<%@ Language=VBScript %> İLETİŞİM ÜZERİNE

 

| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Turizm | Medya | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |

 

Sayın Hale Kaynar'a gönülden teşekkürlerimizle,
 

İLETİŞİM  ÜZERİNE

Mutlu Bir Yaşam Bu Çabaya Değer.”
 

Hayata gelmemizin amacı; kazandığımız deneyimlerden yola çıkarak ruhsal gelişimimizi daha iyi değerlendirmektir. İnsanlığın varoluşundan beri iletişim son derece önemli bir insani davranış olagelmiştir. İnsan ilişkileri her şeyin kalbi ve özüdür. Zira insan yalnız yaşayamaz nasıl proton ve elektronlar olmadan atom olmazsa, diğerleri olmadan da insan olamaz,  o halde karşılaştığımız bütün insanlar kendimizi bulmamızda bizim için bir araç olmaktadır, tabii ki biz de onlar için bir aracız. 

”Kurt adam” hepimizin bildiği bir örnektir ; çünkü o ormanda yalnız kalmış ve yaşamını kurtlarla paylaşmıştır. 

İnsan, kadın ve erkek olarak iki ayrı cinstir. Genetiksel ve hormonal yapıları farklıdır. En önemli iletişim aracı olan beyinlerinin işleyişi de farklıdır. Erkek beynin sol yarısı yani akıl öncelikli düşünür ve davranışları tepkiseldir. Kadın ise beynin sağ yarısı ile düşünür duyguları ön plandadır davranışı sezgiseldir. Asılolan  olan şu ki ikisi bir elmanın diğer yarısı gibi birbirini tamamlar.

Ailemizle aramızdaki duygusal, çarpıcı, birbiriyle çatışan ilişkilerimiz hayatımıza yön veren en etkileyici unsurlardır.

Yaşamımızda öğrendiğimiz dersler içerisinde en önemlileri;  otoriteye, denetimi yitirmeye, çaresizliğe, hayatta kalabilme mücadelesine, hayata bağlanmaya,  özgürlük sınırlandırılmasına, korkunun yönlendirilmesine, mülkiyetçilik eğilimine, karşı cinse ilgi duymaya, kendi cinsimizi daha iyi tanımaya, tutkuya, şiddete, ve sevgiye karşı duygularımızla ilgili en derin tepkilerimizi başlatan derslerdir.

En önemli dersimiz kendimizi sevmek, saymak, güvenmek ve korumayı öğrenmekle ve öğretmekle başlamamız, başlatmamızdır. Bizim kültürümüzde bu konu gerçekten de biraz ihmal edilmiştir. Herkese selam veririz de Sn. Üstün Gökmen’in şiirinde de yer aldığı gibi “bir selam da kendimize vermeyi” önemsemeyiz.

Eğer kendimizi sevmiyorsak başka birini kalpten nasıl sevebiliriz? Kendimizle mutluysak başkaları ile de mutlu olabiliriz. Kendi hatalarımızın farkına varıp, düzeltip kendimizi affedebilirsek, karşımızdakinin hatalarına da daha hoşgörülü bakabilir, onun hatasını görmesine yardımcı olabilir ve onu da daha kolay affedebiliriz.

İnsan tüm bu dersleri doğumundan itibaren ağırlıklı olarak ailesi içerisinde öğrenir. Dünyamızdaki bütün insanları büyük bir aile olarak düşünürsek kendi ailemiz bunun çekirdeğini oluşturur: Aile içerisindeki sorunlarımızı çözümleyebilirsek evrensel boyutlardaki insani sorunlarımızı çözümleyecek kapasiteye de ulaşabiliriz. Buradan yola çıkarak; pratikte işe yarayabilecek, doğruluğuna inandığım; ve pek çok kaynaktan derlemeye çalıştığım aşağıdaki iletişim karmalarını sizlerle paylaşmak istiyorum.

Karşılıklı iletişimde problem yaşayan tarafların sorunlarını daha rahat çözümleyebilmeleri için  bu  tavsiyeleri,   birlikte ve birbirlerine destek olarak uygulamaları önemlidir.

