıca nedeni Buda'nın aşırı çileciliği ve perhizi benimsememesi, orta
bir yol izlemeyi önermesiydi. Öyküye göre Buda'nın kardeş çocuğu ve öğrencisi
Devadatta da çileciliği ve perhiz yolunu yeğlemiş. Bu nedenle Buda'ya
karsı çıkmış ve onu aradan çıkarıp yerine geçme girişimlerinde bulunmuş.
Buda'ya karşı Magadha kralı Bimbisara'nın oğlu Acataşatru'nun
desteğini kazanmaya çalışmış. Önce Acataşatru'yu babasını öldürüp
yerine kral olmaya kışkırtmış, ama kral oğlunun kendisini öldürme girişiminde
bulunduğunu öğrenince oğluna, «Değil mi ki benim yerime kral olmak
istiyorsun, beni öldürmen gerekmez, ben krallıktan çekileyim, sen benim
yerime kral ol,» demiş ve krallıktan çekilmiş. Gene de Acataşatru,
Devadatta'nın telkinlerine uyarak belki bir gün babası kararından cayar
da yeniden kral olmak ister kuşkusuyla babasını aç bırakarak ölümüne
neden olmuş.
Acataşatru
kral
olduktan sonra Devadatta yeni kraldan Buda'yı öldürme iznini almış,
bu amaçla otuz bin tane paralı katil tutmuş ama hiç biri Buda'yı öldürememiş.
Buda' nın yanına gelince onun sevgi dolu bakışları karşısında kötü
niyetlerinden vazgeçmişler, bununla da kalmamışlar, Buda' nın öğretisini
benimseyip topluluğa katılmışlar. Bu durum karsısında Devadatta Buda'yı
hiç bir insanın öldüremeyeceği kanısına varmış ve Buda'yı öldürtmek
için azgın bir fili Buda'nın üstüne saldırtmış. Fil Buda'nın önüne
gelince ona hiç bir zarar vermeden yere çökmüş. İşin asıl özünü
bilmeden Devadatta'nın yanını tutan bir bölüm dervişte Buda'nın baş
öğrencileri Sariputta ve Mogallana'nın kendilerini uyarmaları
üzerine Devadatta'yı bırakıp Buda'ya dönmüşler.
Kral Acataşatru'ya gelince,
babasının ölümünden sonra çok vicdan azabı çekmiş, kendisini iç
huzuruna eriştirmeleri için bir çok bilgelere, ermişlere başvurmuş ama bir
türlü aradığı huzuru bulamamış, en sonunda hekiminin önerisine uyarak Buda'ya
gitmiş, Buda'nın öğretisini öğrenip benimsemiş ve Buda'nın örgüte
katılmadan, dışardan bir öğrencisi olmuş.
Buda'nın görev yıllarının
ilk yirmi yılında kişisel hizmetlerine bakan sürekli bir yardımcısı yokmuş,
öğrenciler sırayla bu görevi yaparlarmış. Bir gün Buda kişisel
hizmetlerini sürekli olarak üstlenmek isteyen bir kimse olup olmadığını
sormuş. Bütün öğrencileri bu görevi almak için birbirleriyle yarışırcasına
ileri atılmışlar, yalnız kardeş çocuğu Ananda sesini çıkartmamış.
Onun üzerine Buda, Ananda' ya bu görevi isteyip istemediğini sormuş. Ananda
bu hizmet karşılığında kendisine hiç bir ayrıcalık tanınmaması,
yalnızca Buda'ya öğretisi konusunda zamanlı zamansız soracağı bütün
soruları, bıkmadan usanmadan yanıtlaması koşuluyla görevi üstlenebileceğini
söylemiş. Buda, Ananda'nın koşullarını kabul edip görevi ona vermiş.
Ananda ölümüne kadar Buda'nın yanından hiç ayrılmadan bu görevi sürdürmüş.
Bir keresinde Buda, Vaişali kentine
gittiğinde orada yaşayan Ambapali adında çok ünlü, çok zengin ve
çok güzel bir yosma'nın malı olan mango koruluğunda konaklamış. Ambapali
bu haberi duyunca hemen koruluğa gidip Buda'yı yanındaki bütün
arkadaşlarıyla birlikte yemeğe çağırmış. Vaişali'nin beyleri Licchavi'ler
de Buda'nın Vaişali'ye geldiği haberini alınca onlarda yemeğe çağırmak
için mango koruluğuna giderken arabaları Ambapali'nin arabasıyla çatışmış.
Ambapali'ye nereden geldiğini sorunca da Buda'yı yemeğe çağırmak için
gittiği mango koruluğundan döndüğü yanıtını almışlar. Ambapali'ye bu
onuru kendilerine satması için büyük paralar teklif etmişler ama Ambapali
teklifleri geri çevirmiş «Değil para, bütün Vaişali kentini bütün
çevresiyle birlikte bana bağışlasamz da böylesine büyük bir onurdan vazgeçmem
demiş.» Vaişali beyleri Licchavi'ler Ambapali'den ayrıldıktan sonra
gidip Buda'yı yemeğe çağırmışlar ama Buda daha önce yosma Ambapali'ye
söz verdiğini ileri sürerek daveti geri çevirmiş.
Ertesi gün Ambapali'ye yemeğe
giden Buda ve arkadaşları yemeklerini bitirdikten sonra Ambapali, Buda'nın
yanına gelerek evini ve bahçesini topluluğa bağışladığını bildirmiş, Buda
da bu bağışı topluluk adına kabul etmiş.
Buda'nın gelenekleşmiş yaşamının ana çizgileriyse şöyle özetlenebilir; Haziran ayında Hindistan'ın kavurucu yazından sonra yağmur mevsimi gelir, üç ay boyu sel gibi yağmurlar yağar. Bu gün olduğu gibi Buda'nın döneminde de bu aylar yolculuk için uygun aylar sayılmazdı. Bu ayları Buda ve öğrencileri örgüte (sangha) bağışlanmış korulardaki manastırlarda geçirirlermiş. Yağmur mevsimi bitince Buda öğrencileriyle birlikte kent kent, köy köy dolaşmaya çıkarmış. Genellikle Koşala'nın başkenti Savathi'yle Magadha krallığının başkenti Racagaha çevrelerinde dolaşırlar, geceleyecek bir çatı altı bulamazlarsa, mango ya da hintinciri ağaçlarının altında yatarlarmış. Buda'nın yaşamının büyük bölümünü içlerinde geçirdiği kral Bimbisara'nın armağanı olan Veluvana adlı bambu koruluğu da, Koşalalı tüccar Anathapindaka'nın bağışı olan Savathi'deki Cetevana manastırı da kente ne çok uzak ne de çok yakınmış. Gündüz dingin gece sessiz olan bu korular aslında kralların eğlence ve dinlenceleri için planlanmış lotus çiçekli havuzların, mis gibi kokular yayan mango ağaçlarının süslediği zarif palmiye ve koyu renk büyük yapraklı hintinciri ağaçlarının gölgelendirdiği, insana dinginlik ve iç suskunluğu veren bahçelermis. Her gün, içlerinde krallar, prensler de olan her türden akın akın ziyaretçi Buda'yı görüp ondan ışık almak için bu bahçelere gelirlermiş.
KAYNAKÇA VE NOTLAR
(21) Pali diliyle dhammaa, (Skr: dharma) evrenin ve insanın
oluşum ve değişim kurallarıyla yapısal özelliklerini düzenleyen yasaların
tümü, ayni zamanda Buda' nın insanı acıdan, ıstıraptan kurtarıp,
nibbana'ya (Skr. Nirvana) eriştiren öğretisi.