Anlayarak okumak,  düşünmek  ve sonra da inandığınız ve uygun gördüğünüz konuları  bilinçli olarak yaşama geçirmenin iletişiminizde büyük bir fark yarattığını hissedeceksiniz

-Birbirimizin farklı olduğunu kabul edip, bu farklılıkla daha iyi yaşamayı öğrenmeliyiz. Farklı görebilmeye ve sorunlarımıza karşı taraf açısından da bakabilmeye çalışmalıyız. Karşımızdakini tam olarak anlamaya çalışmalıyız. Her iki tarafın da farklı olduğunu ve bu sebeple farklı görüşte olmasının doğallığını görmeliyiz,  bu farklı görüşlerin getirdiği olumlu yönlerden yararlanlanarak  yaşamımızı daha renkli bir hale getirebiliriz. .

Karşımızdakini değiştirmek yerine biz kendimiz neler yapabiliriz diye düşünmeli bu farklılığın bize ne gibi öğretiler verebileceğini değerlendirmeliyiz

-Kendimizi (ben) esas alarak konuşma ve davranma oranını azaltmazsak sorunların çözülmesi zor olur. Biz diyebilmeli ve karşımızdakine de aynı hakları tanıyabilmeliyiz.

-Karşımızdaki insanı beş varoluş boyutunda kabul etmemiz ve bunu o insana karşı olan söz ve davranışlarımıza yansıtmamız önemlidir:
-Sen teksin; bu dünyada bir tanesin,
-Sen doğalsın; sende bir bozukluk yok,
-Sen  sorumluluklarını biliyorsun ;  sana güveniyorum,
-Sen sevilmeye layıksın,
-Sen benim için değerlisin, özelsin.

-Duygu boyutumuzun izlenimlerindeki olumlu veya olumsuz  etkilerini birbirimize açmalı ve daima açıkça konuşmalıyız, diğer bir deyimle transparan olmalıyız, karşımızdakine kendimizi anlatmanın en doğal yolu budur: Olumlu duygularımızı söze dökmeksek karşımızdaki bunlardan habersiz olacak ve sözlerle ona iletilecek olumlu enerjiden  mahrum olacaktır.  Olumlu düşüncelerimizi bekletmeden söylersek karşı tarafa pozitif enerji veririz ve onu daha da olumluya gidebilmesi için motive ederiz. Sevgi, ilgi enerjimiz barışı getirir.  Bir damla neşe (gülümseme, sevgi sözcüğü, vb) olumsuzluk okyanuslarını değişime uğratabilir. Uygulayarak ve görülmeye değer!!!

Olumsuz duygularımızı içimizde saklarsak bunlar zamanla birikerek ‘bitmemiş işleri’ meydana getirir. Bunlar güncel olumsuzluklarla tekrar aklımıza gelir ve yeni oluşan olumsuzluğun da etkisini arttırır. Tek bir sorun karşısında etkili olacak çözümler,  bu olumsuzluk  ‘çığı’  altında güçlerini kaybederler. Tartışmaların yarattığı olumsuz enerjiler (tıpkı sevgi, anlaşma ve hoşgörünün yarattığı olumlu enerjilerin birbiri üzerine binerek arttıkça, huzur ve mutluluğu getirmesi gibi) giderek ; sevgiyi, güveni ve diğer pozitif duyguları yok edip, yerini karşıtlarına (sevgisizlik ilgisizlik, nefret) dönüştürür.  İletişim problemleri  hemen çözülüp,  anlaşma ve barış sağlanamazsa  ilişkiler  zamanla yıpranıp kopar.

-Kendi doğrularımız ve mantık peşinde koşmamalıyız. Çünkü herkesin farklı bir doğrusu olabilir. Kendi olumsuzluklarımızı karşı tarafa yansıtmamaya çalışmalı;  yıkıcı,  incitici tenkit edici davranışlardan kaçınmalıyız.

-Olaylara ara vermeyi, problemlere zaman ve şans tanımayı öğrenmeliyiz. Daha iyi çözümler üretebilmek için üzerinde düşünmeliyiz, çalışmalıyız. Anlaşamamazlık halinde o anda daha sakin olabilen taraf susmalı, olayı karşılıklı ağız kavgasına dökmemelidir . Daha sonra ilk fırsatta sakin bir şekilde konuşup birbirini doğru anlamaya ve  barışçıl bir çözüme ulaşmaya çalışmalıyız. Ortak çözümler üretebiliriz. Birlikte kapıyı açacak anahtarı bulmak da yetmeyebilir,  kapıyı açabilmek için anahtarı düzgün yerleştirmeliyiz.

-Unutmamamız gereken ana kural;  insanların karakterlerini değiştiremeyeceğimizdir , yeryüzünde kötü insan yoktur ancak bize uymayan,  yani farklı insanlar vardır. Bize hiç uymayan insanlarla zıtlaşarak uyum aramak sonuçsuzdur, onlarla ilişkilerimizi belli çerçeveler içinde dondurmak ilişkinin iki tarafa da zarar vermesini önler.

-Hedefimiz,  kendi içimizde ve karşımızdaki ile iletişimimizde zihinsel ve duygusal barış  olmalıdır.  İki insanın anlaşması ve uyumu, olumlu bir etki yaratır ve barışı getirir, tüm insanların iyi etkileşimi ise evrensel barışı getirir. Duygu, düşünce ve bilgilerin paylaşılması ve karşılıklı olarak birbirini anlayabilmenin; kişilerin kendilerini tanımasına, geliştirmesine olanak tanıyabileceği gibi birbirleri ile aynı düzeye getirme dinamiğini de sağlayabilir .

-Aklımızın öncülüğünde kendimize ve karşımızdakine, sevgi, hoşgörü, iyi ahlak, dürüstlük ve açıklıkla davranmalı;   biz diyebilmeli;  düşünce ve vicdan özgürlüğüne saygı duymalı; duygu ve düşüncede, sevinç ve kederde  paylaşımı ve özveriyi zevkle sunabilmeli; birbirini anlayabilmeli; hatta karşımızdakinin ne düşündüğünü,  hissettiğini sezebilmeliyiz. Bunlar mutlu ve uyumlu bir beraberlik için uygulanması gereken erdemlerdir. Bu erdemleri ancak kendi isteğimizle kazanabilir ve uygulayabiliriz. Eğer yapamıyorsak neden yapamadığımızı düşünmeliyiz. Bu noktada kendimizde sorunlar olabileceğini kabul edip; kolay olan hep karşımızdakini suçlamak yerine, zor  ama doğru olanı seçerek;   kendimizdeki sorunları araştırmalı ve bulmalıyız.  Unutmayalım ki bizdeki sorunların çözümünü ancak biz yapabiliriz.

-Yukarıda yazılanları birlikte önce iyice anlayıp,  doğru olduğunu içimizde hissedip, sonra da adım adım uyguladığımızda,  birlikte yaşam kalitemiz yükselecek ve göreceğiz ki olgunluğa erişiminiz hızlanacaktır. Ruhsal gelişim yolunda birlikte yürüyebilmek,  daha yüksek ruhsal düzeylere ve olgunluğa ulaşabilmek  iki insanı ruhsal birleşmeye götürür ki, bu birleşme insanın doğasında vardır ve ona gerçek mutluluğu ve huzuru sunar.

Yaşamın her anını ruhsal ve fiziksel olarak sağlıklı, huzurlu, coşkulu, sevgi dolu, yaşayabilmek her insanın en doğal ihtiyacı ve hakkıdır. Eğer yukarıda yazılanların doğruluğuna inanır ve bu  doğrultuda insan ilişkilerimizde bazı değişiklikler yapmak ihtiyacı hissedersek işe kendimizi sorgulayarak başlamak gerekir diyorum.

 

Ben kini yapraklara yazarım, sonbahar geldiğinde kuruyup dökülsün diye.
Ben öfkeyi karlara yazarım, güneş çıkınca eriyip yok olsun diye.
Ben nefreti bulutlara yazarım, rüzgar çıkınca dağılsın diye.
Ben sevgiyi  insanların gönlüne yazmak isterim, evrene yayılsın diye.

Mutlu Bir Yaşam Bu Çabaya Değer.”

05.03.2002
Hale Kaynar 


Kaynakça: 

  1. Prof.Dr.Hürol Fışıloğlu’nun notları

  2. Doğan Cüceloğlu ,  Savaşçı 

  3. Prof.Dr.Üstün Dökmen,  İletişim Çatışmaları Ve Empati 

  4. Gerald Jampolsky,  Sevgi Korkudan Özgürleşmektir

  5. Shirley MacLaine ,  Kamino (Bir Ruh Yolculuğu)

  6. Shirley MacLaine,  Sevginin Sonsuz Dansı

  7. Hasan Hüseyin Ural,  Bu Son Olsun

  8. Hasan Hüseyin Ural,  Evrende Sekiz Onda Altı Saniye

  9. Tecrübelerim.

 



YUKARI

 

| Ana Sayfa | Hatırladıklarım | Fener | Pınar | Turizm | Medya | Linkler | Arşiv | Bize Ulaşın |