(22) Khanda (Skr, Skhanda) adı verilen ve Budist görüşe göre
gerek maddesel, gerek ruhsal benliğimizi, bireyliğimizi oluşturan beş kümede
toplayabileceğimiz öğeler söyle sıralanabilir : a) gövdemiz (rupa); b)
duygu ve coşkularımız (vedana); c) algılarımız (sanna); d) önceki düşünce,
karar ve eylemlerimizle biçim almış karakter özelliklerimiz (sankhara); e)
ayırt edici bilincimiz (vinnana, Skr: vicnana)
(23) Budizm öğretisinde en önemli ilke kuşkusuz nedensellik
bağlantısıdır. Evrenin öncesizden sonsuza sürekli oluşum süreci içinde
olmasının devingen gücünün nedensellik bağlantısı olduğunu çok açık
bir biçimde ortaya koyması Buda'nın Hint düşüncesine önemli bir katkısıdır.
Assaci'nin yukarıya alınan dizeleri Budist yazıtlarda en çok kullanılan sözler
arasındadır. Çok kez Budistlerin inanlarını açıklamak için söyledikleri
bir kalıp sözcük olarak kullanılır. (A. K. Coomaraswamy, Buddha and the
Gospel oj Buddhism S. 40.)
(24) Yaklaşık olarak beş kilometre.
(25) Kuşkusuz bu sayılar abartılmış sayılardır. Pali
metinlerinde Buda'nın yolculuklarında bazı yerde üç yüz, bazı yerde beş
yüz öğrencisinin kendisine yoldaşlık ettiği yazılıdır ki bu sözleri de
abartı olarak kabul etmek gerçeklere daha uygun düşebilir. Anlaşılıyor ki
bu-abartılmış sayıların amacı yolculuklarına çok sayıda öğrenci ve
yandaşıyla birlikte çıktığını dile getirmektir.
(26) Buda'nın öğrencilerinin evlerini barklarını bırakıp
derviş yaşamını seçmelerinin o günkü toplumda tepkiyle karşılandığı
anlaşılıyor. Brahmanlar ancak torunu olanların derviş olabileceğini telkin
ediyorlardı. Buda'ysa kurtuluşun yolunu gençlere de açık tutmak istiyordu.
Köylülerin çiftlik çubuklarını bırakıp derviş olmalarına izin
verilmiyordu. Şehirlilerinse ailelerinin geçimini sağladıklarım
belgelemeleri isteniyordu. Bkz. Walter Ruben, Eski Hint tarihi, S. 44).
(27) Kadınların Budist topluluğa alınmasında Aryalar öncesi
eski Hint Kent uygarlığından kalma anaerkil kültürün etkilerini aramak
bana mantıklı bir varsayım gibi görünüyor. Aryalar'ın Tanrıları bütünüyle
babaerkil Tanrılardı. Veda'ların dininde kadınlar her tür dinsel görevin dışında
bırakılmışlardı. Oysa İndus uygarlığında Ana Tannça'nın önemli bir
yeri olduğu ve Hinduizm'de sonradan büyük bir önem kazanmış olan Tanrıca
Kali - Dıırga'nın Arya kökenli olmadığı bilinen bir gerçek. Arya kültürüyle
yerli halkların kültürlerinin karışıp kaynaşmaya başladığı Upanişad'lar
döneminde de orman bilgelerinin kadın öğrencileri de olduğunu kanıtlayan
kayıtlar var (Bkz. K. M. Sen, Hirıduism, S. 52). Diğer yandan kuşkusuz kadının
o günkü Hint toplumunda bu günkünde de olduğu gibi erkeğe oranla daha aşağı
bir yere yerleştirilmiş oluşu kadın erkek eşitsizliğine yol açıyordu.
Kadın toplumun kendisini yerleştirdiği yeri bırakınca eşitsizlik de
ortadan kalkıyor. Buda kadının evsiz barksız yaşamı seçmesine izin
vermekle toplumsal eşitsizliği ortadan kaldırarak aydınlanabilmek gerçeğe
erebılmek bakımından kadını erkekle eşit duruma getirmiş oluyordu.
(28) Bkz. H. Oldenberg, Le Bouddha, S. 190-191
| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Seferler | Hisler | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |